Taşerona karşı öncü direnişler

Aşkın Süzük'ün “Taşerona karşı öncü direnişler” başlıklı yazısı 10 Nisan 2013 Çarşamba tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Anayasa hazırlık çalışmaları, başkanlık sistemi tartışmaları, barışı getireceği iddia edilen “çözüm süreci”, Akil İnsanlar Komisyonu’nun kurulması, İsrail-ABD-Türkiye işbirliğinin ördüğü yeni bölgesel misyonlar...

Tüm bu gelişmeler, yeni ve büyük Türkiye’nin kurulması için başlatılan dönüşümün dayandığı ve dayattığı ağır gündemler.

Başbakanın kendi takvimine ve siyasi hesaplarına göre şekillendirilen bu başlıklara angaje olmayanların, yeni Türkiye gerçekliğinin dışına düşeceği belirtiliyor. Aykırı sesler boğulmaya çalışılıyor.

Ancak, bu gerçekliğin sanal olduğu her adımda ortaya çıkarken, aynı gerçekliğin öncelikle emekçi kesimlere hiçbir şey vaat etmediği görülüyor. Dahası, piyasa tanrısının döşediği yolda sermayenin her durumda kazanacağı bir süreç örülüyor.

Sürecin yumuşak karnı tam da buradadır. Bu nedenle son dönemde sendikalı-sendikasız, taşeron-kadrolu çeşitli işkollarından işçilerin gerçekleştirdiği direnişler ve eylemler, boğucu gündemlere karşın ses getirebildi, işçilerin kararlılığı sonuç alıcı oldu.

Liman-İş’e üye işçilerin Mersin Limanı’nda işten atılan 39 arkadaşı için sürdürdüğü ve son günlerinde limanı felç eden direnişleri kazanımla sonuçlandı.
Koç Üniversitesi’nde çalışan taşeron işçiler, taşeron şirketin değişmesi sonucu işten atılmaları üzerine bir hafta süren etkili bir direniş gerçekleştirdiler. Direniş zafer kazandı ve 161 işçi işlerine geri döndü.

Bu iki direnişin tek ortak özelliği, yeni Türkiye için uzlaşma çağrılarının yapıldığı ve herkesin sorumluluğa davet edildiği bir atmosferde gerçekleştirilmeleri değil. Bu koşullara rağmen başarı kazanmaları, ama daha önemlisi ülkemiz emekçilerinin önümüzdeki dönemde sokulmak istedikleri cendereyi apaçık ortaya koymalarıydı.

İki direniş de, emek maliyetlerini aşağıya çekmenin en kolay ve artık en yaygın yolu olan taşeron istihdamının yarattığı yıkıma karşı gerçekleştirildi.
Liman işçileri, 2007’deki özelleştirmeden sonra sendikal örgütlülüğü zayıflatan taşeronlaştırma girişimlerine karşı direnirken, bu işyerlerinde örgütlenmeye de çalışıyorlar. Son direniş, bu girişimlerle limandan sökülüp atılamayan sendikal örgütlülüğün yok edilmeye çalışılmasına karşı yapıldı.
Koç Üniversitesi işçileri ise örgütledikleri direnişle, hizmet sektöründe hızla yayılan taşeron çalışmanın hakim istihdam biçimi olmasının acı sonuçlarını tüm Türkiye’ye duyurdular.

Fakat asıl mücadele şimdi başlıyor. Hükümetin uzun süredir gündeminde olan taşeron istihdamına ilişkin düzenlemeyi Üçlü Danışma Kurulu’na 12 Nisan’da sunacağı belirtiliyor. Son Bakanlar Kurulu’nda ele alınan düzenleme, sermayenin ve işçi temsilcilerinin önüne konacak.

Bir bölümü akil insanlar içerisinde yer alan bu temsilcilerden, taşeron sistemi konusunda halkın ve emekçilerin aklını bulandırmaları istenecek. Çok değil, bir ay kadar önce Başbakan Tayyip Erdoğan, bir sendika etkinliğinde taşeron uygulamalarına ilişkin düzenlemeyi isteyen sendikaların olduğunu belirterek ortalığı bulandırmaya başlamıştı.

Şimdi, “taşeron işçilerine yeni haklar veriyoruz, sorunlarını çözüyoruz” denerek, sendikalardan ve emekçilerden bu düzenlemeye onay vermeleri beklenecek.

Taşeron işçilerin zaten İş Kanunu’nda yer alan ve yargı kararlarıyla netleşen haklarını, yeni bir yasa ile pazarlayıp asıl büyük saldırıyı gizlemeye çalışacaklar. Amaç, taşeron sistemini alabildiğine genişletebilmek ve taşeron uygulamalarını kısıtlayan yasal her türlü engeli ortadan kaldırmak. Bunun için asıl iş olarak tanımlanan ana faaliyet konusu üretim ya da hizmet alanında da taşeron kullanılabilmesinin önü açılmak isteniyor.

Mevcut düzenlemede, sadece yardımcı işlerde taşeron işçi istihdamına izin veriliyor. Asıl işlerde ise teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren durumlar ile işletme ve işin gerektirdiği hallerde taşeron istihdamı mümkün olabiliyor. Patronlar sık sık fiilen deldikleri bu kısıtlamanın da kaldırılmasını istiyorlar.
Bu düzenlemenin engellenmesi ise sermaye ve hükümetin ağır gündemlerle dayattığı “uzlaşma” ile yaratılmak istenen büyük taşeron cumhuriyetini deşifre eden bir mücadeleden geçiyor.