Sovyetler Birliği

Bugün Ekim’in yıldönümü. Tek bir sosyalist bile bu kaybın yükünü taşımayacak. Tam tersine: Tarihi olarak ileri adımların onurunu sahipleniriz. “Stalin mi?” diyenlere, “Stalin badem bıyıklı faşisti yere serdi” deyin ve geçin gidin. Tartışmayın: Yapacak işimiz var. 25 milyon ölüyle II. Dünya Savaşı’ndan çıkan ülkenin çektiği acıyı “sosyalizmin ideali yaşandı mı, yaşanmadı mı?” masallarına konu yapmayacağız. Komünü yüz ışık yılı aşan, dünyadaki en büyük şans olan -işçiler, kadınlar, Asyalılar, Afrikalılar, herkes için en büyük şans- heba edildi diye, kazanımı koruyarak ilerletemeyenler, ideolojik olarak tutunamayanlar oldu diye kendimizi borçlu mu hissedeceğiz? Şostakoviç değil sadece, sevdiğim Venyamin Basner’in, çocukluğumda plaklarda dinlediğim, u-tube’da yüzünü yeni gördüğüm Leonid Hritonov’un ülkesini kaybedenler mi beni borçlu yapacak? Yenisini kuracağız. Yenisini kuramayız diyen uzak olsun. Yıkılmasından 10 yıl önce bile daha iyisinin, yıkılamayacak olanının rüyasını görüyordum. Pek çok insan gibi 14 yaşımdan beri sosyalizmin rüyasını görüyorum. Ama hayal olsun diye değil.

Sosyalizm nedir? Neden bu kadar insan öldü, neden insanlar acı çekti? Üretim araçları kamunun olsun diye mi? Ne önemi var? Hayır, sosyalizm özelleştirmeleri geri çevirmekten ibaret değildir -ki kapitalist bir devlet bunu da burjuvaziye rant olarak kullanır. Sosyalizm üç tane bürokrat beş tane kapitalist yerine, mülkiyetine sahip olmasa da, fabrikaların kontrolüne sahip olsun diye de düşünülmemiştir. Sosyalizm “herkes asgari ücret alsın, ne şahane eşitlik” hiç değildir -ama Jaurès’in yanıltıcı formülüyle “biz birinci mevkideyiz, siz de buraya gelin diye sosyalistiz” de asla değildir. Ve “sosyalizmde ırmaklardan süt akmaz” (Radek). Sosyalizm herşeyden önce Troçki’nin o yanlış dehasıyla söylediği şeye benzer: “Aristo, Marx insanlığın ortalaması olacak, onların üzerinde yeni tepeler yükselecektir.” Kelimesi kelimesine bakmayacağım şimdi kütüphaneme gidip. Yetenekli ve enerji üreten insanların diğerlerini eğiteceği düzene denir sosyalizm. Yetenekli insanı geriye iten hiçbir düzen bu adın zerresini hak etmez.

Asla dar anlamda işçi sınıfı meselesi değildir. Sosyalizm ve işçi sınıfı hareketi birliği tarihi bir çakışmanın ürünüdür. Boşanmazlar: Ama ilk heyecan momenti geçmiştir. İşçi sınıfını pos bıyıklı, baretli, kafası küçük bedeni büyük resmeden her poster sosyalizme kötülük eder. Sosyalizm yeteneksizlerin “sınıfsal bir nedenle yeteneksiz oldukları ve tarihi olarak insanlığın önünde engel oluşturdukları” fikrine de dayanır. Bir nedeni şudur: Yeteneksiz ve tembelde vicdan olmaz. Ve yeteneksiz ve tembelden sosyalist çıkmaz. Ve sosyalizm burjuvaziyle hesaplaşma işidir. Sosyalizm “işçi sömürülüyor” tezinden daha fazla “burjuvazi yeteneksizdir” iddiasına dayanır. Yine de sosyalizm emek-değer teorisinde temellenir, ki teknik özellikleri hiç önemli değildir, çünkü “vakit nakittir” demektir. “Hakkınızı vermeyen insan müsveddesi hayatınızı, vaktinizi, gençliğinizi, yaşamınızı çalıyor” demektir. Hangi hakla?

“Aylık kira gelirin yüzde 3’ünü geçemez” diyen, kadına her tür imkanı tanıyan, işçiyi geliştiren, en büyük yozluklarıyla bürokratize olmuşken bile, içinde eser miktarda komünist barındırdığı son gün dahi, eğitimli ve onurlu insanı 120 milyon okuma-yazma bilmez köylünün ülkesinden 1 kuruşa Tolstoy basarak yaratan ülkeye sosyalist diyoruz.

Ve “büyük burjuva” tipinin var olmadığını söylüyorum. Tanırım, bilirim. Sosyalizm bunlara meslek vermek, bu “işsiz iş adamı” ordusuna meslek sahibi olmayı öğretmek gibi bir iyi niyete de sahip olabilir. Her ülkeyi, dünyayı, sadece sosyalistler insanı geliştirerek ve Aydınlanma’yı ilerleterek yönetebilir. Burjuvazi boştur. Çok daha iyisini ve ahlaklısını yaparız.