Hiç gelmeyin..

13 Kasım 2012'de SOL GAZETESİ'NDE "ATEŞ ALTINDA" adlı köşede yayımlanmıştır. Erbil Tuşalp'in yazılarını soL Gazetesi'nde her Pazartesi ve Salı günü okuyabilirsiniz.

CENNETİN DİBİ: Başbakansız 10 Kasım’ı eleştirenleri anlamak zor. Niye gelsin ki? Anayasada var mı? Yok. Kanunlar mı emrediyor? Hayır.
O zaman isterse gelir Mustafa Kemal’in önünde “sap gibi” durur, isterse gider Muiziddinn Va’dullah’ın karşısına oturur. İster sorar soruşturur, ister bulur buluşturur.
Hem sonra, söyledikleri ortada, Anıtkabir’e gelip niçin ikiyüzlülük yapsın ki:
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, demek koskoca bir yalandır. Allah kesin hakimiyetin sahibidir” diyen o.
“Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor diye. Yahu bu millet istemedikten sonra tabii elden gidecek, sen bunun önüne geçemezsin ki” diyen o.
“Bir buçuk milyarlık İslam alemi, Müslüman Türk milletinin ayağa kalkmasını bekliyor. Kalkacağız, onun ışıkları görünüyor, bu kıyam başlayacak” diyen o.
Böyle düşünen birinin “yolumuzu aydınlatıyorsun” diye başlayıp “izindeyiz “diye biten veciz bir cümle sarf etmek için Anıtkabir’e gelmesi ikiyüzlülük değilse nedir?
Gelmediği iyi oldu. Yakışmıyor. Bence hiç gelmesin. Cennetin dibine gitsin.
*
YENİDEN KURMA: Cumhurbaşkanı vardı da ne oldu? Anma toplantısına katıldı da ne söyledi? Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum ama “Kurtuluş Savaşı’nda bu ülke nasıl kurtarılmış ve yeniden kurulmuşsa bugün de aynı” sözleriyle beni hiç şaşırtmadı. Şaşırtmadı çünkü “yeniden kurma” konusunda art arda sıralanacak onlarca “eylem ve söylem” de, “beyanat ve vukuat” da var.
Bu noktada isterseniz “İslam’ın yalnız ahreti değil, dünyevi düzeni de içerdiği bir gerçektir” sözlerini dilerseniz “Türkiye’nin demokratik bir İslam devleti olacağına” ilişkin demecini anımsayın.
Yetmez diyenler için TBMM’den örnekler var. O gün mecliste genel kurulda “Bakın, ben size söyleyeyim Atatürk’ün, sizin Mustafa Kemal’in yaptığı Anayasa, 1921 Anayasası” dediğini kulaklarımla duydum.
Doğruyu söylüyordu. Mustafa Kemal onların değildi. Onların olsaydı eğer 1924 Anayasası’na gerek kalır mıydı?
*
ANAYASA KUR’AN: Hem Anayasa dedikleri, insan elinden çıkan bu kitabın ne hükmü vardı ki? O gün, Meclis’te din devletine yakışacak bir anayasa arayışı vardı. Sanki şeyhlerin, şıhların, dervişlerin iktidarda olduğu bir ülkenin yasama meclisindeydik:
“(...) İslam ülkelerinde ise anayasalar, Kuran-ı azim-üş-şandır yani bütün kanunlar kaynağını Kuran’dan ve hadisten alır ve edille-i şeriyye olarak icmai ümmet ve kıyas-ı fukuha olarak bilinir. Ancak şunu, ifade ediyorum ki, Allah’ın ahkamı -hiç eskimeyen ahkam- özellikle ‘Cenabı Hakkın ahkamı, hiç eskimeyecek olan bu kitap’ diyerek tarif ettiği Kuran, İslam ülkelerinin anayasası olmuştur.”
“Anayasa Kur’an” sloganlarının atılacağı günler yakındı.
Mustafa Kemal’e ve devrimlerine yaptığı hakareti “göğsünde şeref madalyası” olarak taşıdığını söyleyen şeyi şeyli bir TBMM Başkanı’nın üniversite hocasına edepsiz, muhalefet partisine bereketsiz, cibiliyetsiz, gazeteciye utanmaz diyen terbiye özürlü bir Başbakan’ın varlığı yadırganmıyordu.
*
DONUNU ÇIKAR: Başından beri söyleyen değil, söylenen önemliydi. “84 yıllık pisliği temizliyoruz” diyen de “84 yıllık karanlığa son” diyen de vardı. Ama söyleneni duyan, anlayan, önlem alan, siyaset üreten neredeyse yoktu.
“Türban konusunda mahkemenin söz söyleme hakkı yoktur, söz söyleme hakkı ulemanındır”
“Yargıçlar din konusunda karar alırken Diyanet’e sormalı”
“Yargıç karar vermeden önce Kuran’daki ayete bakmalı”
“Türbanını çıkar demek donunu çıkar anlamına gelir”
“Cumhuriyetin başında Bediüzzaman dinlenseydi ülkenin durumu böyle olmazdı”
“Laiklik ilkesinin yerinin İslam’la bütünleşmesinin gerekli olduğu kanaatini taşıyorum”
“İstanbul’da her iki genç-yetişkin ve başı açık kadından biri resmi-kayıtlı hayat kadınıdır”
“Dans etmek zinayı ayakta yapmaktır” ve “çalışan kadın kocasını aldatmaya yatkındır” diyen siyaset adamları, siz siz olun Mustafa Kemal’in huzuruna bir daha hiç gelmeyin.