Aptal yerine konulmayın!

İlhan Cihaner’in “Aptal yerine konulmayın!” başlıklı yazısı 08 Mayıs 2013 Çarşamba tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Aslında Komisyon raporu bitene kadar yazmak niyetinde değildim. Ancak Emre Kongar’ın Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde, “Bizi aptal yerine koymayın!” başlıklı yazısını okuyunca Komisyon’la ilgili yazma gereğini duydum.

Komisyon TBMM’de kurulan “Haberleşme Özgürlüğüne ve Özel Hayatın Gizliliğine Yönelik İhlallerin Tespiti ve Önlenmesi’ne ilişkin kurulmuş komisyon.

Emre Kongar yazısında komisyonun önemini vurguladıktan sonra, “teknik alt komisyonun” bir alışveriş merkezinde yaptığı incelemeyi -haklı olarak- eleştiriyor: “Zaten Türkiye’deki yasadışı dinleme, kaydetme ve yayınlama olaylarındaki tek sorun alışveriş merkezlerindeki kameralardı!”

Haklı diyorum çünkü komisyonun MİT, TİB, TÜBİTAK, MOBESE merkezi, GSM operatörleri gibi yerlere yaptığı ziyaretler medyada pek yer almadı. Muhtemelen, yalnızca AVM ziyaretini okuyan yurttaşlar da aynı tepkiyi vermişlerdir.

Ama neredeyse herkesin kör sağır davrandığı başka olaylar yaşandı komisyonda: Eski istihbarat görevlileri dinlendi. Emin Arslan, Sabri Uzun, Bülent Orakoğlu ve Osman Ak...

Her bir istihbaratçının beyanları ayrıntıları ile soruşturulması gereken iddialar içermekteydi.

Emin Aslan konuşmasında, önleme dinlemelerinin nasıl kötüye kullanıldığını, yasa dışı dinlemeleri “ancak devletin olanaklarını kullanan kişilerin” yapabileceğini, kullanılan cihaz ve yöntemleri detayıyla anlatıyor. Hrant Dink soruşturmasında “log kayıtlarının” değiştirildiğini, kullanılan cihazların örtülü ödenekten alındığını, izleme araçlarının nereden alındığını, kendisine kurulan komployu detayıyla anlatıyor.
Sabri Uzun da çok net şeyler söylüyor: “...Türkiye’de yapılan yasa dışı işlemlerin tamamı devlet görevlileri tarafından yapılıyor. Devlet görevlisi olmayanlar tarafından da yapılanlar oldu ama bunlar hemen yakalandı... ‘Ankara Emniyeti’nde 983 kişinin telefonu dinlendi’ diye haber yapıldı. Hayır o kurumların telefonları dinlenmemiş... Bilgisayarına uzaktan müdahaleyle yükleme yapılmış...”

Ayrıca AKP davalarına da değiniyor. Özetle Odatv, Ergenekon, Balyoz gibi davalara dayanak teşkil eden “şemanın” daha 2001 yılında kendisine getirildiğini anlatıyor. Ancak getiren şube müdüründen dayanaklarını isteyince, şemadaki hiçbir ismin, dayanak ifadede olmadığını farkettiğini anlatıyor.

En önemlisi CHP’li üyenin sorduğu “bu failler neden bulunamıyor?” sorusuna verdiği iddialı cevap: “Ben bunu sekiz günde hepsini çözer ortaya çıkartırım. Bunu ortaya çıkaracak çok adam var Türk polis teşkilatında”

Medyada “niye yedi gün değilde sekiz gün” zevzekliğinden daha derinlikli yorum yapan fazla kimse çıkmadı.
Medyanın tepkisizliği anlaşılabilir, ne de olsa “çok kurcalanırsa süreç zarar görebilir!”

Tartışmasız olan bu beyanlar, mevcut siyasi tablodan HSYK’nın yapılanmasına, Silivri’de görülmekte olan davalardan AKP’ nin “sürecine” kadar bir çok olayı yeniden ele almayı zorunlu kılacak nitelikte bilgiler içermekte.

Ama ne hikmetse asıl dikkate alması gereken, başta özel yetkililer ve terörle mücadelede görevli olanlar olmak üzere savcılarımız duymazdan geliyorlar.

Fazıl Say’ın retweetlerine, politikacıların açıklamalarına gösterilen hassasiyetten eser yok.

Oysa Ceza Muhakemesi Kanunu, Cumhuriyet savcılarına, “bir suç işlendiği izlenimini” edindikleri anda derhal soruşturma açma zorunluluğunu getirmektedir.

Sanırım harekete geçmek için birilerinin “gereğinin yapılması” için vereceği talimatı bekliyor, bağımsızlığına söz söyletmeyen yargımız!

Ve o birileri sorulduğunda pişkince, herkesi aptal yerine koyup gene “bağımsız yargının bileceği iştir” diyecektir.

NOT: Komisyon üyesi, CHP İzmir Milletvekili Erdal Aksünger, İç İşleri Bakanı’nın yanıtlaması talebiyle bu konuşmalarla ilgili çok önemli sorular içeren bir önerge verdi. Tüm medyanın ve yurttaşların, her bir sorunun takipçisi olması gerekir.