Sorun emperyalizm tarafından mahvedilen ve aşağılanan bir ülke halkının dünyada bir onur yakalamak istemesi değil, bunu arabada bulması. Bir şaka gibi.

Taliban’ın arabası Afganistan’ı ne kadar onurlandırdı?

Bilmiyorum şu haber dikkatinizi çekti mi geçen hafta: Afganistan yerli araba üretmiş ama ne araba! Aşağıda fotoğrafı var, tek kapılı spor.

Geçen hafta ortaya çıkan ve Afganistan’da üretilen Mada-9. Afganistan’da birkaç kişi dışında kimsenin alamayacağı arabaya hayran hayran bakan erkekler görülüyor. Çünkü kadınlara bırakın araba sürmeyi parka gitmek bile yasaklanmış durumda.

Afganistan’ın 38 milyon civarında nüfusu var ve halkın %70’inden fazlası derin bir yoksulluk içinde, bu yoksulluğun bu yıl toplumun hemen tamamına, %90’ına kadar yayılması bekleniyor.

Ve Taliban temsilcisi “Bu araba Afganistan’ın onurudur” demiş.

Aynı Taliban yönetimi biliyorsunuz geçenlerde kadınların üniversite eğitimi almasını yasakladı. Gericilik kelimenin tam anlamıyla somutlandı. Çünkü 19. yüzyıldan itibaren kadınların üniversite eğitimi almak ve bilim üretimine katılmak için verdikleri zorlu mücadele geriye sarılmış oldu bir süre için.

Taliban yönetime geldiğinde orta çağ ideolojisine yaslanan bir kapitalizm inşası yaşanacağını yazmıştık. https://haber.sol.org.tr/haber/soylesi-erhan-nalcaci-ile-afganistan-uze… Katmerli bir akıl durması yani, hem gericilik hem kapitalizm!

Afganistanlı bir şirket üretmiş Mada-9’u, motoru Toyota!

Ve Katar’da fuara gidecekmiş.

Sorun emperyalizm tarafından mahvedilen ve aşağılanan bir ülke halkının dünyada bir onur yakalamak istemesi değil, bunu arabada bulması. Bir şaka gibi.

Bu araba ne Afgan halkının refahına ne aydınlanmasına, ne eşitlik ve özgürlük mücadelesine katkı yapacak. Bir avuntu, gerici iktidarın devamı için bir soluk belki.

Türkiye bir Afganistan değil kesinlikle. Ama bu kötü bir şakaya benzeyen olay Türkiye’yi daha iyi anlamamıza fırsat veriyor.

Türkiye ilginç ülke.

Emperyalist hegemonya krizinde salınım yapması ile bir yerde Almanya’ya benziyor, ekonomik olarak gelişmesine rağmen her an çökecek izlenimi vermesi ile Arjantin’den başlayıp bir sürü kapitalist ulusu andırıyor.

Ve egemen sınıfının son 20 yılda orta çağ ideolojilerine yaslanarak ülkeyi yağmalaması ve ülkenin onuru olarak “yerli arabayı” ileri sürmesi nedeniyle Afganistan’a da benziyor.

Bu sürecin birçok yönü olan karmaşık örüntüsünü bırakıp araba meselesine dönelim.

“Az gelişmiş” bir kapitalizmle yüz yıldır imtihan edilen bir ulusun onuru “yerli binek arabası” ile kurtulur mu?

Yerliyi tırnak içine alıyoruz, çünkü TOGG’un motoru Almanya’dan! Yüzde 50’si yerliymiş şimdilik.

Ama burası önemli değil, Türkiye kapitalizmi tabi ki bir gelişim gösteriyor ve burada bize, yani sosyalizmi bu ülkede kurmak isteyenlere işlerini kolaylaştıran ögeler de var.

Sorun şu, ailelerin dört tekerlek üzerinde hareket eden bir odaya sahip olmalarına dayanan tüketime dönük bir üretime sevinmeli miyiz?

Köşe yazıları nankördür, unutulur gider çoğu kez, ama Serdal Bahçe’nin üç yıl kadar önce soL’da yazdığı eşsiz yazıyı okurlara hatırlatmak zorundayız.

Serdal Hoca bu yazıda otomotiv sermayesinin nasıl dünyayı ele geçirdiğini ve kendi çıkarlarına göre değiştirdiğini ele almıştı. Ve nasıl acımasız olabileceklerini, insanların yaşamlarının nasıl sermayenin kazançlarının yanında değersiz kaldığına da değiniyordu.

Türkiye’de nüfus son 20 yılda üçe katlansa 200 milyonu geçeceğiz, böyle değil neyse ki, ama araba sayısı üçe katlanmış gerçekten.

Bu 20 yıl içinde bize kendi özgürlüğümüz gibi gelen araba sahibi olma isteği aslında otomotiv sanayisinin ülkeyi nasıl etkilediği ile ilgili.

Bu 20 yıl içinde kentler otomotiv sermayesi tarafından şekillendirildi, her şey “bir kente ne daha ne kadar çok araba sığdırabiliriz” üzerine kuruldu.

Trafik kazalarında yaşanan kayıplar bir yana, trafiğin yarattığı çevre kirliliği nedeniyle kaç kişinin kanser olduğunu, ağır metal birikimi nedeniyle zihin sorunları yaşadığını tahmin etmek mümkün değil.

Bu kadar çok araba üretimi ve tüketimi, dünya kaynaklarının bir kısmını harcadı, iklim değişikliğine katkıda bulundu, enerji tüketimine dayalı bir topluma yol açtı.

Ama ne işsizlik sonlandı ne insanları geliştiren ve yaratıcı kılan nitelikli işler oluşturulabildi, ne yoksulluk önlenebildi, ne akıl durması.

Üstelik insanlığın dünyamızda çok fazla hata yapacağı bir yer de kalmadı. İnsanlık her adımını dikkatle atmak zorunda. Başka bir deyişle dünya bencilliği taşıyamayacak duruma geldi.

Günümüzde bir ülkeyi, bir halkı onurlandıracak en önemli şey, insanlığın bu karanlıktan çıkışı için bir öncülük yapmasıdır.

Yeni bir ülke inşası, yeni bir anlam, yeni bir umut, her şeyin farklı olduğu bir dünya.

Dayanışma Meclisi Türkiye’de sosyalizmin güncelliğini tartışmaya devam ediyor.

Aşağıda bu hafta sonunun programına bakabilirsiniz: