Kimin eli halkın cebinde?

Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün, geçen günlerde yayımlanan 2012 Yılı Yolsuzluk Algılama Endeksi’nde, ülkemiz 49 puanla 54. sırada yer almıştır. En temiz ülkenin puanının 10, en kirlenmişinin ise 0 olduğunu düşünürsek, ülkemiz kirlilik açısından ortanın (50) altında yer almaktadır. Ayrıca Türkiye’nin bu endekslemenin ilk yapıldığı 1995 yılındaki puanının 41,1 olduğunu düşünürsek,11 yıldır tek başına iktidarda olup, devlet kadrolarının neredeyse tamamını gerici kadrolarla doldurup, siyasileştiren AKP’nin bu konuda hiç de yol alamadığını görmekteyiz.

Yolsuzluk endeksi uzman görüşleri ve anketlerle hazırlanmaktadır. Endeksteki yolsuzluk tanımı, kamu görevlilerinin ve politikacıların kendi çıkarları için kamu gücünden aldıkları yetkileri kötüye kullanmalarıdır. Çalışma daha çok uluslararası ticari ilişkilerde verilen rüşvetleri kapsadığından, ülke içi yolsuzluklar tam olarak yansıtılmamaktadır. Kaldı ki endeks çalışması denekler üzerinde bir anket uygulamasıyla yapıldığı için ve deneklerin tarafsızlığı tam olarak sağlanmayacağına göre, seçimlerde yüzde 50 oy alan AKP’nin puanının, oyları en fazla yüzde 20’ler civarında olan koalisyon partileri dönemine göre olduğundan az çıkacağı ise açıktır.

Diğer taraftan, ihale banka, gümrük, tapu, vergi vb. yolsuzluklar, iş takibi, tefecilik, kara para aklama, her türlü seçim ve sınavda yapılan yolsuzlukların büyük kısmı, bu endeks çalışmasına ve sonuçlara yansımadığından ülkemiz puanının olduğundan çok iyi çıktığını söyleyebiliriz. Örneğin AKP döneminde, iş ve çoğunlukla ihale takibi için iktidarla iyi geçinmek isteyen medya patronları, bir de vergi ve idari para cezası yoluyla korkutularak tamamına yakın kısmı yandaş medya haline dönüştürülmüştür. Bu yolla da, toplum yanlış bilgilendirilip çürütülmektedir. Seçim sonuçlarını bile ciddi şekilde etkileyip, endekste yer almayan ve ülkemiz açısından hayati önem taşıyan AKP’ye özgü bu yolsuzluk çeşitleri ise endeks çalışması kapsamında yer almamaktadır.

Cumhuriyetle birlikte devlet yapısını yenilemeye çalışan ve devlet eliyle sermaye birikimi ve sermayedar yaratma politikası yürüten ülkemizde sistemin gereği, yolsuzluklar hiç gündemden düşmemiştir. Ancak, büyük ölçüde bağımsız ve yetkili olan bakanlık müfettişleri gibi denetim kuruluşları yoluyla sınırlı da olsa, birçok yolsuzluğun da üstüne gidilebilmiştir. 1970’li yılların sonunda, Demirel başbakan iken, yeğeninin maliye müfettişlerinin denetimi sonucu hayali ihracat yolsuzluğundan hapse girmiş olması bunun tipik örneklerinden biridir.

Ülkemizde yolsuzlukların tavan yapması ise birçok kötülük gibi 12 Eylül faşist cuntasının mutemet adamı Özal döneminde başarılmıştır! Özal, yasal değişiklikler ve personel politikası ile dinci kadroların önünü açmış ve onları devletin kritik noktalarına yerleştirmiş, bu günlerin altyapısını hazırlamıştır. Öte yandan, köşebaşlarında kaçak sigara satılıyor dediği ülkeyi aynı yerlerde döviz satılır hale getirmiş, “ben zenginleri severim, benim memurum işini bilir” diyerek, ahlaki çöküntüyle beraber, türlü çeşitli yolsuzluklara kapıyı açmıştır. Bütün bunları küresel dünyaya uyum adı altında yapan dönemin faşist yönetimi, buna paralel olarak devleti ve en önce de bağımsız denetim kuruluşlarını güçsüzleştirip yok etmeye koyulmuştur. 28 Şubat’la da güçlenip iktidara gelen AKP ise başta bakanlık teftiş kurullarını kapatarak devlet örgütünü yok edip, tamamen siyasallaştırarak son noktayı koymuştur.

Ekonomi ve devlet yapıları çok farklı olan Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri dışında, tüm İslam ülkeleri, Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün endeksinde geri sıralarda yer almaktadır. Listenin son dokuz ülkesi ise politik İslam’la yönetilen ülkelerdir. Bu durum, ülkemizde politik İslam’ın yönetime gelmesiyle artan yolsuzluklarla beraber düşünüldüğünde, yalanı, dolanı, sahtekârlığı, kinciliği olduğu gibi rüşveti ve yolsuzluğu da kat-i haram sayıp yasaklayan İslam inancının politikacılar elinde, kandırma ve sömürü aracı olarak ne hale getirildiğini açıkça göstermektedir.

Her türlü yolsuzluktan, yüz kızartıcı suçlardan hakkında dosya bulunan yüzlerce milletvekilinden oluşan TBMM, bunların seçtiği hükümet ve muhalefet, yıllardır, dokunulmazlıkları kaldırmayı teklif bile edememektedir. Başkan maaşı 3-5 bin TL iken, trilyonlar harcanan belediye seçimleri, açlığı, işsizliği, faşist uygulamaları bırakın laiklik mücadelesini bile etkili yürütemeyen muhalefet partileri düşünüldüğünde, kirliliğin büyük ölçüde parlamento içi, düzen partilerinin yapısından kaynaklandığını görmekteyiz. Bu durum, halkımızın özlemini duyduğu, TEMİZ TOPLUM mücadelesinin de, önümüzdeki yerel seçimlerde, Sol tarafından yürütülme gereğini açıkça göstermektedir.