Kandırılan hakimler

Mutlaka dikkatinizi çekmiştir, AKP’lilerden, bürokratları ve destekçilerinden, sisteme ya da herhangi bir kişiye kuruma yönelik bir eleştiri veya karşı çıkışı çok zor duyarsınız. Ama ne zaman ki Başbakan şu ya da bu vesile ile bir söz söyler, artık o kişi ya da kurum topyekün saldırı altındadır.
Yakın danışmanlardan, devlet dediğimiz aygıtın en uç noktasına kadar. Hatta göreceli olarak bağımsız olması gereken üniversiteler, STK’lar, gazeteciler hepsi aynı durumda.

Yakın çevresindeki adamları için anlaşılabilir bir şey bu. Belki de sınırlı bir kadroyla karşılıklı olarak etkileşim içerisindedir. Eğer bu durum okullara, güvenlik bürokrasisine, istihbarata hele bir de yargıya kadar ilerlemişse durum vahimdir. Memleketin başı büyük belada demektir. Daha nasıl bela olacak diyebilirsiniz. Ama artık “parti-devlet” olgusunu aşan bir çeşit “adam-devlet”le karşı karşıyayız demektir.

Birkaç popüler örnek vereyim. Başbakan “faiz lobisi” diyinceye kadar hiç duydunuz mu bu kavramı, bir bilim adamından, bürokrattan, ekonomistten, gazeteciden? Ne zaman ki adam-devlet in kutsal ağzından çıktı o söz, adeta en uç hücrelere kadar yayıldı. Ama hala bilimsel çerçevesi belli değil, çeviri hatası mı yoksa jöleli bir kavram mı belli değil.

İdam cezası, Suriye politikası, kürtaj, sezaryen, kızlı erkekli, dış komplo, vs. toplumda tartışılan bir çok konuda aynı şeyler yaşandı. Hatta idam cezasında olduğu gibi ani çark etmelerinde, aynı zevatta hemen fikir değiştirdi. O kadar ki 2012 sonlarında idam cezasının tekrar getirilmesi gerektiğini söylediğinde, oldukça fazla sayıda hukukçu hemen bu görüşü dillendirmeye başladı. Başbakan vazgeçince onlar da unuttu.

Gene bu “dış güçler, Gezi, darbe söylemleri” vs... Nerede ise başbakanla aynı cümlelerle dillendirilir oldu. Hele hakim/savcılar tek bir delil ya da somut olgu ortaya koymadan aynı nakaratı tekrarlıyorlar. Yahu kardeşim hiç mi bir şeyi başbakandan önce bulup, uydurup çıkaramıyorsunuz?!

Bu durum biat kültürü ya da gündemi belirlemedeki yetenek gibi gerekçelerle açıklanamaz.

En önemlisi de bu “safmışız, kandırılmışız” hikayesi. Şimdi herkes aynı türküyü okumaya başladı. Nerede ise kitlesel bir “saflık” söz konusu. Belediye başkanları, bürokratlar hepsi pek bi safmış! “paraleller” bunları kandırmış! Hadi üst düzeyde iktidar koalisyonu oluşurken bu uzlaşma oldu, polisi yargıyı, bürokrasiyi, teslim etti başbakan. Tüm bürokrasiyi bir tarafa bırakalım, bir hakim ya da savcı nasıl kandırılabilir? Ne üzerinde pazarlık yapılmıştır da kendisini “kandırılmış” diye tanımlar?

Ya da ne olmuştur ki uzlaşı bozulmuştur? Bakanlar ya da başbakanın çocuğu hakkında -velev ki çok sık örneği görülen hukuksuz- bir soruşturma yürütülmüştür. Bir hakim ya da savcı bundan dolayı niye kendisini kandırılmış hissetsin? Adeta bir tarafı Başbakan mankurtlaştırıp hangi argümanları söyleyeceğini belirliyor, diğer tarafı Cemaat!

Bütün bunları, medyada yer alan HSYK seçimleri haberleri nedeniyle yazdım. Hiç (ya da çok az) tartışılmayan bir şeye dikkat çekmek için:

“...Bence bu seçim çok önemli ve kritiktir. Bu HSYK, sadece yargı açısından belirleyici olmayacak, ekonomide de sonuçlar doğuracak. Geçmiş iktidarlar, bankaları, medyayı, büyük şirketleriyle bir yolsuzluk ekonomisi yarattı. Tüm bunlardan hesap sorulması gerekiyor. HSYK ele geçirildiğinde sadece Yargıtay ve Danıştay yeniden yapılanmayacak, hükümetin yürüttüğü siyaseti, özelleştirmeleri engelleyen güçler de devreden çıkacaklar. Bu nedenle bu seçimler çok önemlidir. Bundan sonraki seçimler nasıl olursa olsun kazanmak zorundayız. Ben Yarsav’ ın uyanacağı sabaha uyanacağıma, şeytanla bile işbirliği yaparım. Bu nedenle bu seçimde bakanlığa destek verilsin...”

Bu alıntı Orhan Gazi Ertekin’in Yargı Meselesi Hallonuldu kitabından. “Çok kıdemli bir hakim” olarak kodlanan -muhtemelen şimdi ödüllendirilmiş- bir hakimin konuşması.

Bu pazarlıklar sonucunda dediklerini yaptılar. Yargıtay ve Danıştay yeniden yapılandırıldığı gibi, Hükümetin siyasetinin önü açıldı. Yağmacı özelleştirmelerin önündeki kamucu hukuk birikimi sıfırlandı.

Sadece polisi, yargıyı bürokrasiyi peşkeş çekmediler, akarsularımızı, ormanlarımızı, hatta çocuklarımızın kanlarını da peşkeş çektiler.
Sonsöz: Hakimler/savcılar pazarlık yapamazlar. Eğer yapamazlarsa zaten kandırılamazlar.