Süresiz- dönüşümsüz kaybedeceksiniz!

Zehra Kosova ve Mehmet Bozışık… Kavala doğumlu iki komünist… Komünizmle tanışması, Kavala’da tütün işçiliği yaptığı yıllara denk düşen Boz Mehmet’in de, tütüncü bir ailenin kızı olarak ‘23 Mübadelesiyle Türkiye’ye gelen, eşiyle birlikte Samsun ve Bafra'da tütün mağazalarında çalışıp TKP'nin örgütlenme çalışmalarını yürüten Zehra Kosova’nın da yolu, Samsun’da kesişir.

Bu kentte bir dönem yaşamaları, tütün işçilerinin hak ve özgürlükleri için savaşım vermeleri beni hep derinden sarsmıştır. Tütüncülükten gelen bir ailenin kızı, tütün mağazalarında ölesiye çalışan bir anneanne ve dedenin torunu olarak TEKEL işçileriyle omuz omuza bu kentte birçok direnişe komünist kimliğimle imza atarken rehberimdi Kosova ve Bozışık…

TBKP, SBP ve BSP süreçlerinde de yoldaşım olan Bozışık, tütün işçiliği yaptığı 1920-1921 yıllarında Kavala'da bir komite kurup topladığı paraları Anadolu'daki Kurtuluş Savaşı’na yollar, Türkiye’ye gelince de 1927’de TKP’ye katılır. 1935’te parti tarafından gönderildiği Samsun’da, bir yıl sonra, 6 Mayıs 1936’da tutuklanıp yargılanır, 4 yıl hapse mahkum olur.

Bu, Boz Mehmet’in komünist faaliyetinden dolayı dördüncü kez tutuklanışı olup şöyle anlatır olayı… “Samsun kentinde illegal olarak faaliyet sürdüren TKP’nin Samsun İl Örgütü, 25 Nisan 1936’da Türkiye işçisi için 8 saatlik iş kanunu, sigortalarının oluşması, emekli sigortalarının kabulü, 1 Mayıs’ın serbestçe yapılması hakkının iktidar tarafından tanınması istekleriyle parti tarafından Samsun kent telgraf direklerine orak çekiçli kızıl bayrakların asılması, bu bayraklarda ‘Komünist Partisine Özgürlük’ ve daha başka işçi haklarının verilmesi sloganlarının dile getirilmesinin baş sorumlusu olarak tutuklanmış, yargılanmış ve 4 yıl cezaya çarptırılmıştım.

Bu olayda ben Boz Mehmet, Küçük Ali, Musevi olan Efraim, kardeşi Jako, tren lokomotif ateşçisi Faik yoldaş ve bağırsak fabrikasında çalışan Ömer ismindeki 6 kişi yakalanmıştık. İşkenceli sorgudan geçtikten sonra duruşmamız olmuş, Ömer’den başka hepimiz 4’er sene cezalandırılmıştık.

Beşinci kez tutuklanıp yargıç önüne çıkarılmam da 1939’da Amasya’da olmuştu. Suçum, hükümeti ve yargıcı tahkir. Bu olay da şöyle olmuştu: Samsun Ağır Ceza Mahkemesinin hakkımda verdiği 4 sene kararından sonra 300’e yakın vatandaşın bulunduğu salonda ayağa kalkmış, gür sesimle: ‘İşçi haklarının elde edilmesi için, komünizmin yurdumda kurulması için 4 sene değil, idam verseniz vız gelir!’ diye bağırmıştım. Bu hareketim salondaki bazı vatandaşlar tarafından alkışlanmıştı...”

Bozışık, 4 yıl hapsin ardından tahliye edildikten sonra bu kez ‘mahkemeye hakaretten’ yargılanır, aldığı 78 gün hapis cezasını çekmemek için İstanbul’a kaçar ama yakalanıp yeniden Samsun’a gönderilir.

İşçi hakları ve komünizm için 4 yıl değil, idam verseniz vız gelir, diye haykırışı boşa değildir Boz Mehmet’in… Çünkü, bugün amele pazarı olan Saathane Meydanı, o yıllarda idam sehpalarının kurulduğu alandır. Onbir sokağıyla Samsun’da bütün yolların kendisine çıktığı, adını II. Abdülhamit zamanında bir Fransız mühendise yaptırılan Saathane’den alan bu meydanda, İstiklal Mahkemesi eliyle asılırmış idamlıklar… İzlemeye giden de çok olurmuş. ‘65 yılına dek idamlar halka açık büyük meydanlarda olurmuş çünkü… ‘65’ten sonradır idamların sabaha karşı gözlerden ırak cezaevi avlularında yapılması...

