AKP'li yıllarda aşı karşıtlığı rekor kırdı: Kızamık gibi hastalıklar hızla yayılıyor

2011 yılında 183 kişi olan aşı reddi sayısı bugün 40 binin üzerinde. Hal böyle olunca salgın hastalıkların tekrar gündeme gelebileceği düşünülüyor. Uzmanlar konuyu soL'a değerlendirdi.

Özkan Öztaş

Dünyada ve ülkemizde aşı reddi giderek artıyor.

CHP Adana Milletvekili Burhanettin Bulut'un, Sağlık Bakanlığı'na ilettiği sorularda yer alan veriler aşı karşıtlığının korkutan rakamlara ulaştığını gösteriyor. 

Bulut'un kamuoyuyla paylaştığı verilere göre 2011 yılında sadece 183 olan aşı reddinin 2024 yılında 40 binin üzerine çıktığının öngörüldüğü ifade ediliyor. Sağlık Bakanlığı’na aşı reddinin sonuçlarının yaratacağı sağlık sorunlarına ilişkin farkındalık oluşturulması çağrısı yapan Burhanettin Bulut, özellikle son yıllarda kızamık vakalarında endişe yaratan bir artış yaşandığını kaydetti.

“Türkiye’de de 2021 yılında 51, 2022’de 125 olarak kayda geçen kızamık vaka sayısı 2023’te 4 bin 959’a yükselmiştir. Bunun en büyük nedeni de aşı tereddüdü ve aşı reddi olarak gösterilmektedir. Toplum sağlığını tehdit eden bu konuyla ilgili gerekli önlemler acilen alınmalıdır” diyen Bulut konuyu Meclis gündemine taşıyarak, aşı reddine dair rakamların kamuoyuyla paylaşılması için adım atılması gerektiğini belirtti. 

'Aşı olmak bireysel tercih değil, toplumsal bir sorumluluktur'

Aşı olmanın bireysel bir tercih değil, toplumsal bir sorumluluk olduğunu ifade eden Prof. Dr. Erhan Nalçacı, soL'a verdiği mülakatta sağlığın piyasalaşmasının bu soruna yol açtığını ifade etti. 

Nalçacı, "Konu esasında doğrudan AKP politikalarıyla alakalı. Çünkü AKP'li yıllarda sağlık sistemi piyasalaştı. Bu dönem sağlık bir kamu hizmeti olmaktan gün geçtikçe uzaklaştı. Devlet bütün toplum sağlığını geliştirmek ve korumak sorumluluğundan çıkınca bu sorumluluk piyasa şartlarında insanlara kalıyor. Sorumluluk sadece bireye aitmiş gibi bir algı ortaya çıkıyor. Dolayısıyla da aşı olmak bireysel bir tercih gibi algılanıyor. Oysa aşılı olmak toplumsal bir sorumluluk. Sonuçta kişi aşı olmadığı zaman çevresindekileri de tehlikeye atıyor. Hem salgını önleyemiyorsun hem de kişinin kendisi hastalığı daha ağır geçiriyor. Dolayısıyla aşı olmak toplumsal bir sorumluluk ve devlet de bu sorumluluğu tamamen üzerine almakla yükümlüdür. Sağlık sistemi piyasaya kalınca, insanlar kendi sağlıklarını kendileri korumaya çalışıyor. Bu da doğal olarak insanlarda bir ürünü alıp almama, kullanıp kullanmama özgürlüğü yaratıyor gibi bir algı ortaya çıkarıyor. Olay bireysel bir konuya indirgenmiş oluyor. Çünkü aşı artık piyasanın konusu haline gelmiş durumda. Toplumsal, kamucu bir algının dışında gelişen bir konu haline gelmiş durumda. Konu bireysel özgürlük ya da tercih konusu değil. Kamuculuğa karşı yapılan ideolojik saldırının çıktılarından biri olarak okunabilir aşı karşıtlığı" diyor.

'Konu basit bir cahillik konusu değil'

Konuya dair soL'a konuşan Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi (THTM) Yürütme Kurulu Üyesi, Ankara Tıp Fakültesi'nden Prof. Dr. Erhan Nalçacı konunun basit bir cahillik konusu olmadığını, sorunun daha büyük ve ideolojik çıktılarının olduğunu vurguluyor. 

"Konu basit bir cahillik konusu değil. Bir sürü insanın bilgisi olabilir. Konu bundan ibaret değil. Ama bilimsel düşünme ve sorgulama başka bir şey. Dolayısıyla konu bütün sınıfları ve toplumsal tabakaları etkileyen, yaygın bir yaşam tarzına dönüştü. Bilimsel veriler dikkate alınmıyor, sonuçlara göre hareket edilmiyor. Bilim dışı bir süreç ilerliyor. Bir kişinin fikri, bilimle eşitleniyor. Bir kişinin sosyal medyada yaptığı hiçbir bilimsel temeli olmayan bir görüş, bilimsel araştırmalarla eşitleniyor. Yani özetle akla ve bilime saldırının aşı karşıtlığı ile eş zamanlı ilerlediğini belirtmek gerekiyor. Aşı reddi ya da aşı tereddütü. Tamamı bu süreçlerin bir çıktısı olarak karşımıza çıkıyor. Hem sağlığın piyasalaşması hem akla yapılan saldırılar bu süreçleri besliyor.

'Aşı tekellerine karşı çıkmak aşıya karşı çıkmakla karıştırılmamalı'

Aşı tekellerine ve sağlığın piyasalaşmasına karşı duyulan tepkinin ya da kararsızlıkların aşı kavramına karşı çıkmakla karıştırılmaması gerektiğini ifade eden Erhan Nalçacı, toplumda ilaç tekellerine duyulan güvensizliğin aşıya olan güvensizlikle eşitlenmesine dikkat çekiyor. 

