Nâzım’ın Kafatası oyunu Şişli Tiyatrosu’nda: Her şeyin alınıp satıldığı bir ülke

"Kafatası" bu ay 10 Mayıs, 11 Mayıs, 17 Mayıs ve 18 Mayıs tarihlerinde Şişli Tiyatrosu’nda seyirciyle buluşacak.

bade başkan

Nâzım Hikmet’in ilk kez 1932’de Darülbedayi’de sahnelenen oyunu Kafatası, bu sezon Şişli Tiyatrosu’nda oynanıyor.

Tanıtım metninde oyun, şu sözlerle özetleniyor: "Etkileyici dekoru ve sınır tanımaz karakterleri ile vurucu bir trajikomedi olan oyun, Dolaryanda denen hayali bir ülkede geçiyor. Kafatası, verem aşısını bulduğu haberi ile dikkatleri üzerine çeken Dalbanezo isimli fakir bir doktorun, sermaye ve güç sahiplerince kumpasa düşürülmesini konu ediyor. Nazım’ım oldukça sivriltilmiş renkli karakterleri ile oyunda ilim/cehalet, masumiyet /suçluluk, yoksulluk/zenginlik gibi karşıt kavramlar komedi unsurları ile birlikte tartışılıyor ve tüm olgular fazla hızlı bir şekilde değişiyor."

Kafatası’nın yönetmeni Şenol Önder, yapımcısı Mustafa Kalkan, dramaturgu Arzu Önder ve oyuncuları Selçuk Delipınar, Deniz İnanç ve Cem Burçin Bengisu soL'un sorularını yanıtladı.

'Kafatası oyunu bugünün Türkiye’sine çok benzer bir ülkede'

Oyunculardan Selçuk Delipınar, "eser ne anlatıyor" sorusuna yanıt verirken "Herkes sağlığa, eğitime ulaşabilmeli ancak para sahipleri bunu istemiyor. Bir avuç zengin bilgiyi de elinde tutmak istiyor. Oyunda da bunu anlatıyoruz" diyor. Yine oyunculardan Mustafa Kalkan'a göre bu oyunun seçilmesinin nedeni bugünün sorunlarının çözümüne işaret ediyor olması.

Kafatası oyunu nasıl ve neden seçildi? Ne anlatıyor?

Selçuk Delipınar: Oyunda bilimin, sanatın, medyanın, bir bilim adamının kafatasının, her şeyin alınıp satıldığını görüyoruz. Bu bugün de geçerli. Bilimin, tıbbın halk için kullanılmasını istemiyorlar. Bu veremi çözecek bir aşı da olsa, sermaye bunu elinde tutmak istiyor. Bunlar pandemide de yaşandı. Bugün Küba’ya bunun aksini gösterdiği için ambargo koyuyorlar. Herkes sağlığa, eğitime ulaşabilmeli ancak para sahipleri bunu istemiyor. Bir avuç zengin bilgiyi de elinde tutmak istiyor. Oyunda da bunu anlatıyoruz. Bu sorunların çözülmesinin talep edilmesi gerekiyor. 

Mustafa Kalkan: Kafatası oyunu bugünün Türkiye’sine çok benzer bir ülkede, Dolaryanda’da geçiyor. Doktor Dalbanezo aşıyı bulduğunda sermayeye ihtiyacı olduğu söyleniyor. Sermaye ise, aşının bulunmasını istemiyor. Türkiye’de de bugün her şey sermayenin egemenliğinde. Aynı zamanda, oyunda toplumdaki her sorunun ne kadar siyasi olduğu anlatılıyor. Bugünkü sorunların çözümüne de işaret eden bir oyun olduğu için tercih ettik. 

'Komünistlerin halka siyasetlerini başka bir dille anlatması gerekiyor'

Pedro'nun daha toplumsal bir yerden bakıldığına dikkat çeken oyuncular, yönetmen Arzu Önder, Pedro'yu oynayan oyuncunun başka hiçbir rolde oynamamasına dikkat çekiyor.

Oyunda Komünist Pedro’nun her konuda haklı çıkmasına karşın dinlenmediğini görüyoruz. Doktor niye Pedro’yu dinlemiyor?

Selçuk Delipınar: Doktor daha idealist bir yerden konuyu çözmeye çalıştığı için, sadece buluşu üzerine yoğunlaştığı için, aslında etrafında dönen olayların farkında olmuyor. Pedro ise daha toplumsal bir yerden bakıyor. Doktor, sadece buluşunu biliyor. Burada bizim için çok önemli bir şey var. En doğruyu söyleyen Pedro olmasına rağmen dinlemiyorlar. Dinletmenin yolunu bulmalıyız. 

Cem Burçin Bengisu: Pedro hep haklı olmasına karşın, konuyu iktisadi açıdan anlatmasına karşın, ona yalnızca felsefe yapmaması söyleniyor. Komünistlerin halka siyasetlerini başka bir dille anlatması gerekiyor.

Arzu Önder: Aslında, Nazım’ın burada doktora dair bir eleştirisi var. Bilimadamı olması cehaletini engellemiyor çünkü Doktor toplumu anlamıyor. Bu sebeple Pedro’yu dinlemiyor. Pedro ise, oyunda alım satım ilişkisine girmeyen tek kişi. Bizim oyunumuzda herkes birden fazla kişiyi oynarken Pedro’yu oynayan Cem, başka hiçbir rolde oynamıyor. 

'Tiyatro bir dert sanatı'

Oyun her şeyin alınıp satıldığı bir dönemde geçiyor, dediniz. Tiyatrolar için de benzer bir durum söz konusu mudur? 

Selçuk Delipınar: Kafatası, Şişli Tiyatrosu, Tiyatro Mitos ve Tiyatro Merdiven’in birlikte bir dayanışmayla ortaya çıkardığı bir oyun. Bu üç tiyatro da, sahnelerin kamusal alan olarak görülmesi gerektiğini söylüyor. Ancak, belediyeler, merkezi hükümetler kamusal alan görmüyorlar, bir tür ticarethane gibi görüyorlar. Dolayısıyla, sahneleri ayakta tutmak gibi bir zorunluluğumuz var. Aksi durumda, hem kentin hafızası ve kimliği yok olacak; hem de oyun oynayabileceğimiz yerler kalmayacak. Biz Broadway’i, Zorlu’yu reddetmiyoruz ama biz oyunlarımıza işçiler gelsin istiyoruz. 

Şenol Önder: Aslında, tiyatroların durumu da oyunda anlatılan gibi. Sanatın alınıp satıldığı anlatan Kafatası oyununun kendisinin de yasaklandığını ve kaldırıldığını biliyoruz.  Bugünün de günden bir farkı yok. Kaymakamlar, oyunları yasaklıyor; fimler yasaklanıyor. 

Deniz İnanç: Tiyatro bir dert sanatı. Nazım’ın kendisi de “Kapitalizm, gelişerek öyle bir merhaleye varır ki, yalnız maddi eşyalar değil, manevi değerler de mal olur, alınıp satılır.” diyor. Bugün güncel bir sorunu anlatmak istedik. Biz üç ekip, anlattığımız derdin insanıyız. Bu sebeple her aşamada imece usulü çalıştık. 

Kafatası, bu ay 10 Mayıs, 11 Mayıs, 17 Mayıs ve 18 Mayıs tarihlerinde Şişli Tiyatrosu’nda seyirciyle buluşacak.