Patronlar için “just in time” grev erteleme kararları alınıyor artık.

Sipariş usulü.

Bir süredir teşvikler de böyle veriliyor.

‘Just in time’ grev erteleme

Önceden Bakanlar Kurulu kararıyla yapılırdı.

Zahmetli işti tabii.

Kabine üyeleri hazır bulunacak, her birinden tek tek imza alınacak…

Kamuoyuna madara oldukları bile oluyordu.

Mesela 2015 yılında bir grev erteleme kararnamesinde imzası olan bakanların bir kısmının o tarihinde yurt dışında oldukları ortaya çıkmıştı. Aldıkları erteleme kararından haberleri bile olmamıştı.

Bir keresinde de alınan bir grev erteleme kararı sendika tarafından Anayasa Mahkemesi’ne taşınmış, mahkeme işçilerin hakkı engellendiği için devleti tazminat ödemeye mahkûm etmişti.

Yine de patronların işini hiç aksatmadılar.

Grev kararı alınmış işyerleri erteleme istedi, bakanlar kurulu kararnameleri “şak” diye imzaladı.

AKP döneminde bu şekilde, farklı işkolu ve işletmelerde sendikaların aldığı grev kararları için, 15’i başkanlık sisteminden önce olmak üzere toplam 20 ayrı grev erteleme kararnamesi yayınlandı.

Bu kararnamelerle yaklaşık 200 bin işçinin grevi engellendi.

***

“Grev ertelemesi” dendiğine bakmayın, esasen grevin kaldırılması-durdurulmasıdır. Erteleme kararı, ilan edilmiş bir grev başlamadan ya da başladıktan sonra alınır. Erteleme sonrası grev kararı kalkar. Grev başlamışsa durdurulur ve işçilerin derhal işbaşı yapması beklenir. Ardından sendikaya patronla anlaşması için 60 gün süre verilir. Siz bunu ‘sendika patronun dediğine imza atmak zorunda bırakılıyor’ diye anlayın. Zira bu süre sonunda sendika patronun dediğine tamam demezse toplu iş sözleşmesi Yüksek Hakem Kurulu’na gider. Oradan gelen sözleşme ise itiraz hakkı bulunmadan geçerli olur. Yani grev erteleme dedikleri aslında bir yasaklamadır.

***

Şimdi başkanlık sistemi var.

Grev erteleme kararları kabinenin değil Cumhurbaşkanı’nın imzasıyla halloluveriyor.

Daha pratik.

Daha kolay.

Daha hızlı.

Patronların “siparişe göre hemen üretim-stoksuz çalışma” prensibine uygun, yani “just in time” grev erteleme.

Ne daha erken ne daha geç, tam zamanında!

***

Erdoğan’ın imzaladığı son iki grev erteleme kararnamesi de işte tam olarak böyle oldu. Birleşik Metal-İş’in örgütlü olduğu ve lastik teli üreten Belçikalı Bekaert fabrikasında başlayacak grev için erteleme kararı, patronun sendikaya ilettiği son teklifin işçiler tarafından reddedilmesinden hemen sonra geldi. Grevin başlamasına saatler kala resmi gazetede yayınlanarak ilan edildi. Diğeri ise Fransız Schneider Enerji fabrikasında çalışan aynı sendikanın üyesi 350 işçinin bu pazartesi sabahı başlayan grevinde oldu. Patron örgütü MESS ile sendika arasında beş ayrı işletme için eş zamanlı yürüyen sözleşme görüşmelerinde diğer dört fabrikada anlaşmalar sağlanmış, beşinci fabrika olan Schneider Enerji’de ise işçilerin talepleri tam olarak karşılanmamıştı. Bu fabrikada işçiler ilan edilen saatte greve çıktı. Bu kez erteleme kararı önden değil, grev başladıktan sonra geldi. Belli ki patron örgütü son dakikaya kadar dayatmalarını kabul ettireceğine güveniyordu. Grevin üstünden 24 saat geçmeden Erdoğan’ın bu işyeri için grev erteleme kararnamesi geldi.

***

Patronlar için “just in time” grev erteleme kararları alınıyor artık.

Sipariş usulü.

Bir süredir teşvikler de böyle veriliyor.

Adına “süper teşvik” dedikleri bir tanesi var ki o da aynı felsefeye dayanıyor.

Geliyor şirket yetkilisi bakanlığa, masanın bir ucunda o diğer ucunda bakanlık bürokratı, başlıyorlar pazarlığa.

Bu teşvikte bir kural yok, her şey orada bağlanıyor.

KDV istisnası, yatırım yeri tahsisi ne kadar vergi indirimi yapılacağı ne kadar süreye yayılacağı hepsi pazarlık konusu.

Sonra el sıkışılıp yine bir Cumhurbaşkanı kararnamesiyle resmî gazetede yayınlanıyor, böylece teşvik yürürlüğe, paralar patronun kasasına giriyor.

Merak edenler Kadir Sev hocanın 14 Ocak tarihli soL Haber’deki haberine göz atsın, hâlâ “yok artık” diye düşünen oluyorsa cebimizden hangi şirketlere ne kadar dağıttıklarını görmek için aynı tarihli resmi gazetede ilan edilen döküme baksın.

Soygun fakat gizli falan değil.

***

Bu arada gerek Bekaert gerek Schneider Enerji grevleri Cumhurbaşkanı kararnamesiyle ertelendi ertelenmesine fakat her iki fabrikada da işçiler “yasak falan tanımıyoruz” diye grevi sürdürdüler. Bekaert grevi yasaklandıktan birkaç saat sonra başladı, tam 18 gün kapıda “bu işyerinde grev var” pankartı asılı, grev çadırı kurulu kaldı. Grev patronun yeni bir ücret teklifi vermesi ve bunu işçilerin kabul etmesiyle sona erdi. Schneider Enerji grevi ise grev başladıktan sonra yasaklandı. Onlar da tıpkı Bekaret işçileri gibi grev yasağını tanımayacaklarını ilan etti. Burada patron Bekaret’teki kadar bile dayanamayıp sendikayı hemen görüşmeye davet etti. Aynı gün son dönemin en yüksek zammının alındığı toplu iş sözleşmesi imzalanarak grev sona erdi.

***

Erdoğan’ın grev fobisini biliyoruz. Patronlarla yaptığı toplantılarda memleketten “grev belasını” defettiklerini ballandıra anlattığına defalarca tanık olduk.

Yaklaşan seçimler nedeniyle Erdoğan’ın bu fobisini kontrol edeceğini umanlar vardı.

Yanıldılar.

Patronlar belli ki kendisine “seçim başka bu iş başka” diyor.

Belli ki kararı onlar yazıyor, imzayı Erdoğan atıyor.

Ve fakat ikidir Cumhurbaşkanı’nın imzaladığı grev yasaklama kararnameleri çöp oluyor.

Güzel oluyor.

Bunu örgütlü işçiler yapıyor.

Tam da grev yasasının çıkmasında önemli rol oynayan Kavel Grevi’nin 60. yıldönümüne denk geliyor.

Bu da ayrı bir güzel oluyor.

***

İşçi eğitimlerinde hep anlattığımız şeydir bu. İşçiler vardır. Onlar mücadele eder, ettikçe bir sınıfa dönüşürler, yasalar yaptırır, yasalar kaldırır. Ve sonunda elbet patronlardan ve onların siyasi temsilcilerinden kurtulur.