Irak'ın Türkiye'yle ilgili söyledikleri neye işaret ediyor?

Geçtiğimiz hafta Irak yönetiminden Türkiye'ye yönelik yapılan uyarı, ikinci kez yinelenmiş oluyor.

Irak başbakanı Nuri El-Maliki doğrudan başbakan Erdoğan'ı hedef alarak Türkiye'nin Irak'ın iç işlerine karıştığını belirtti, bunun bölgesel bir savaşa neden olabileceğini ileri sürdü ve süreçten esas zararlı çıkanın Türkiye olacağı tehdidini savurdu. Başka bağlamlarda olsa bile benzer tehditlerin İran tarafından yapıldığını da biliyoruz.

Belirtildiğine göre, özellikle ABD'nin Irak'tan çekilmesi sonrasında Irak'taki Şii-Sünni geriliminde ciddi artış mevcut. Başbakan maliki Şii ve Şiiler ülkedeki intihar eylemlerinden doğrudan Sünnileri sorumlu tutuyorlar. Buna karşılık Sünniler de Şiiler'in kendilerine siyaset alanı bırakmadığını iddia ediyorlar. Şiiler'e yönelik saldırılardan sorumlu tutulan Sünni cumhurbaşkanı yardımcısı Haşimi hakkında tutuklama kararı çıkarılmış olması, Irak'taki mezhepler arası gerilimin boyutlarını ifade eden net bir göstergedir.

Dolayısıyla Irak'ın Türkiye'nin mezhep eksenli olarak Irak'taki olaylara müdahalede bulunduğunu iddia etmesinin ne anlama geldiği de gayet açıktır.

Nitekim Erdoğan'ın Irak'taki Sünni liderlerle görüşmesi Irak başbakanının son açıklamalarına vesile oluşturmuş bulunuyor. Erdoğan geçtiğimiz hafta Sünni meclis başkanı Nuceyfi ile bir araya gelmiş ve Irak'taki Şii-Sünni geriliminden rahatsızlık duyduklarını belirtmişti.

Ancak, AKP aynen iç politikada olduğu gibi dış politikada ve komşularıyla ilişkilerinde de kendisine demokrat bir tavır sergiliyor.

Erdoğan Irak'taki mezhep geriliminden rahatsızlık duyduklarını belirtirken bile yalnızca Sünniler'in mağduriyetinden söz ediyor. Erdoğan açısından bölge ülkelerinin siyasi istikrarı Sünni iktidarlar anlamına geliyor.

AKP'nin aynı yaklaşımı Suriye ilişkilerinde sergilediği de biliniyor. Kısa süre öncesine kadar arası çok iyi Türkiye ve Suriye'nin ilişkileri, “Arap Baharı” sonrasında Suriye'ye yönelik Amerikancı tehdidin artmasıyla birlikte, bizzat Türkiye tarafından bozulmuştu. Öyle ki Suriye devlet başkanı gerilimin ilk aşamalarında Türkiye'nin neden böyle davrandığını anlayamadığını bile söylemek durumunda kalmıştı.

Bütün bunlar bize bir zamanlar komşularıyla “sıfır sorun” politikasını benimsemiş olup da şu anda hepsiyle tam sorunlu durumda bulunan Yeni Osmanlıcılığın kendi ontolojik sınırlarına ulaştığını da gösteriyor.

Türkiye Yeni Osmanlıcılık tezinin ilk aşamalarında arkasına dünya devlerinin siyasi ve ideolojik desteğini de alarak kendi bölgesinde, geri kalmış ve neredeyse emperyalistler tarafından doğrudan ilgilenmeye bile değer görülmeyen Afrika'nın içlerinde, geleneksel olarak kendi hegemonik alanında görmeye pek meraklı olduğu Türki Cumhuriyetler coğrafyasında, Eski Osmanlı'nın Avrupa içlerindeki uzantısı olarak görüp her daim ağzının sularını akıttığı Balkanlar'da ve emperyalist güçlerin dümdüz ettiği “Baharlı” Arap ülkelerinde bir tür ağabeylik, hamilik konumuna, üstelik adını sıraladığımız ülkelerin de yalvar yakarlığıyla yerleşebileceğini varsaymıştı.

Şüphesiz bu hafif meşrep varsayımda emperyalistlerin kendisine verdikleri “yürü ya kulum” desteğinin, iç politik alanı ve özellikle orduyu pek kolay dize getirmişliğinin, oldukça abartılı Osmanlı değerlendirmelerinin ve Yeni Osmanlı'nın Eskisi ile aynı nesnel koşullara oturmuşluğuna ilişkin büyük yanılgısının belirleyici payı vardı.

Fakat, şimdi gelinen noktada ve soldan yazanların bir süredir ifade ettikleri gibi, anlaşılıyor ki Yeni Osmanlıcılık belki de daha başlayamadan nefesini tüketmiştir.

Bölgedeki bütün aktörlerin Amerikan müdahalesinin çocukları ve Amerikan beslemesi olmaları Türkiye'nin işini kolaylaştırmamakta ve belki de daha da zorlaştırmaktadır. Tümü kendi evlatları olduğuna göre Amerika'nın bunların içinden hangisinin arkasında daha çok duracağı, ne derecede hayırlı olacaklarıyla ilişkilidir. Bu durumda artık ABD'nin, tamamen kendi küçük ve büyük çıkarları doğrultusunda bir ona bir diğerine şaplak atması ya da bir onun bir de diğerinin yanağını okşaması, ne yapacağına karar veremediği anlarda ise kavgaya tutuşmalarını seyreylemesi işin doğası gereğidir ve evlatlar yine işin doğası gereği bunu da kabullenmek durumundadır.

Türkiye'nin bölgedeki rolünü ve Amerika açısından önemini belirleyecek olan kritik nokta İran konusudur.

İran için ABD kısa vadede Şii ağırlıklı Irak yönetimine göz yumabilir bile. Uzun vadede ise İran'a müdahale zamanının geldiğine karar verdiğinde, Türkiye'deki AKP yönetiminin arkasından çekilebilir de.