Hollywood gözüyle Paris (*)

18 Eylül’de Paris Belediye Sarayı salonlarında hoş bir sergi açıldı. 25 Aralığa kadar açık bedava serginin başlığı “Paris vu par Hollywood/ Hollywood Gözüyle Paris”. Amerika, Amerikan sineması ve de özellikle Hollywood, 7. Sanatın neredeyse ilk yıllarından itibaren Paris’i nasıl görmüş, nasıl algılamış, nasıl değerlendirmiş oldukça didaktik bir tarzda meraklılara sunulmuş. Sergiyi gezerken Charles V. Henkel yönetiminde 1914 yapımı “Üç Silahşörler”den 40 saniyelik bir alıntıyı görünce birden aklıma geldi. 50’li-60’lı yılların ilkokul ders kitaplarında okuduğum Fransa’nın başkenti dışında acaba ilk kez Paris’i nasıl düşünmüş, nasıl düşlemiştim? Az zorlamayla farkettim ki, benim gibi binlerce, muhtemelen milyonlarca insan için Paris, Hollywood’un gözündeki Paris’ti. Ortaokulda inanılmaz bir haz ve iştahla okuduğum silahşörlük (şövalyelik derdik) ya da Fransızların taktığı isimle “Pelerin ve Kılıç” romanları (sineması), dürüstlük-adalet yanlısı yiğitleme edebiyatı diyebileceğimiz, aslında bir tür macera romanlarındaki Paris hayal dünyamızı süsleyen kentti.

Hangisi bir adım önceydi? Romanlar mı, filmler mi? Çok da önemi yok. Alexandre Dumas’ın Üç Silahşörler’i, ama illaki anarşist gazeteci-yazar Michel Zevaco’nun Pardayanlar, Büridan’ın Maceraları, Dilenciler Kraliçesi, Borjiya, Kapitan gibi kitaplarında okuyup tasavvur ettiğim kahramanları, kadınları, sokakları, ortamları hayalimdeki Paris’i ete kemiğe dönüştüren Hollywood filmleri olmuştu.

Victor Hugo’nun Sefiller’ini okumamıştım, fakat dönemin dev Fransız aktörü Jean Gabin’in oynadığı eserden (1958- Jean-Paul Le Chanois) önce Amerikalıların çevirdiği 6. veya 7. tekrardan çekimi görmüştüm. Lewis Milestone’nun (1952) orijinal Fransızca başlıklı Les Miserables’ı (1967’de Zafer Davutoğlu da Kartal Tibet, İzzet Günaydın, Filiz Akın eşliğinde Türkiye’ye uyarlamıştı.) izlemiştim. Nereden bilebilirdim ki Hollywood filmlerinde seyrettiğim Paris yalnızca dekorlardan ibarettir. 1900 yılında Amerikalıların Lumière’i (Sinema tarihinin ilk filmini yöneten Lumière kardeşler) addedilen ünlü kaşif Thomas Edison’un Edison şirketinin 1900 Evrensel Sergisi vesilesiyle çektiği “The Girl from Paris” ve “Panorama of The Paris Exposition” başlıklı belgesel-kurmaca filmleri dışında 50’li yılların sonuna kadar Hollywood ve civarındaki stüdyolar bütün dünyaya “Dekor Paris” tanıtacaklardır. Paris, “Demir Matmazel Eyfel” kulesi başta, kartpostallığını bir anlamda Hollywood’a borçludur. Hollywood’un Paris’i mekân seçmesi son yarım yüzyılın gelişmesidir. Ancak çok sayıda değerli sinemacının çeşitli vesilerle altını çizdikleri gibi, en genel anlamda Sinema –tek aşkı o olmasa da- Paris’e âşıktır. Ne demeli? Paris de bu aşkın istisnasız en iyi hakkını veren kenttir. Yeryüzünde Charlie Chaplin, Ernst Lubitsch, John Huston ve Blake Edwards’den Aki Kaurismaki, Raoul Ruiz ve Kim Ki-duk’a Martin Scorsese, Vincente Minnelli, Billy Wider ve Woody Allen’den, Marco Ferreri, Louis Bunuel’e, Yılmaz Güney ve Nuri Bilge Ceylan’a sinemacıyı, sinema sanatını bu denli onurlandıran ikinci bir vitrin, cömert bir ekran yoktur.

