Kırmızı çarşaf neyi örtüyor?

Ne zaman İslamcıların zulmü düşse gündeme hep o fotoğrafı hatırlıyorum. Sağda Şanar Yurdatapan, üzerinde kırmızı bir çarşaf var. Yanında iriyarı dinci Abdurrahman Dilipak, yakasız beyaz gömleği siyah ceketiyle gayet resmi. Güya üniversiteye türbanla girme yasağını protesto ediyorlar birlikte. İslamcı Dilipak bunun için bile çarşaf giymeye yanaşmamış yalnız, o konuda militanlığı Şanar Yurdatapan’a bırakmış.

Şanar Yurdatapan İslamcılar için militanlık yaparken bile günah işlediğinin farkında değil, yüzünde zafer kazanmış edasıyla gazetecinin objektifine bakıyor. Dini kurallara göre renkli, hele hele kırmızı çarşaf giymek büyük günah. Renkli çarşaf erkekleri tahrik ediyormuş çünkü. Mesela Suudi Arabistan’da kadınlar, yabancılar da dâhil, siyah çarşaf giymek zorunda. O siyah şeyi üzerine geçirecek, başları kapalı olup ayakları görünmeyecek. Hâlbuki Şanar Beyin suratı kabak gibi ortada. Kollar dirsekten itibaren çırılçıplak. Göbeğin de maşallahı var. Külliyen günah!

Toktamış Ateş de bu Abdurrahman Dilipak adlı şahısla program yapmış, el âleme dincilerin ne kadar demokrat olduğunu ispat etmişti vakti zamanında. Biri İslamcı uzun, diğeri laik şişman kılığında bir tür Lorel-Hardi taklidi yapmışlardı. Güldürüyorlar mıydı, hatırlamıyorum. Toktamış’la tanışıklığım var, aramızdan ayrıldı, hasretle yâd ediyorum. Fethullah’la da yan yana fotoğrafları var Ateş’in, galiba hukukları da. Olup bitenin farkında olduğunu sanmıyorum, suçlamıyorum. Birlikte bulunduğumuz bir sofrada bu yobazlarla ne işi olduğunu sormuştum. “Orhan babam ilahiyatçıydı, bilirim, iyi insanlar onlar” dediğini hatırlıyorum. Sözünü ettiği iyi insanlardan biri olan Fethullah’ın icraatları malum. Diğeri, Abdurrahman Dilipak ve adını anmaya değmez gazetesinin son zamanlardaki hali ise ondan hallice… Bunun tersine olan her umut bir dönemin kolektif yanılsamasıdır.

***

Birkaç gün önce AKP Genelcumhurbaşkanının Boğaziçi’nde komünistleri hedef gösteren konuşmasının ardından bir polis ordusu üniversite yurtlarını bastı. Komünist olduklarını sandıkları öğrencileri yaka paça sürükleyerek gözaltına aldı. O sırada türbanlı öğrenciler gülümseyerek olup biteni izliyor, anı, fotoğrafını çekerek ölümsüzleştirmeye çalışıyordu. Karede eksik olan tek unsur kırmızı çarşafıyla Şanar Yurdatapan’dı. Özgürleşti üniversite, türban elini kolunu sallayarak dolaşıyor her yanda. Hatta giymeyenin dayak yiyeceği günler kapıda. Yani istediği oldu kırmızı çarşaflı adamın…

Şanar Yurdatapan hayatta mı, hâlâ nefes alıp veriyor mu bilemem. Hem zaten kolektif bir yanılgıyı sadece ona yüklemek de istemem. Daha bunun Murat Belge'si, Ömer Laçiner’i, Oya Baydar’ı, Ufuk Uras’ı, şusu busu var. Gördüğünüz gibi bir sürü “sol”cu görünümlü gerici yancısı aynı suçu, aynı yanlışı başka başka kılıklarla işlemiş. O nedenle kırmızı çarşaf cuk oturuyor üzerlerine. Çarşaf yancılıklarına, kırmızı solculuklarına delalet. Günahı da cabası!