"Bunu söylemek aslında biraz zor. Bu konu aşı reddini ya da aşı tereddütünü besliyor gibi düşünülebilir. Ama bunları söylemek zorundayız. Aşı, eskiden Türkiye'de kamu tarafından, devlet tarafından üretiliyordu. Hıfzıssıhha enstitüsü buradan görev alıyor. Ama Türkiye gün geçtikçe kamucu planlardan uzaklaştı ve kendi aşısını üretmez hale geldi. Bu da Türkiye'yi uluslararası aşı tekellerinin pazarı haline getirdi. Bu da kısmen aşı tereddütüne neden oldu. Ama burada iki şeyi birbirinden ayırmak gerekiyor. Tabii ki aşı üreten tekellere karşı şüphe duymalıyız hatta onlara karşı olmalıyız. Çünkü bu şirketlerin toplumsal hiçbir dertleri yok. Tamamen kendi tekel kârları için hareket ediyorlar. Piyasanın bu tekellere bırakılması çok acı. Sonuçta pandemide insanlığın yarısı nerdeyse hiç aşı görmedi. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Ama bunu aşı karşıtlığı ile karıştırmamak gerekiyor. Sonuçta aşı toplumsal ve stratejik bir üründür. Tüm toplumun aşı olması zorunludur. Bazı salgın hastalıklar bu sayede önlenebilir. Tarihte bazı hastalıkların tamamen ortadan kaldırımlasını sağlayan şey aşı programlarıdır. Bunlar büyük toplumsal kazanımlardır. Buradaki ayrım çok önemli. Aşı şirketlerine duyulan şüphe ve tereddüt ile aşıya olan bilimsel inanç ve donanım birbirinden ayrıştırılmalı. Bu ince ve zor bir iş ancak bunu başarmak zorundayız" diyor.  

'Aşı karşıtları sanıldığının aksine sadece eğitimsiz kesimlerden oluşmuyor'

Konuya dair araştırmalar yapan Uzman Dr. Eda Mermi ise sahada karşılaşılan örnekleri ve aşı karşıtlığının yarattığı sonuçlara dikkat çekiyor. Aşı karşıtlarının sanıldığının aksine toplumun sadece eğitimsiz kesimlerinden oluşmadığını ifade eden Mermi, bu konuya dair yapılan ideolojik girdilere dikkat çekiyor:

"Aşı karşıtlığı son yıllarda 'popüler bir eyleme' dönüşmüş durumda. Sayısı gün geçtikçe artıyor ve aksine sadece eğitimsiz olduğu ya da cahil olduğu düşünülen ya da böyle tarif edilen toplumsal kesimlerden ibaret değil. Hatta daha çok orta sınıfta artmış ve yoğunlaşmış bir durumda. Dilden dile yayılan bu durum tamamen eksik ve yanlış bilgilerle örgütleniyor ve yayılıyor. Evet kapitalist düzende, ilaç şirketlerinin kâr paylarının artması, sağlık alanının sermayenin önemli bir gelir kaynağı haline gelmesi ile birlikte bu alandaki üretimlere dair güven azalmış durumda. Her şeyi kâr olarak gören bu düzen sağlık alanını da manipüle edebilir elbette. Buna aklı başında kimsenin itirazı olamaz. Fakat bilimsel deneylerle, aşılarla tamamen ortadan kaldırdığımız bazı hastalıklar eksik ve yanlış bilgi sahibi kişiler tarafından yeniden ortaya çıkmış durumda."

'Aşı olmayanlar nedeniyle aşı olanlar da tehdit altında: Bazı hastalıklar yeniden ortaya çıkıyor'

Aşı olmayan bireylerin sadece kendilerini değil, aşı olanları da tehlikeye attığını ifade eden Dr. Eda Mermi, aynı zamanda bazı hastalıkların aşı reddi nedeniyle yeniden ortaya çıktığını belirtiyor. Dr. Eda Mermi şöyle konuşuyor:

"Aşı bir halk sağlığı programının konusudur. Aşı önlenebilir hastalıkları tamamen ortadan kaldırmada en önemli araçlardan biridir. Ve bu kişilerin ya da şirketlerin inisiyatifine bırakılmamalıdır. Çünkü bir toplumda aşılama oranı belli bir düzeyin altında kaldığında o toplumda ilgili bir hastalığın tamamen temizlenmesi söz konusu olamıyor.

Öyle ki aşı yaptırmayanlar sebebiyle aşı yapılan insanlar ve çocuklar da bu açıdan risk altında kalabiliyor. O sebeple toplum sağlığını etkileyen birçok hastalığın önlenmesi aşı ile mümkünken, bunun ailelerin ya da bireylerin inisiyatifine bırakmak kesinlikle doğru bir karar değildir. Devlet eli ile zorunlu olması sağlanmalı ve bu durum uygulanmalıdır.

Aşı karşıtlığının bu kadar çoğalması, popüler bazı isimlerin ilaç şirketlerini kötüleme gayesiyle aslında bilime akla kafa tutmayı birbirine karıştırması ile ortaya çıktı. İlaç şirketlerine, bu düzenin elinde kâr malzemesi olan sağlık sistemine hep birlikte tabi ki itiraz edelim ama aşı gibi hastalıkları, hastalıkların kalıcı hasarlarını önleyen bilimsel bir buluşun karşında durmak düpedüz cahilliktir. Bilimsel olarak gerilemektir. Yıllar önce aşı sayesinde ortadan kaldırdığımız hastalıkları şu an günümüzde görüyor isek bunun sebebi aşıya, bilime karşı bir tutum sergilemekten geliyor."