Yakın fenerleri!

Belma Nur Kartal'ın “Yakın fenerleri!” başlıklı yazısı 15 Nisan 2013 Pazartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Feneri söndürmenin zamanı hiç değil şimdi… Ayık olmak gerek! Güpegündüz insanların yüzüne fener tutup bakan Diyojen’i unutmayın. Tutun fenerleri yüzlerine! Karıştır-barıştırcılara, akillere-sakillere, kösteklere-desteklere, yan gelip yatana-karnından konuşana-bir avuç tuz alıp koşana… Bu maskeli balo ve onun sahte yüzlerine tutun fenerleri karanlıkta bulduğunuza sarılmayın. Körle yatıp şaşı kalkmayın!

“Ben diyorum ki size bu düzen beyler düzeni / bu düzeni ben yapmadım / ben diyorum ki size / bu düzen beyler düzeni!
Ortalık gitgide karışıyor / ortalığı karıştıran ben değilim / ben diyorum ki size / ortalık gitgide karışıyor!

Bir gün kıyamet koparsa / kıyamet kopsun istemiyorum / ben diyorum ki size / bir gün kıyamet koparsa…”

Yoksuldan, halktan yana bir düzen kurulması… Bizim kıyametimiz budur. Ortadoğu’nun efendilerinin, savaş baronlarının, bezirganlarının çıkarlarına kapı açamaz, yol veremez bizim kıyametimiz!

Ortalık gitgide karışıyor ortalığı karıştıran ben değilim! Dün kim savaştırdıysa bugün “barış”tıranlardır ortalığı karıştıranlar... Çünkü yetmiyor artık ülke ölçeğinde dökülen kan! Daha büyük savaşlar, daha büyük diktatörler, daha çok kan gerekiyor efendilere… Efendilere verecek kanımız da canımız da yok bizim… Büyütülen savaştan ülkeye barış gelmez! Sudan ucuz nedenlerle binler yatarken içeride, sudan ucuz iş ve namus cinayetleriyle binler kurban giderken dışarıda kimse bize barış mavalı anlatamaz!

İlyas Salman anısıdır dedesi askerde hastalanır, doktora gider, askere alınırken rahatsızlığını neden söylemediğini sorunca doktor der, “Bizi karakolun bahçesine dizdiler, asker nasılsın diye sordu komutan, herkes bir ağızdan iyiyiz diye bağırdı. Ben hesteyim dedim ama kimse duymadı!”

Ümüğümüze çökenler, bu ülkenin efendileri de bugün hepimize “Nasılsınız?” diye soruyor. Hep bir ağızdan “İyiyiz!” diye bağıranlara inat İlyas Salman’ın dedesiyim bugün! Bu cılız sesimle “Hesteyim!” demeye devam edeceğim kimse duymasa da, yüreklerin kulakları sağır olsa da, bu toz dumanın, bu gürültünün içinde sesim yitip gitse de…

Bu hasta ama haklı sesim, akillilerin virüslü korosunu bastırabilir mi? Neden olmasın? “Türkiye AKP Anayasasına sığmaz!” diyen benim gibi binlerce “hasta” var memlekette… Ne asker anasının akan gözyaşını talimatla silen Kezban Hatemi’nin kirli mendili ne de Orhan Gencebay’ın arabesk şarkıları kurtarmaz bu efendileri… Yazıklar olsun kula kulluk edene yazıklar olsun! Bu efendilerin dümenine kim inanır Kadir İnanır!
Bastırırız bu çürük sesi! “Eskiden postacı vardı. Biz sizin postacınız olacağız” diyen TOBB Başkanının sesini de “Yüz yüze, göz göze, diz dize bu süreci götürüyoruz. Bu büyük Türkiye, ayakları üzerinde duran bir Ortadoğu’ya gidişin kapısıdır” diyen kapıcıların sesini de bastırır bu ülkenin ışıklı sesleri… O zaman belki binlerce onurlu üyesi olan bir KESK Başkanı’nı da abuk subuk reklam filmlerine taş çıkartan böyle filmlerin “akil oyuncu”su olarak izlemek zorunda kalmayız.

Garanti Bankası reklamında erkek çocuk, kız çocuğuna sorar: “Benim babam doktor, senin baban ne iş yapıyor bakalım?” Kız çocuk yanıtlar: “Benim babam da doktor ama annem hem doktor hem aşçı hem kuaför hem bekçi hem mühendis hem itfaiyeci hem pastacı hem dondurmacı hem ayakkabı bağlayıcısı!”

Eski bir KESK üyesi ve yöneticisi olarak, hem yargılanan hem akil hem sendikacı hem kamu emekçisi Lami Özgen’in, Garanti bankası reklamındaki gibi ‘hem doktor hem aşçı hem kuaför hem itfaiyeci hem dondurmacı hem ayakkabı bağlayıcısı’ olmaya çalışmasını reddediyorum. Barış dendiğinde aklına “Ortadoğu’daki sınırların esnemesi” gelenlerin düşlerine değil kamu emekçilerinin düşlerine sarılmasını düşlüyorum!