“Hollywood Gözüyle Paris” sergisi 4 kronolojik ana bölümden oluşuyor. “Sessiz(in) –Sinemanın- Tarihi Paris’i” (1900-1930), “Duygusal Komedilerin Sofistike –bilgili-kültürlü-ince- Paris’i” (1930-50), “Cancan Filmlerinin Doruğundan Çılgın, Fırıl Fırıl ve Pahalı Filmlere” (1950-60) ve “Aksiyon! Hollywood Nihayet Paris’te” (1960’dan günümüze). Özel koleksiyonlardan ulusal arşivlere, Fransız Sinemateki’nden Oscar Kitaplığı’na farklı kaynaklardan derlenmiş 400 civarında afiş, elyazması, sinopsis, çekim planı, desen, kostüm, aksesuvar, dekor maketi gibi belge ve nesnenin yanı sıra 20 küçük ekranda 100 Hollywood filminden alıntılar gösteriliyor. 25 metre uzunluğunda, yanyana dizilmiş üç dev ekranda da “Panorama of The Paris Exposition”dan Woody Allen’ın “Midnight in Paris”ine (2011) 15 kadar -“Ratatouille” (2007-Brad Bird) canlandırma filmi dahil- eserden derlenmiş hoş bir montaj sürekli dönüyor. (1) Serginin afişi ve adeta onur konuğu da Hollywood’un belleğinde Paris’le özdeşleşen maral gözlü “Sabrina”, “Love in the Afternoon” ve Charade” gibi Parisli filmlerin yıldızı Audrey Hepburn (1929-1993).

Bugün sayısı 800’ü aşan ABD-Hollywood yapımı film bir biçimde Paris’i mekân, dekor, kahraman, konu, esin kaynağı olarak kullanmış, kullanmayı sürdürüyor. 12 filmle ayak dahi basmadığı Paris’i kendine en çok özne edinen Alman kökenli ünlü Hollywood sinemacısı Ernest Lubitsch’in (1892-1947) dediği gibi “Paramount veya MGM’in bir Paris’i vardır. Gerçek Paris başka bir şeydir”. Minnelli’nin “Paris’te Bir Amerikalı”sı (1951), benzersiz D’Artagnan (Üç Silahşörlerin efsanevi yoldaşı), eşsiz dansçı-şarkıcı-yönetmen ve de aktör Gene Kelly (1912-1996) “Paris hep yeni bir dünyadır. Hani sanki aşk, sanat, inanç gibi kendinizin bilemediğiniz, beklenmedik bir yanınızın açığa çıkması gibidir (Paris)”. Gerçekten de Amerikalı sinemacılar, senaryo yazarları 60’lı yıllara kadar kendilerinde olmayan tarih, estetik gibi birikimleri ya da günah, yasak, tehlike addettikleri hikâye, tavır, fikirleri çoğu zaman Fransızlar, Paris aracılığıyla ifade etmeyi yeğlemişler. Serginin komiseri sinema tarihçisi ve yazarı Antoine de Baecque’in ilginç bir tespiti de şöyle: “Paris Hollywood için yalnızca şiddetli ve günahkâr bir tarihin simgesi değildi. Aynı zamanda Sosyalizm korkusundan da arınmanın bir yoluydu. Komünizmin dölyatağı gördükleri Fransız Devrimi üzerine, sadece Sessiz Sinema döneminde çevrilmiş 40 film vardı.” (2) Bilmem Obama’ya dahi “ABD’yi Fransa’ya benzetecek” diye saldıran, ya da “Sosyalizme panzehir olacak” diye köktendinciliği, sosyalist ülkeri kuşatacak Yeşil Çemberi destekleyen Amerikan gericiliğini ve ardındaki güçlere dair daha iyi ipucu düşünülebilir mi?


Vincente Minelli’nin “Paris’te Bir Amerikalı” filminin afişi

.........................................................
(*) Bu yazı kısa biçimiyle 14 Ekim 2012 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlanmıştır.
(1) http://www.dailymotion.com/video/xtnvy2_exposition-paris-vu-par-hollywoo...
(2) http://www.dailymotion.com/video/xtoiw9_paris-hollywood-par-antoine-de-b...
......................................
Paris – 2 Kasım 2012 / [email protected]