Erdoğan ve Bayık’tan “baş” deyişleri

Erdoğan “ya baş eğecekler ya baş verecekler” demişti.

Bayık yanıt verdi: “Ya Kürt sorunu çözülecek ya da AKP baş aşağı çakılacak.”

İkisi de retoriktir.

Erdoğan açıkça içeriye, kendi tabanına, MHP seçmenine oynamaktadır.

Dışarıda oynayacak sahası zaten kalmamıştır.

Hele konu Kürt sorunu ise bu daha da doğrudur.

ABD Cerablus’a YPG’yi sokmaya çalışırken, PYD federasyondan söz ederken, Kürt meselesinde Erdoğan’ı kim dinleyecektir?

Üstelik “baş kesme” konusunda bir hata daha vardır.

PKK bizim Kürtlerimiz içinde kitleseldir.

Denildiğine göre, savaşın en kanlı biçimde cereyan etmekte olduğu son aylar boyunca Kürt gençlerinin katılımı daha bir artmıştır.

Üstelik bizzat Erdoğan’ın itiraf ettiği gibi “YPG eşittir PKK’dir” ve bunlar artık Suriye’de sınır komşumuzdur.

Bu durumda “terör örgütü” derken ne kastedilmektedir ve kimin başı kesilecektir?

Bu denli kitleselleşmiş bir hareket başı kesilmek suretiyle nasıl bitirilecektir?

Daha önce de çok kereler sayısız baş kesilmiş ve durum hala buyken, şimdi işe yarayacağı ne bellidir?

ABD Kobani’de askeri üs açarken kendi başının kesilmesine mi izin verecektir?

Kobani’ye Peşmerge’nin geçişini Obama’nın telefonuyla onaylayan Erdoğan değil midir?

Olmayacaktır. Baş kesmekle Kürt sorununun çözülmesi ihtimal dışıdır.

AKP, bir dönem kendisinin eleştirir göründüğü devletlü politikaların mahkumudur.

Baş kesme retoriği çaresizliğin göstergesidir ve bunun bütün dünyaya ifşa edilmesinden başka işe yaramamaktadır.

Emperyalizme bağımlılık Kürt sorununda da bağımlılık demektir.

Bayık ise farklı bir sahaya oynamakta, konuyu dışarıya taşımaktadır.

Silahlı bir harekettir. Silahları dışarıdan temin edilmektedir.

Hendeklerdeki kuvvetler Suriye’den desteğe sahiptir.

Rojava “Biji Serok Obama” tarafından kurtarılmıştır.

Bayık, sorunun masaya getirilmesini engelleyenin de, Kuzey Suriye’yi çözümsüzlüğe itenin de Erdoğan olduğunu işleyerek, büyük güçlerin ortama müdahalede bulunması gerektiğini anlatmaktadır.

Bu stratejiden çıkacak sonuç Kürtlerin işine yaramayacaktır.

Emperyalizm bölgemizde kalıcı bir mekan peşindedir.

Stratejik müttefikler yaratmak derdindedir.

Erdoğan nedeniyle Türkiye güvenilmez haldedir, İsrail’in Arap dünyasındaki imajı bellidir.

ABD’nin Kürtlere bakışı bu bağlam içinde anlam kazanmaktadır.

Üstelik istenen türden müdahaleyi belirleyecek pek çok faktör söz konusudur.

Örneğin Türkiye’de Erdoğansız bir aşamaya geçiş nasıl sağlanacaktır?

AKP’ye yeniden nasıl şekil verilecektir?

Suriye’de ateşkes süreci nasıl gelişecek, normalleşme nasıl sağlanacak, Esad gidecek mi yoksa kalacak mıdır?

Bunların yanıtı zaman gerektirir.

İşin gerçeği pek aceleye de mahal yoktur.

Yaratılan kaos ortamı, emperyalizmin kararı bakımından gereken zamanı olgunlaştırmakta, Türkiye gevşetilmekte, çoğunluk “ne olacaksa olsun” çaresizliğine tav edilmektedir.

Bayık AKP’yi devirmekten söz ederken, ABD’nin açtığı yola yerleşmektedir.

Kaldı ki, hareket bağımsız olmayınca, AKP’nin devrilmesi neyi değiştirecektir?

Kürtlerin sayısız can vermesi baş eğmemek anlamına gelmemektedir.

Konunun bu haliyle gideceği bir yer yoktur.

Kürtler, bombalar altında ilçelerinden göçerken kimileri “Meclis” demektedir, dee…

“Meclis” diyenlerin zaten kendileri ortada Meclis bulunmadığından yakınmakta,

“Baş almak gerekir” diyenler gerçekten Meclis’i çalıştırmamakta,

“AKP baş aşağı çakılacak” diye muştulayanlar dışarıdan desteksiz iş yapamamaktadır.

Bu karmaşada ortada olmayan tek aktör işçi sınıfıdır.

Hareketsizdir ama, çare de oradadır.

Çözüm işçi sınıfının kapitalistlere baş kaldırmasını beklemektedir.