Demokrasi, mümkün mü ?

Baskıların bu denli arttığı günlerde demokrasiye göz dikmek normal karşılanabilir. Biraz rahatlayalım, hayatın akışı olağan haline dönsün … Bütün bunlar insani ve normal bulunabilir.

Ancak insani ve normal olanın hayata geçme ihtimali yoksa, haliyle durum değişir.

Özellikle günümüz için bu sıkıntı geçerli.

Sorun, öncelikle kapitalist üretim tarzında demokrasiye yüklenen anlamla ilişkili olarak ortaya çıkar. Kapitalizm. Yani üretim araçlarının özel mülk edinildiği rejim. Günümüzde toplumsal yapıyı belirleyen şey bu iktisadi nesnellik. Kapitalizmin siyasal mekanizmalarının tamamının tezahürü bu nesnellik üzerine inşa oluyor.

Örneğin kapitalizmin demokratik yapılanması içinde hiç kimse mülkün eşit paylamışını aklına bile getiremiyor. Onun yerine vergi dairelerinin tepesinde yalnızca şu cümle yazıyor: Vergilendirilmiş kazanç kutsaldır. Ne gerçekçi bir demokrasi değil mi ?

Kapitalizmde demokrasiden söz edilir, ama, kritik nokta mülke dokunmanın hem yasal hem de siyasi olarak olanaksız olmasıdır. Zaten bu nedenle adalet de saraylardan dağıtılır.

Kapitalizmin demokrasisi biçimseldir, içi boştur. Nedeni, üretim araçlarının özel mülk edinilmiş olduğu rejimde, mülke sahip olmayanların, siyasi mekanizmalara dahil olma şanslarının, sahip olanlar kadar olamamasıdır.

Kapitalizmin demokrasisi, biçimsel olmasının yanı sıra, bu nedenle aynı zamanda sınıfsaldır.

“Bütün bunları biliyoruz, kapitalist sistemde bu bağlamda demokrasiden söz edilemeyeceğini kabul ediyoruz, bu kapsamdaki demokrasiye ulaşmak için sosyalist bir dönüşümün gerekli olduğunun biz de farkındayız, ancak bütün bunlara rağmen üzerimizdeki kabusun biraz dağılması adına, otoriteryen sürece birlikte karşı durmak ve demokrasiye sarılmak gerektiğini söylüyoruz, yalnızca” diyenler de olacaktır.

Tamam.

İlk bakışta gerçekten de haklı bir açıklama gibi görünüyor.

Tamam da, kapitalizmin yolu çok farklı bir yöne işaret ediyorsa ne olacak.

Çokça yazıyoruz, ancak açık ki yeterince anlaşılır biçimde ifade edemiyoruz.

Kapitalizmin 1970’lerin ortasında başlayan durgunluğu ve şiddetli sarsıntılarla her 5-6 yılda bir patlayan krizleri şaka değil. Yeni bir sosyal devletin ortaya çıkma ihtimali bulunmuyor. Sermayenin yoğunlaşma derecesi, teknolojinin bugün ulaştığı gelişkinlik düzeyi, esnek üretim mekanizmaları, bunların tümü, birikim rejiminin yapısını da tamamen değiştirdi.

Kapitalizmin artık istihdam yaratarak büyüme olanağı yok. Bu nedenle büyüme kesin olarak işsizliğin artmasıyla birlikte gerçekleşiyor. Büyüme emeğin sömürü derecesinin artırılması anlamına geliyor.

Üstelik artık büyüme, gerçek bir büyüme de değil. Günümüz kapitalizmine boşuna kumarhane kapitalizmi denilmiyor. Yine sermayenin yoğunlaşma derecesiyle bağlantılı olarak, ortalama kar oranlarını yükseltmeleri olanaklı olamıyor. Bu nedenle burjuvazi mali sektörlere kayıyor. Ekonomi malileşiyor. Malileşme krizlere daha açık bir yapı ortaya çıkarıyor.

Bunlar kapitalizmin yapısal sorunları, kapitalizmin bu sorunları çözme ihtimali bulunmuyor. Eşitsizliklerin, yoksullukların, savaşların artma nedeni de aynı şey. Burjuvazinin kar oranlarını aynı seviyesinde koruması bile emek üzerine gerçekleştireceği büyük saldırıyla olanaklı. Böyle giderse önümüzdeki dönemde çok krizler, savaşlar, baskılar yaşayacağız.

Şu olmaz mı ? Kapitalizmin bütün bu yapısal sorunlarına rağmen, siyasi baskıların azaldığı, toplumsal ilişkilerin istikrar kazandığı, yönetenlerin yönettiklerinin lafını daha dikkate aldıkları dönemler hiç mi yaşanmaz. Çok istisnai durumlar dışında yanıt nettir: Yaşanmaz, yaşanamaz.

Ayrıca, temel soru yine aynı şekilde hala ortada: Halk sınıfları kendilerine bahşedilen demokrasi kırıntısıyla mı yetinecekler ve toplumsal mücadelenin öncü kuvvetleri bunun için mi didinecekler ?

Günümüzde demokrasi mücadelesi olmayacak bir iştir, mevcut yapısal sorunları ya görmezden gelenlerin ya da üzerini örtmek isteyenlerin başvuracakları bir bağlanma noktasıdır.

O nedenle, işlerin sarpa sardığı, kaosun arttığı, yönetenlerin diktasının pekiştiği tam böyle günlerde sosyalizm hedefine bağlanmak, o hedefi görünür kılmak, o hedef için örgütlenmek, demokrasi peşinde koşan çoğunluktan ayrıksı bir pozisyonda öze işaret etmek şarttır.

Çünkü, safların doğru dizilmesi için öncelikle doğru bir hedefin belirlenmiş olması gerekir.

Çünkü, aksi duruş, üzerimize yığılan karanlığın nedeninin kapitalizm olmadığını kabul etmek anlamına gelir.