Yeni bir ütopya mı yoksa somut bir fırsat mı?

Bilinen bir hikayedir: Başta sadece ABD ordusu ve akademinin kullanımına açık olan ARPANET adındaki elektronik ağ 80’lerin sonuna doğru kamunun da kullanımına açıldı.

Zamanla herkesin internet olarak adlandırmaya başlayacağı bu ağ, günümüz dünyasının çok önemli bir parçası haline gelmiş bulunuyor.

Ülkede ve dünyada olanları haber sitelerinden öğreniyoruz. Arkadaşlarımızla sosyal ağlardan iletişim kuruyoruz. Herhangi bir ihtiyacımızı karşılamak için önce onu kullanarak araştırma yapıyoruz, sonra da alışveriş sitelerinden siparişimizi veriyoruz. Bazen tembelliğimiz tutuyor yemek sitesinden yemek sipariş ediyoruz. İster ilkokul mezunu olalım ister üniversite, bir şeyi merak ediyorsak ilk orada araştırıyoruz. Eğilim fiziksel dünyada yaptığımız her şeyin dijital dünyaya taşınması yönünde.

Tabii bir de bu tabloyu oluştururken Türkiye’nin nüfusunun sadece %30-35’lik bir kısmının -tahminen şehirli ve/veya okuma alışkanlığı olan insanların- internete girebildiğini unutmamak lazım. Dünya ortalaması olan %2’lerin üzerinde olsa da Avrupa Birliği ülkeleri ve ABD’deki %60 ve %70’lik oranların çok gerisindeyiz.

Dolayısıyla herkesin internetin tanımladığı mekandan besleniyor olduğunu düşünmek için çok erken. Yine de, hükümetlerin hangi sitelere girdiğimizi, hangi bilgiye ulaşıp hangi bilgiye ulaşamadığımızı oldukça önemsediklerini söylemek mümkün.

İlginç olan şey, egemenlerin muhalif örgütleri baskılamak için fiziksel dünyada uyguladıkları geleneksel yöntemlerin neredeyse bire bir karşılığını internet üzerinde uygulamaya başlamaları.

Doğru bildiğimizi söylememizi engellemek ve sevdiğimiz, aynı amaç için bir araya geldiğimiz arkadaşlarımızdan ayrı koymak için nasıl toplanma özgürlüğümüzü elimizden almaya çalışıyorlarsa, bunun dijital mekandaki karşılığı olan sosyal ağları da öyle engelliyorlar.

Kiminle konuştuğumuzu öğrenmeye çalışıp, demokratik hakkımız olan bir eylemi yasadışı yöntemlerle nasıl engellemek istiyorlarsa, internette hangi sitelere girdiğimizi öğrenip, haber kaynağımız olan internet sitelerini de öyle engellemek istiyorlar.

Bunu yapıyorlar ve yapmak zorundalar çünkü internet, geleneksel fabrika türlerinin yanına eklenen yeni bir üretim mekanı. Burada hem kendimizi yeniden üretiyoruz hem de emeğimizi satarak onu yaşatıyoruz. Bazılarımız web sitesi tasarlayarak, yazılım üreterek daha doğrudan yapıyor, bazılarımız sadece Facebook’ta gezerek veya video izlemek için doldurduğu tıklamayla daha dolaylı olarak. Bazılarımızın çalıştığı işler, dışarıdan öyle görünmese de, internete o kadar bağımlı ki.

Doğrudan değer üretimine katkıda bulunan bu dijital mekanın, tıpkı ülke toprakları gibi sadece o ülkenin sermayedarları tarafından kontrol edilmesi, arzulanan bir mekan haline gelmesi beklenir. Türkiye gibi ülkelerde bunun gerçekleşmesinin zor olduğunu, emperyalist ilişkilerdeki konumumuzun bu alanda da tekrarlanacağını söylemek mümkün.

Buradaki çelişki, aynı zamanda yeni bir Türkiye yaratmak isteyenlerin sahip olduğu bir fırsat. Kablosuz ağ teknolojilerinin günümüzde sunduğu görece ucuz ve kaliteli cihazların, alternatif bir internet kurmamıza olanak sağladığı iddia edilebilir. Tüm kullanıcıların bilgiye erişme ve iletişim özgürlüğünün sağlandığı sansürsüz bir sistem olarak kurulacak bu ağ, engellenmesi kolay olan birkaç merkez yerine birçok düğümden oluşursa, hükümet müdahalesi veya doğal afet gibi darbeleri geçersiz kılar. Burada teknik ayrıntılarına girmemizin mümkün olmadığı bu fikir, eğer başarılabilirse, egemenlerin kontrolündeki internetin içinden doğan bir alternatif ağ olarak önemli bir kazanım haline gelebilir.