Zavallı Obama, Diktatör Erdoğan

İlhan Cihaner'in “Zavallı Obama, Diktatör Erdoğan” başlıklı yazısı 13 Mart 2013 Çarşamba tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Başlıktaki tespit AKP’nin “anayasacısı” Burhan Kuzu’ya ait.

Tabii ki “velinimeti, ebedi, ezeli reisi”, Baş(ba)kanına yönelik “diktatör” sözcüğünü kullanmadı ama Başkanlık tartışmalarında söylediği/söylemek istediği tam da bu. Diktatörlük bizim sistemimizde var, Başbakan üç kat daha güçlü derken bunu ima etmekte...

Kuzu daha önce de “anadilde eğitim” tartışmalarına derin yorumlar getirmişti. Büyük bir hukukçu bilgeliği ve ferasetiyle “Kürtçe eğitim ‘şeytana’ uymaktır” demişti. AB ilerleme raporunu çöpe atma gerekçesini ise “bu bir ‘milli’ reflekstir” diye açıklamıştı.

Kuşkusuz “şeytana uyma” deyiminin kapsamını genişletebilir! Büyük şeytanın kim olduğu ve partileri ile “muhabbeti” de ayrı bir tartışma konusu.
Son zamanlarda “dil ve ırk” farklılıklarına getirilen dinsel referanslarla olan çelişkisinin giderilmesi işini ise, Diyanet İşleri Başkanlığı, -İmam sıfatı ile- Başbakan ve “tutanak” yazıcılarına bırakıyorum!

Tabii ki istediği reflekse “milli” adını da verebilir! Görünüşte “ayaklar altına aldıkları milliyetçiliklerle” partisinin “marazi ilişkisi” de, eminim “bir köşe yazarı” tarafından, en kısa sürede, “sağlıklı” bir zemine oturtulacaktır!

Biz konumuza dönelim: Başkanlık tartışmaları... İktidar bu konudaki fikirlerini, anayasacısı, Prof. Dr. ünvanlı, TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı’nın ağzından dillendiriyor.

Tüm konuşmalarında Başkanlık rejiminin faziletinden, ne mükemmel bir sistem olduğundan bahsediyor. Hatta o kadar ki, Özal’ın “ölümünü” şüpheli bulup, gerekçeler arasında “başkanlık sistemini getirmek istemesinin” de olabileceğini ima etmişti.

Son konuşması AKP zihniyetinin en rafine özeti diyebiliriz:

“Obama zavallı. Başbakan çok güçlü. Obama hakikaten zavallı, elinden gelse ağlayacak. Adam istediği kanunu, istediği bütçeyi çıkarmıyor. Adam bir sandık reformu yaptı, muhalefetle beraber yaptı. Türkiye’den biri çıkıp başkanlık modelinde diktatörlük geliyor dediğinde adamı boğasım geliyor...Parlamenter modelde kuvvet ayrılığı yoktur. Yıllardır var dedik ya, yoktur. Bu sistemde yasama organı yoktur. Meclis diye bir şey yoktur. Açık söylüyorum sadece ve sadece bir başbakan var. Onla çalışan bir hükümet var. Biz de onlara yardımcı olan bir organız, onlar ne derse onu yapmak zorundayız...Çünkü parlamenter modelde milletvekili, seçilmesini ve bakan olmasını başbakan ve liderlere borçludur... Denetim, hangi denetim? Neymiş, hükümet düşürülebilirmiş. Şimdi ben kendi bakanımı neden düşüreyim. Kendi bakanımı muhalefete uyarak düşürmem. Şeytana uymak gibi bir şey. Gelecek filan bakan hakkında gensoru verecek, ben de CHP, MHP, BDP’ye uyacağım, bakanı düşüreceğim. Aklımdan zorum mu var. Böyle bir şey yok.”

(Bu “şeytana uyma” örneği gene çıktı karşımıza ya, neyse!)

Şimdi bakalım, doğrudan 10 yılı aşan bir iktidar var. Üstelik kendi yaptığı anayasayı bile askıya alacak kadar “muktedir”. Gerektiğinde birkaç saatte çıkardığı kanunlarla, torba kanunlarla, KHK’lerle istediği alanı düzenleyebiliyor. Meclisi kendisi “yok” hale getirmiş. Muhalefetin yasama faaliyetine katılımını nerede ise sıfırlamış, konuşma süreleri artık saniyelerle ölçülüyor. O kadar ki, olanı biteni halkın gözünden saklamak için Meclis TV’yi neredeyse kapatmış. Ombudsmanından yüksek mahkeme başkanlarına, HSYK’dan Turkcell yönetimine kadar hepsini atamış. (Hakim savcı arkadaşlar kızmasın!)

Kürt sorunun çözümünde, “karşı tarafta” kiminle “pazarlık” edeceğini bile kendisi belirliyor. Artık neredeyse gazeteciler iş başvurularının Başbakan’a yapacak. İstediğini satıp istediğini alıyor. İstediğini yapıp istediğini yıkıyor.

Eee işte itiraf ediyor koskoca adam: “Benim bakanım hırsız olsa bile düşürmem” diyecek kadar “ahlaki dizginlerden” de boşalmış. (Nitekim düşürmediler de!)

“İstikrar”ın dibi yani!

İyi de “hocam”, derdiniz ne? (Demokrasi diyip güldürmeyin de bizi!)

Niye zavallı konumunda kalacak, ağlamaklı, eli kolu bağlı başkanlığa mahkum etmek istiyorsunuz bizi?

İstikrasızlık mı istiyorsunuz, 12 Eylül öncesine dönmek mi?

Yoksa Başkan bize ahlak dersi mi verecek? Cesaret mi? Yoksa akıl mı?

Yoksa... Yoksa siz gizli bir demokrat mısınız?

Not: Seçtiğim fotoğraflar boğulma korkumdandır!