Tanrının buyruğu

Dünyada kürtajın bütünüyle yasak olduğu yedi ülkeden beşi Latin Amerika’da bulunuyor. Oldukça yüz kızartıcı olan bu tablo kıtada koyu bir gericiliğin hakim olduğunun en önemli göstergelerinden...

Kadınların tecavüze uğramaları sonucu ortaya çıkan ya da sağlıklarını tehdit eden gebeliklerde dahi “Tanrının buyruğuna” uymaya zorlandıkları Şili, Nikaragua, El Salvador, Dominik Cumhuriyeti ve Honduras dışında da durum pek parlak değil aslında.

Bu ülkelerde yaşanan trajedilerin bir kısmı bazen medyaya yansıyor ve kürtaj hakları konusundaki tartışmayı alevlendiriyor.

22 yaşında böbrek yetmezliği rahatsızlığından müzdarip El Salvadorlu Beatriz’in geçen sene beyninin gelişmediği saptanan bir bebeğe hamile kaldığı halde kürtaj olmasına izin verilmemişti. Olay kamuoyuna yansıyınca Amerikalararası İnsan Hakları Mahkemesi El Salvadorlu yetkilileri Beatriz’in sezeryanla doğum yapmasını sağlamaya zorlayabildi. Bebek doğumdan hemen sonra öldü, Beatriz uluslararası mahkemenin müdahelesi sayesinde yaşadı.

Şili’de annesinin erkek arkadaşının sistematik tecavüzüne maruz kalan 11 yaşındaki Belen hamile kalmış ve her nasılsa çocuğu doğurmak istediğini açıklamıştı. Belen’in bu kararı dönemin devlet başkanı Sebastian Pinera tarafından “derinlik ve olgunluk göstergesi” olarak nitelendirildi.

Diğer ülkelerde kürtajın belli koşullarda serbest bırakılmış olması kadınların hayatlarını kolaylaştırmıyor. Çoğu durumda gebeliğin niteliğine ilişkin verilecek hukuki kararın gecikmesi, maruz kaldıkları baskı, şiddet, hastanelerde gördükleri muamele, ücretsiz veya uygun koşullarda kürtaj olmanın imkansızlığı kürtajın bütünüyle yasak olması ile koşullu serbest olması arasındaki farkı ortadan kaldırıyor.

2008 verilerine göre kıtada yaşanan kürtajların yüzde 95’i sağlıksız koşullarda gerçekleşiyor. Yasadışı kürtaj girişimlerinin ölümle sonuçlanma oranı çok yüksek. Girişimlerin açığa çıkması durumunda toplumdaki dışlayıcı mekanizmaların ötesinde kadınların ciddi hapis cezalarına maruz kalmaları durumu söz konusu.

Koskoca kıtada kadınların çocuk sahibi olup olmamak konusunda özgür kararlarını verebildikleri sadece iki ülke var. Küba ve Uruguay. Meksika’nın ise yalnızca merkez eyaletinde kürtaj koşulsuz olarak serbest. 2007’den beri. Uruguay’da 2012’de Geniş Cephe hükümeti bir sürü gürültü patırtının ardından kürtajı yasallaştırdı. Küba’da ise Devrim’den yalnızca 6 yıl sonra Kübalı kadınlar bu en tabii haklarına kavuştular.

Latin Amerika’da kürtaj karşıtı gerici lobi genellikle iki kaynaktan besleniyor. Biri Vatikan diğeri de Amerikan muhafazakarlığı. Bu iki kaynakta kıtada kürtaj karşıtı güçleri ideolojik ve finansal olarak desteklerken kadın hareketini itibarsızlaştırmak için de çaba sarf ediyor.

Kendi içindeki pedofili skandalları ayyuka çıkmış kilise söz konusu olan kürtaj olunca aslan kaplan kesiliyor. Latin Amerika bu alanda kendi ülkesinde kürtajın yasallaşmasının kuyruk acısını hiç unutmamış II. Jean Paul’den beri bilek güreşi alanına dönüşmüş durumda.

Kilise bilimsel olarak çoktan çürütülmüş insan hayatının gebe kalma anından itibaren başladığı tezinde ısrar etmesine de, bu tezin alıcılarının kıtanın sağcı politikacılarından ibaret olmadığını görünce insan, gerçekten hayret ediyor.

Geçen sene Ekvador’da parlamento üyeleri kürtajı koşulsuz serbestleştiren bir yasa geçirme girişiminde bulunduklarında devlet başkanı Correa kendi partisinin üyelerini istifa etmekle tehdit etmişti. Nikaragua’da 2006’da Sandinistaların lideri devlet başkanı Daniel Ortega daha da beterini yaptı.

Seçimlerde kilise çevresinden aldığı desteğe nankörlük etmeyerek kürtajı tamamen yasakladı!

Latin Amerika’da bu olumsuz tablo sürerken bir yandan da güçlü kampanyalar örgütleniyor. Tüm kıtayı kucaklayan kampanyalardan birinin sloganı “Doğru karar için cinsel eğitim, kürtaj olmak zorunda kalmamak için gebelikten korunma, ölmemek için yasal kürtaj”.

Kıtada kadın hakları hareketi giderek güç kazanıyor ama dengeci iktidarlar bin dereden su getirmekte... Kıtaya Küba’daki gibi altın vuruşlar gerekli.