Bu meydanda dimdik duran çınarıyla Saathane, halka açık o idamların tanığıdır. Darağacının kurulduğu alanda şimdi bir otobüs durağı var. O durakta beni evime götürecek otobüsü beklerken aklıma düşüyor, “Ölümler, öldürmeler karşısında gerekirse idam cezasını yeniden masaya getiririz" diyen Erdoğan’ın sözleri…

Saathane’de adam asarlar! “Yunanistan’ın istiklali gününe rastlayan 7 Nisan 335 günü her tarafta bilhassa Samsun’ da Yermanus büyük bir nümayiş tertip eder. O gün Samsun’da bütün Rum kız mektebi talebeleri Yunan bayrağını temsil eden kurdelelerle başlarını süslerler, Yunan bayrakları ellerinde olduğu halde “Zito Venizelos!..” diye sokaklarda bağırırlar. Talebelerin peşine takılan Rumların haddi hesabı yoktur. Saathane Meydanı, mahşerden bir numunedir.”

Saathane’de adam asarlar! “Bütün felaketler üst üste geldi, tanrı bizi cezalandırıyor olmalı... Her yerde ateş vardı, ateş ocaklarımıza düştükten sonra kadınlarımız, çocuklarıyla birlikte dağlara çıkıyor, dağlara sığınan asker kaçaklarıyla buluşup olan biteni tartışıyorlardı, başımıza gelen felaketleri anlamaya çalışıyorduk. Daha düne kadar ortak paylaştığımız sokaklar bölünmüş, birbirimize düşman gibi bakmaya başlamıştık. Karşılıklı öldürmeler sonucu olaylar bir kısır döngüye dönüşmüştü. Bu şiddetin, vahşetin bütün vebali Karadeniz'deki bütün Hristiyanlara yüklenmişti. Cinayetler ve cürümler meşrulaştı. Askerler, çeteler asker kaçaklarını bahane edip köyleri kasabaları basarak zulüm uyguluyorlardı. Ama, bastıkları köyler de genellikle daha önce boşaltılmış oluyordu. Askerler yakaladıklarını ya öldürüyorlar ya da şehre götürerek asıyorlardı!”

Saathane’de adam asarlar! Bunları gözleriyle görmüştü Anesti’nin komşusu Huri… O anlatmıştı Anesti’ye… Samsun’da tam 47 Hristiyan’ı Saathane Meydanı’nda asmışlardı.

“Yaşadığın yere sağır değilsen mutlaka duyarsın, yalnız biraz kulak ver.” denir ya, yaşadığın yere kör değilsen de mutlaka görürsün, yeter ki eğdiğin boynunu yukarı kaldır ve bak!

47 Hristiyan’ı asan darağacının kurulduğu yerde otobüs bekliyorum. Hemen karşımda Amele Pazarı… Ne görür ki insan? Amelelerin çileli bekleyişleri, yorgun yüzlerinden dökülen hayat öyküleri… “AKP’den önce ayda 15 gün iş bulabiliyorduk, şimdi bazen ayda bir gün bulamadığımız oluyor. Bunlar zengin hükümeti!” diyen ameleler… Bir günlük yevmiye için kendilerini seçip çalıştırmaya götürecek paralı birilerini bekleyen ameleler… Yanlarına iyi giyimli biri yaklaşınca, kendini diğer ameleden daha güçlü gösterme çabaları, ekmek kavgaları… Kentin yüreği, içler acısı hali, gelmişi geçmişi Saathane’nin tiktaklarında duyulur.

Saathane’de adam asarlar! Meydanın yanıbaşındaki Büyük Cami’de kılarlar cumalarını... Sonra darağacının kurulduğu Saathane Meydanı’nda toplanırlar. Meydan, Amele Pazarı darağacında çoktan idam edilmiş amelelerin aç gözbebeklerine bakmayanların tekbir sesleriyle inler: "Osmanlı dönecek, zulüm bitecek", "Şam-Humus-Hama, Ümmet Omuz Omuza…"

Kimi nasıl öldüreceklerini düşünenlerin ülkesinde, Patriot füzeleri Diyarbakır’a doğru yol alırken, milyonlarca işçi- emekçi ölüm kalım savaşı verirken, içerde-dışarda onbinler açlığa yatarken yağlı urganı gösterip darağacının üstüne taht kurmaya kalkanlar!... Zulümle terbiye etmeye kalktığınız Bafra Cezaevinde açlığa yatan 42 mahkum da, ağzına kadar insan bedeniyle dolu cezaevlerinde 66 gündür can çekişen canları da ölümü gösterip sıtmaya razı edemeyeceksiniz! Süresiz- dönüşümsüz kaybedeceksiniz!

[email protected]