Ateş böceği ve arapsaçı

Özgür Keşaplı Didrickson'ın “Ateş böceği ve arapsaçı” başlıklı yazısı 5 Ocak 2013 Cumartesi tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Geçtiğimiz yazla ilgili en güzel anılarımdan biri kız kardeşimin yaşadığı Limanköy’de ailecek ateş böceklerini seyretmemizdi. Hava kararmaya başlayınca balkonda oturup onları beklemeye başlıyorduk. Zaten bakınmamıza bile gerek yoktu, balkona kadar geliyorlardı. Minik, yeşilimsi ışıklar yanıp sönmeye, gökyüzüne doğru yükselmeye başladığında keyiflenmemek mümkün değildi. Şehrin yapay ışıklarından uzakta gerçek parıltısına kavuşan gökkubbeyi seyretmek bile nefes kesiciyken, yıldızların arasından düşmüş gibi gözüken bu böcekler tarafından sarılmak çocuklaşmak için de ne bulunmaz fırsattı! Yeğenim Rüzgâr’la onları dikkatlice avucumuza alıp, kolumuzda yürüttük birkaç kez. İşte o zaman neşemizi elle tutabilirdiniz. Ülke ve dünya gündeminin kararttığı içimizi aydınlattıkları için şükran duymuştum ateş böceklerine.

Limanköy, 3 Ocak tarihli gazetemizin baş sayfasında “İğneada’ya termik santral gündemden düşmüyor” cümlesinde geçen İğneada’ya bağlı bir köy. Kuşburnu reçelinden, kızılcığa mısırdan, balığa yıllardır beni de beslemiş olan bu orman ve deniz hakkında kardeşimin oraya taşınmasıyla yaşamımıza giren dostlarımızla, hele çocuklarla ilgili ne çok şey yazabilirim. Kısacası termik santralin etkileyeceği yaşamla ilgili…

Özge’lerin balkonundan gördüklerimizin listesi bile - yunuslardan, kuzguna- birkaç satırımı alır. Sonra longoz ormanından, orman güllerinden, kum zambaklarından, mantarlardan, yarasalardan, söz etmek gerekir. Sonra bu santrallerin kurulmasının hangi anlaşmaları ihlal edileceğinden… Uzmanların neler dediğinden…Yenilenebilir enerjiden, santrallere ihtiyacımız olmadığından, politikacıların ellerindeki gücü halkın tepkisine rağmen ne kadar kötüye kullanabildiklerinden…

Mogan yazısında “İşe imza kampanyasına destek vererek başlayabilirsiniz” demiştim çünkü imzaların bu gibi konularda tek başına bir işe yarayacağından kuşkuluyum. Üstelik imzalar bize elimizden geleni yaptığımız duygusu da verebilir. İmza atalım ama elimizden sadece bu kadarı gelmesin.

Kuzey Kutbu’nda petrol çıkaran Shell’e ait sondaj gemisinin birkaç gün önce Alaska Körfezi’nde karaya oturması tüm dünyanın türlü çevre felaketleri riskleri ile her an karşı karşıya olduğunu gösteriyor. Geçen gün buradaki seçim sistemiyle ilgili bir belgeselde siyasetçilerin kampanya paralarının fosil yakıt ve tarımsal ilaçlama şirketleriyle sıkı bağı alaylı bir dille aktarıldı. Arizona’da bazı kişilerin bu çirkin ilişkiyi kırıp bağımsız iradeyle siyaset yapmaya çalışmaları ve karşılaştıkları güçlükler de ele alındı. Eline güç verdiğimiz kişilerin parayı, yaşamın önüne koymayacak ahlâklı kişiler olması gerektiği açık.

Otsuz kalamayan bir Kuzey Egeli’nin Alaska’da yaşaması pek çok açıdan zor. Geçen bahar annemler benim için köyde topladıkları arapsaçlarını dondurmuşlardı. Yazın geldiğimde kokusuna da bayıldığım arapsaçını yiyebileceğimi öğrenince ne çok sevinmiştim. Doğru biliyorsam İstanbulluların balıklarının büyük kısmı bu bölgeden geliyor. En azından bu ilişki bile bölgeden beslenenler grubunda pek yalnız olmadığımı gösterir. Bedenimizi ve ruhumuzu besleyen her şeye karşı saygı ve şükran duymak, bunları yok etmek üzere yola çıkanlara karşı direnmek adına kötü bir başlangıç noktası sayılmaz, ne dersiniz?