Başları kel kursakları büyüktür...

Arjantin’de geçtiğimiz aylara hükümetin, Akbaba fonu olarak anılan Elliott Sermaye Yönetimi adlı kuruluşla mücadelesi damga vurdu.

Akbaba fonu denen borsa spekülatörleri, az gelişmiş ülkeler kredi borçlarını ödeyemez duruma geldiklerinde, verdiği borcu geri almak konusunda karamsarlığa kapılmış alacaklılardan “ölü tahvillerini” yok pahasına satın alırlar. Daha sonra uygun bir anda mahkeme zoruyla bu tahvillerin faizleriyle birlikte bedellerini borçlu ülkeye ödetmeye çalışırlar.

Yani akbaba yakıştırması cuk oturmuştur.

2001 krizinde Arjantin’e yukarıda anlatılan şeyi yaptılar. Arjantin iflas bayrağını çekince piyasadaki borç kağıtlarını beşte bir fiyatına toplamak üzere ülkeye üşüştüler. Arjantin hükümeti 10 yıldan fazla süren pazarlıklar sonunda tahvil sahiplerinin yüzde 92’sini yüzde 40 ile yüzde 70 arası değişen kayıplara ikna ederek borçlarını yeniden yapılandırdı. Akbaba fonları tabii ki bu yüzde 92’nin içinde değildi. Onlar bu yılları tahvil bedellerinin tamamını faizleriyle birlikte ödetmeye uğraşarak geçirdiler.

İnsanlık tarihinin gelmiş geçmiş en kalleş finansal eylemine imza atarak elde ettiği kazancının tahsili için en çok uğraşan kişi Elliot Sermaye Yönetimi’nin sahibi Paul Singer idi. Cumhuriyetçi Parti’nin baş sponsoru, Obama’ya karşı Romney’in seçim kampanyasının baş destekleyicisi olan bu kişi servetini akbabalık faaliyetlerine borçlu.

Singer’la en acı tecrübeyi Peru yaşamıştı. 1996’da Peru devletinin üstlendiği banka borçlarını 11 milyon dolar karşılığında satın aldı. 2000 yılında Peru hükümetini 58 milyon dolar ödemeye zorladı ve başarılı oldu.

Singer’ın son hedefi Arjantin ise biraz dişli çıktı, Singer’ı uğraştırıyor.

Singer, Arjantin’in borçlarını çeşitli mahkemelere taşıdı. Örneğin 2012’de muhtemelen rüşvetle satın aldığı bir Ganalı hakim Gana sularında bulunan bir Arjantin fırkateynine el koydurdu.

Yine aynı yıl New York’ta 1.3 milyar dolar eden borcun tamamının tahsili için bir yerel mahkemeye başvurdu. Dava kazanıldı ancak Arjantin’in herhangi bir adım atmasıyla sonuçlanmadı.

En son bu yaz, Haziran ayında yine New York’ta yeniden mahkemeye başvurarak Arjantin’in borç ödemeleri için Amerikan bankalarına transfer ettiği 500 milyon doların bloke edilmesini sağlayan yeni bir karar aldırtdı.

Aynı mahkeme kararı Arjantin’le üçüncü tarafların alışverişini yasaklıyor yani diğer alacaklılar kredi ödemelerinin devamını kabul ederlerse yaptırıma maruz kalacaklar.

Arjantin Singer’in talep ettiği 1.3 milyar doları ödese yeniden yapılandırılmış borçlar boşa düşecek, çünkü bu acımasız finans dünyasında mevcut borç yeniden yapılandırma anlaşmalarında belirlenen ödemelerin üzerinde birilerine herhangi bir ödeme yapılırsa bu anlaşmalar geçersizleşir. Anlaşmayı kabul etmiş alacaklılar da gerçek tahvil bedellerinin ödenmesini talep ederler. Buna yasal hakları vardır.

Eğer Arjantin hem akbaba fonlarına ait tahvil bedellerini hem de yapılandırılmamış haliyle eski borçlarını ödemeye kalkışırsa onca yılın uğraşısı boşa gitmiş, Arjantin filmi başa sarmış olur.

Arjantin bu saldırı karşısında 1 Ağustos’ta cesur bir manevrayla borçlarını ödememe bildiriminde bulundu. Şimdi tahvil sahiplerini bir kez daha borç yapılandırmasına ikna etmeye çalışıyor.

Bu manevraya Singer’ın yanıtı elindeki mahkeme kararına dayanarak Arjantin’in el koyabileceği varlıklarını köşe bucak araştırmaya girişmek biçiminde oldu. Bir yandan da Arjantin hükümetine yönelik itibarsızlaştırma kampanyası sürdürüyor.

Örneğin, hazırlattığı bir videoda orta yaşlı mütevazi görünümlü bir kadın Arjantin’in borç ödememe kararının mağduru bono sahiplerinden biri olarak konuşuyor. Her ay gelen düzenli gelir ile hasta babasına baktığını anlatan kadın adalet istiyor.

Peki tüm bunlar olurken ABD hükümeti ne yapıyor?

ABD geçmişte emperyalist finans dünyasında dengeleri alt üst etme potansiyeli olan akbaba fonlarının önüne geçmeye çalıştı ya da çalışır göründü. Ancak şu an besbelli politik nedenlerle Obama yönetimi Singer’a göz yumuyor. Zaten Arjantin’in borç ödemesini bloke eden mahkeme kararı başka koşullarda çıkmazdı.

Wikileaks kurucusu Assange ABD’nin tutumunu Arjantin’in İran’la olan “yakın” ilişkilerinin bedeli olarak okumuş. Bence fazlası var. Arjantin’in 2002’de yaşadığı iktidar değişikliği ile neo-liberal çizgiden sapmış olması unutulmadı, ne de ondan sonraki sınırlı da olsa kamulaştırma hamleleri ve diğer korumacı politikaları. ABD Arjantin’den bu politikanın intikamını alıyor, ayrıca benzer duruma düşebilecek ülkelere de iyi bir göz dağı vermiş oluyor.