Umudumuz Sol Cephe

Geçen haftaki yazıma, hepsini de çok sevdiğim, değerli ve çaresizlikten CHP’li olan bazı dostlarımdan itiraz geldi. Genelde itirazlar, özellikle de 11 yıldır doğru dürüst, ekonomik ve hatta sosyal söylemi kalmayan, “Bize oy vermezseniz AKP güçlenir” diyerek oy isteyebilen CHP’ye aynı gerekçeyle son defa oy verilmesi ile ilgiliydi. Ancak seçim sonuçlarına bakıldığında, 11 yıllık süreç içinde, bu söylemin tam tersinin ortaya çıktığı, bugün başta CHP olmak üzere TBMM’de temsil edilen partilere verilen her oyun AKP’nin, faşizme yürüyüşünü daha da güçlendirdiği açıkça görülmektedir. Genel başkanlarının son seyahatinde ise gizlisiz-saklısız olarak ABD, İsrail ve Cemaat’e sığındığı bir kez daha anlaşılmıştır. Söylemleriyle bazen MHP’ye, bazen de BDP’ye yaklaşan CHP içinde bizim de sevip saydığımız, hatta gazetemizde yazan “sol unsurlar”ı da barındırmaktadır. Ama sürekli sağa yanaşan, laikliğe karşı unsurlara taviz veren, en hafif deyimiyle, beceriksiz ve halkçılıktan uzak birçok yerel yöneticiyi seçen, Büyükerşen gibi, başarılı yerel yöneticileri yeteri kadar gündeme getirmeyen CHP’nin belki de en büyük talihsizliği ise “sol”unda onu zorlayan güçlü bir “sol parti”nin olmamasıdır.

Soldaki durum ise hiç de ümit verici değildir. Katıldıkları son genel seçimlerde, sol sayabileceğimiz partilerden, TKP’nin oy oranı binde 14, ÖDP’nin oyu binde 17, EMEP’in ise onbinde 7 ulusalcı İP’nin oyu binde 30’dur. Son yıllarda tüm seçimlerdeki durum ise farklı değildir. Hala sol sandıkları Kürt milliyetçisi hareketin peşinden giden solcu sayısı hiç de az değildir. Seçimlerin sol siyasette çok da önemli olmadığı yönünde benim katılmadığım bazı itirazlar olsa da solun ülke gündemini belirlemedeki etkisizliğine de baktığımızda, 1980’den bu yana sol parti ve hareketlerin toplumda etkinliği olmadığını söylemek yerinde olacak sanırım. Dünya sosyalist sisteminin 1990’lardan bu yanaki durumu, hakim sınıfların -neredeyse tümüyle- ellerindeki iletişim olanaklarıyla uzun yıllardır solu artık gündem dışı bir ideoloji, ülkemizde ise terörist olarak göstermesi, CHP’nin birçok haksız uygulamalarının sola mal edilmesi ise sol hareketler için en azından 6 ay öncesine kadar, önemli mazeretlerdir.
6 ay önce Haziran ayında, bir güneş gibi ve tümüyle kendiliğinden ortaya çıkan halk direnişi ise bir anda hepimizi coşkuyla umutlandırırken, ülkedeki tüm politik dengeleri ve öngörüleri değiştirmiştir. Bundan da önce, 30 senedir her şeye tümüyle hâkim sağ partiler ve politikalar yıpranmış, sola olan ihtiyaç tam da ortaya çıkmışken, 2012 Ekim’inde yayın hayatına başlayan soL gazetemizin doğru zamanlaması ise en azından biz solcuları önemli ölçüde umutlandırmıştır. Gazetemizin bir türlü istenilen tiraja ulaşılamaması ise işin eleştiri ve özeleştiri gerektiren bir başka boyutudur.

Şimdi gündemimiz -biraz gecikmeyle de olsa- çok gerekli ve önemli Sol Cephe çağrısı ve oluşumudur. AKP, bilindiği gibi, tüm devlet kuruluşlarını, yargıyı, hatta yasamayı neredeyse parti teşkilatı haline getirmiştir. Birçok ilerici insan haksız yere hapislerdedir. Ülkemiz ekonomisi, tam bir manda yönetimiyle, söylenenin tam aksine, iflas haline getirilmiştir. Emekçi halkımıza açlık, işsizlik ve sefaletten baka bir şey verilmemektedir. Dış politikada ülkemizi yalnızlığa sürükleyip rezil eden, savaşla karşı karşıya getiren AKP her gün artan gerici politikalarıyla, özel hayata müdahalesini artırmaktadır. İnsanlarımızı birbirine düşmanlaştırmaya çalışan, halk düşmanı AKP faşizminin geriletip, yok edilmesi, iyice anlaşılmıştır ki, sadece, sol partiler ve Sol Cephe’nin öncülük edeceği doğru mücadele ile gerçekleşecektir.

Sol Cephe’nin ise doğal olarak, Haziran Direnişi ve devamında ortaya çıkan insanlarımızın sınıfsal yapısını ve taleplerini rehber edinmesi gerekmektedir. Solcu, ulusalcı, yurtsever, demokrasiden yana, ilerici insanlarımızı ilkesel olarak kapsaması, taleplerini dile getirmesi ve nihai talebinin sosyalizm olması gereken Sol Cephe’nin biraz gecikmesinin dışında görünen eksiği, siyasi parti ve dolayısıyla siyasi yönlendirmedir.
30 Mart’taki yerel seçimler ise, 33 sene sonra solun ülke siyasetinde, tekrardan ve güçlü olarak kendini göstermesi, iyice umudu tükenen halka, “artık ben varım” demesi, Sol Cephe’nin başarısının olmazsa olmaz koşuludur. STK ve meslek odaları ile beraber, “oratk akıl” oluşturularak hazırlanacak, gerçekçi yerel programlar, dürüst ve ilkeli adaylarla girilecek bir yerel seçimde hedef, solun yıllar sonra, ilk defa yüzdelerle ifade edilen oy oranlarına ulaşması ve yerel yönetimlere adaylarını olabildiğince sokabilmesi olmalıdır. Büyükerşen ve varsa benzeri adayları desteklemesi gereken Sol Cephe’nin, Cemaat yanaşığı iki muhalefet adayı ile AKP arasında geçeceği anlaşılan İstanbul gibi yerlerde göstereceği güçlü adaylar ise gerçekten çok önemlidir.

Bu seçimde solun, dağınık ve etkisiz kalarak yine bindelerle ifade edilen oy oranlarına sahip olması halinde, Sol Cephe’nin ve faşizme karşı kavganın bundan çok olumsuz etkileneceği açıkça görülmektedir. Bu nedenle 15 Aralık’ta Ankara’da yapılacağı bilinen toplantının önemi, kalan sürenin kısalığı da dikkate alındığında, fazlasıyla artmaktadır. Yerel seçime, Cephe olarak mı, yoksa parti veya partilerle mi girileceği ise sanırım ilk cevaplanması gereken soru olacaktır. Ülkemiz politikası her gün daha da geriye gidip Cemaatçi, sahte solcu, milliyetçi aday sayısı artarken, Sol Cephe’ye bağlanan umut çok fazla ve önemlidir.