***

Aydın Doğan’ın emaneti tüpçüye teslimi vesilesiyle hatırladım; AKP’nin iktidara gelişinden en büyük sevinci Hürriyet gazetesi ile Birikim dergisi duymuştu. Birikim’in başlığı “Muhafazakâr demokrat inkılap”, Hürriyet’inki “Sandıkta sosyal patlama”ydı. Patlayan gericiliği birlikte böyle selamlamışlardı.

Hâlbuki iktidarı ele geçirdiklerinde yapacakları dünden belliydi. Kenan Evren açmıştı yolu. O yoldan girenler ramazan geldi mi karanlık mağaralarından çıkıyor, kendi gibi olmayanlara terör estiriyordu. “İlk”lerden birini hatırlıyorum. 3 Mayıs 1987’de Van’da üniversite kampüsünün hemen karşısındaki bir kafede arkadaşlarıyla oturan Mehmet Şirin Tekin adlı öğrenci, oruç tutmadığı için bıçaklanarak öldürüldü. Beş kişi ağır yaralandı o saldırıda. Saldırganlar 30 kadar öğrenciden oluşuyordu. Aylardan ramazandı, Mehmet Şirin Tekin’i bıçaklayanlar kendilerine “ülkücü” diyordu.

12 Eylül karanlığı üzerine çökeli beri oruç tutmayanların tutanlar tarafından dövüldüğü, öldürüldüğü bir ülke burası. Kulluğun makbul, sorgulamanın sapkınlık sayıldığı bir ülke. Saldırgan yobazı insan yapan tek şey ağır aksak, kör topal işleyen laiklikti nihayetinde. Artık o da yok. Diyorlar ki şimdi, komünist olanı yaşatmayacağız. Şanar Bey ve yoldaşları ellerinde orak çekiçli bayraklarla üniversite kapılarına dayansın diye değil, bilinsin diye not ediyorum.

***

Bakın tarihlerine, ya Komünizmle Mücadele Derneklerinden geliyorlar ya da “Kanlı Pazar” var çıkışlarında. Tarikat erbabı veya siyasal İslam militanı babalarından komünizmin İslam’a düşman olduğunu duymuşlar. Sonra akıllarınca komünizmle Masonluğu ve Yahudiliği özdeşleştirmişler. Her şey apaçık ortada; komünizm denilen şey sonuçta bir Mason-Yahudi oyunu değil mi? Hatta bugün siyaseti şekillendiren beyefendinin kariyerinde “Mas-Kom-Yah” diye bir müsamere bile var.

Fakat bütün bunlar Kenan Evren adındaki vampir ortaya çıkana kadar bir İslamcı fantezisi olarak kalmıştı. O gelince patlama yaptı, önleri açıldı, özgüvenleri geldi. Hatta aralarından eli silah tutanlar kahraman ilan edilmeye bile kalkışıldı. Polis üniversitede komünist avındayken ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu onların birinin ölüm yıldönümünde arkasından gözyaşları döküyordu mesela.

Şaşırıyor muyuz? Tabii ki hayır. Fethullah Gül’den Abdullah Gülen’e, Muhsin Erdoğan’dan Recep Yazıcıoğlu’na, Kemal Ecevit’ten Bülent Kılıçdaroğlu’na antikomünizm bütün düzen siyasetçilerinin birleştirici tutkalıdır. Varoluşlarını ona borçludurlar. Günü gelince borçlarını öğrenci avlayarak öderler…

***

Muhafazakârlıktı, demokratlıktı, hoşgörüydü, Medine sözleşmesiydi, yeni gömlekti, eski dondu falan derken bombayı patlattılar sonunda. Komünistleri üniversiteye almayacaklarmış bundan sonra, eğer güçleri yeterse.

Şanar, Murat, Ufuk, Oya, Ömer, Aydın… Çarşafları alıp koşun, ülkeye özgürlük geldi!