Askerin ekranındaki “gerçekçi” görüntü

Geçenlerde Uzay Oyunları (Ender’s Game) adlı filmi seyrettim. Orson Scott Card’ın aynı adlı eserinden uyarlanan film, uzaydan gelen canlılar tarafından saldırıya uğramış bir dünyada geçiyor. 2086 yılında gerçekleşen bu saldırı, verilen mücadele sonucunda uzaylıların filosunun yok edilmesiyle engelleniyor. Ancak ikinci bir saldırı korkusu insanların aklından bir türlü çıkmıyor. Buna karşılık, bildiğim kadarıyla pek bir gerçekliği olmayan “genç insanlar karmaşık verileri daha iyi özümser” önermesine dayanarak, gençler arasında büyük bir askeri deha taramasına başlıyorlar.

Bu tarama sırasında, bilgisayar benzetimleriyle yeniden oluşturulan savaş ortamlarına soktukları çocukların arasından kendilerince en iyisini seçmeye çalışıyorlar. Ender’in şanssızlığı da bu benzetimlerdeki “düşmanlarının” düşüncelerini iyi sezebilmesi ve beklenmedik hamleler yapabilmesinde. Bunu keşfeden eğitmenler, onun bu yeteneğini kullanması için türlü ağız oyunlarını yapıyorlar. Gerçekten sıkıcı ağız oyunları. Örneğin bir tanesinde, uzaylılar hazırlıklarını tamamlamadan yapılması gerektiği düşünülen saldırıya yardım etmesi için Ender’e, “bu savaş bundan sonraki tüm savaşları engellemek için” deniyor. Bu cümle bana tam da Sovyetlere saldırmadan önce Almanya’da yapılan propogandayı hatırlatıyor.

ABD de bu yaklaşıma hak veriyor olmalı. Öyle olmasaydı, bu kitap ABD donanmasındaki er ve onbaşıların seçmeli okuma listesine yerleştirilmezdi, değil mi?

Daha da ilginci, ABD bu kitaptaki başka bir fikre de önem vermiş. O da, bilgisayar destekli savaş eğitimi. ABD ordusu, öncelikle üniversitelerle kurulan ortaklıklar sayesinde araştırma enstitüleri kurmuş. Buna kendi kurumlarında yapılan araştırmalar ve özel firmaların ürettiği benzetim yazılımları veya donanımlarını da eklemiş.

Eskiden mi öyleydi, hâlâ da böyle midir bilmiyorum ama benim çocukluğumda bilgisayarda bir tur atmadığım araç neredeyse kalmamıştır. En son model uçaklar mı istersiniz, yoksa daha üretilmemiş saldırı helikopterleri mi? Tank veya denizaltı benzetimleri ise daha ayrıntılı bir dikkati gerektirdiği için o yaşımızda pek sürdürülebilir olmadılar. Bunlardan sonra ise cephe savaşı oyunları gelirdi. Bu tip oyunlarda yukarıdan gördüğünüz bir alandaki ekiplerinizi birebir yönlendirir, pozisyonlarını belirler, moralleri yüksek tutup hedefinize ulaşmaya çalışırdınız. Mesela, ikinci paylaşım savaşı kampanyasında Stalingrad’ı savunmak gibisi yoktu.

Beni ellerinden kaçırsalar da, ABD ordusunun geliştirdiği internet üzerinden ücretsiz indirilebilen America’s Army (Amerikan Ordusu) oyunu ile milyonlarca ABD’li genci etkiledikleri açık. Üstelik, eskiden olsa etkiledikleri bu gençleri dağ tepe bayırda oradan buraya koşturarak yapılan tatbikatlarla eğitmek zorundaydılar. Şimdiyse, benzetim ve sanal gerçeklik teknolojileri kullanarak çok daha kolay eğitebiliyorlar. Eğitim bilgisayar ortamında üretilmiş bir mekanda gerçekleştiği için, eğitmen şartları istediği gibi değiştirebiliyor. Daha da ileri gidersek, sanal piyade eğitiminin, tank, helikopter ve benzeri diğer araçların kullanımı için verilen eğitimlerle bir araya getirilmesi mümkün.

Bu tür sistemler hakkında yapılan eleştirilerden birisi, verilen eğitimlerin askerleri insanlara yabancılaştıracağı. Ben de katılıyorum. Hatta alıştığımız anlamdaki asker-insan karşılaşmasında hep doğmuş olan problemlerden daha da yakıcı olabilecek problemlerin, insan faktörünün sıfıra yaklaştığı robot-insan ilişkisinde ortaya çıkacağını düşünüyorum. Tıpkı insansız hava araçlarında olduğu gibi, saldırı robotunu uzaktan yöneten askerin ekranındaki “ne kadar da gerçekçi!” görüntü haline dönüşmemiz işten bile değil.