Yeni bir ‘doğa’: İnternet

İnsanın dünya üzerinde bıraktığı izlere bakarak bilgisini iyileştiren birçok disiplin var. Matematik ve fizik gibi temel bilimler ilk bakışta bunların dışında kalıyor gibi, her ne kadar insanın eylemi bu bilimlere birçok kez ilham vermiş olsa da.

Siyaset bilimi, sosyoloji, psikoloji, felsefe ve tarih gibi sosyal bilimler alanına dahil olan disiplinler ise doğrudan insanın tarih içindeki etkinliklerini ele alıyor.

Bu disiplinlerde araştırmacının sergilediği pratik, ilgilendiği çağ, olgu veya olay hakkında tarihin ilgili noktalarında üretilmiş kitap veya belge seçkilerini incelemek, varsa maddi kanıtları belirli deneylere tabi tutmak ve bunlardan çıkardığı yeni bilgileri önceki bilgilerine de dayanarak akla yatkın bir şekilde sunmak olarak kabaca özetlenebilir.

Güncel konular hakkında araştırma yapmak için de gazeteleri, süreli yayınları, sokakta dağıtılan broşürleri okumak, etkinliklerin bizzat içinde olmak, kenarda durarak tanıklık etmek veya insanlarla röportaj yapmak gerekir. Bunlar, insanlığın güncel etkinliğinin izini kabaca içerirler.

Başka ve yeni bir mecra ise internet. İnsanlığın güncel etkinliğinin yaklaşık 25 yıldır hayatımızda olan internetin getirdiği mekanizmalarla olan etkileşimi hayli karmaşık ve incelenmeye değer. Araştırmacılar, insanlığın yarı-özgür ve yarı-demokratik bir şekilde yararlanabildiği hızlı bir iletişim mecrası olmasına dayanarak internetin insanların güncel siyasi etkinlikleri hakkında doğru çıkarımlarda bulunmak için kaynak olabileceğini söylüyorlar.

Ne yazık ki, söylemesi yapmasından kolay. Zira internet mecrasının kendine özgü bir doğası var. O kadar ki, bu özgünlük, internet ortamlarının teknik arkaplanını bilmeyenler için araştırma sonuçlarına gölge düşürecek kadar önemli olabilir.

Örneğin, eğitimsiz bir göz Twitter’ın sağladığı basit bir arama sorgusuyla elde ettiği tweetlere bakarak bazı yargılara varabilir. Sunulan sonuçların ilk 100 tanesine teker teker bakarak eksik veya yanlış bir yargıya varabilir. Halbuki Twitter’ın elindeki tüm veriyi hesaba katması veya bu verinin içinden istatistiksel olarak anlamlı olan küçük bir yüzdesini incelemesi gerekirdi. Tüm bunlar yapay zeka, dilbilim ve istatistik alanlarının en ileri bilgilerini kullanmayı gerektiriyor.

Demek ki ortamın doğası hakkında gerçekçi tahminlerimiz olmadığında, bu gibi ortamlara bakarak varacağımız sonuçlar, her ne kadar işin diğer yönlerini en titiz bir şekilde kotarsak da, gerçekle uyumsuz olma tehlikesiyle karşı karşıya. Örneğin, Twitter’da otomatik olarak işleyen, reklam amaçlı yaratılan ve gerçek kişileri temsil etmeyen kullanıcılar olduğunu bilmemenin sadece kullanılan sözcüklerin sayısına bakarak yapılan bir incelemeyi ne kadar etkileyeceğini bir düşünün.

Benzer bir şekilde, araştırmacı Twitter’ın sunduğu ‘Trending Topic’ listelerinin nasıl oluşturulduğunu da bilmez. Dolayısıyla bu listelerin gerçeği yansıtıp yansıtmadığını da. Hatta araştırmacı daha da ileri gidip, başka ölçümler de yapmak isteyebilir. Bu, bir volkanda fizikselliğin izin verdiği kadar da olsa ölçümler yapmak istemeye benzer. Ancak burada farklı olan şey, araştırmacının sadece doğa tarafından değil, ilgili araştırma nesnesinin sahibi olan özel şirket tarafından da kısıtlanması ve bu ölçümlerin pratikte hiçbir zaman yapılamaması.

Üstüne üstlük, bu kısıtlar, hem araştırmacının hem de tüm insanlığın sonraki etkinliklerini belirli bir yönde düzenleyen bir etki de yaparlar. Anlaşılan, yeni çağın kamusal alanı olan internetin kontrolünü elimize alamadığımız ölçüde, insanoğlunun en baştan beri süren kendini anlama çabası da sekteye uğrayacak.