Balina yağıyla aydınlanıp, petrolle kararmak

Balinalardan söz edeceğim ama önce güne okuyarak başladığım için yazma çabası için de güç aldığım, Yunanistan Komünist Partisi ve Komünist Parti'nin "Emperyalist savaşa hayır! NATO Ege'den defol!" başlıklı açıklamasından (1) balinaseverleri ürkütmeyecek kısa alıntılar yapmak istiyorum.

Açıklamada

“ABD, NATO, AB, Türkiye, İsrail ve Körfez monarşilerinin Suriye'de 5 yıldan beri sürdürdüğü emperyalist müdahale yeni bir şiddet evresine giriyor. Söz konusu müdahale şu ana kadar yüzbinlerce insanın öldürülmesine ve milyonlarcasının göçe ve sefalete sürüklenmesine sebep oldu.” deniyor.

Açıklamada sonra, NATO’nun bölgede varlığını artırmak üzere bir dizi adım attığı, bunlardan birinin göçmen akışını denetleme bahanesiyle Ege Denizi'ne bir deniz filosu nakledilmesi olduğu belirtiliyor ve

“…Bahanelerle üstünü örttükleri amaç, kapitalist Rusya'ya karşı kendi tekellerinin çıkarlarını savunmak, jeostratejik konumlarını korumak, enerji kaynaklarını, nakil güzergâhlarını, piyasa paylarını denetlemek, diğer taraftan da sermayenin bölgedeki egemenliğini yeniden yapılandırmak ve pekiştirmektir” deniyor.

Alıntılar arasından da 2 kelime öbeğini cımbızlarsam balinalara geçmek için yeterli olur sanki;

“…yüzbinlerce insanın öldürülmesine ve milyonlarcasının göçe ve sefalete sürüklenmesine…” ve “…enerji kaynakları…”

Güncel olduğu için ve yazıyı dağıtmamak için yalnızca bu açıklamadan alıntı yapmak istedim. Portalda yer alan mart 2015 tarihli “Çin petrol için Ortadoğu siyasetinde aktif rol oynamaya başlıyor” (2) haberini ise, Ortadoğu’nun kaynaklarından pay talep eden ülkelerin listesinin uzunluğunu hatırlatmak adına eklemeli.

Emperyalist ülkelerin, sermayenin, enerji kaynakları için insanların ölümüne, türlü dramına neden olduğu tek coğrafya Ortadoğu, tek enerji kaynağı petrol ve doğal gaz değil elbette ama günümüzde daha iyi/korkunç/büyük örnek var mı?

Ya tarihte durum nasıldı? Ortadoğu’daki petrolü keşfetmeden önce kapitalizm hangi canlıları, nereyi kana bulamıştı en çok? Çok kollu şeylerden söz ettiğimizi biliyorum elbette ama bu soruya “Okyanuslar, balinalar” diye cevap verilebileceğini de yalnızca ben söylemiyorum.

Eti, kemiği için, yalnızca kendisi, köyü için balina avlayanları geçelim. Basklarla birlikte ticari avın başlamasından sonra (yaklaşık olarak MS 1000) sırayla bir sürü ülke ticari av sahnesine çıkıyor ve balinaların kimi türlerini, kimi popülasyonlarını yok edene kadar avlanıyorlar. En başta yağları için. Oldukça yakın bir geçmişte sonlanan (1986) ticari av, elbette en başta kapitalizm için balinalar karlı olmaktan çıktığı için sona ermiş. Balina yağının yerini alanın ne olduğu yazımın başından beri belli; petrol!

Çeşitli maskeler altında ya da açık açık balina avına devam eden ülkelerin (elbette en başta en büyük balina düşmanı Japonlar!), özellikle şu dünyada imaj tazeleyerek güven vermenin, rehberliğe soyunmanın ne kadar da kısa sürede tamamlandığını kanıtlayan kimi örneklerce (Bknz. Amerikan yerlilerinden balinalara ABD katliamları!) nasıl kınandığına bir örnek, akrabaları olan yunuslarla ilgili “Koyu Kırmızı Koy” isimli yazım

 olabilir (Oskar haftasındayız hem, yunusla fotoğraf çekip onun ölümüne yol açan insanlar kadar eleştirmediğimiz ödüllerin, ünün ışıltısıyla uyuşan doğaseverleri de hatırlamalı).

Sinema nasıl da büyük bir güç. Ron Howard’ın Moby Dick romanına ilham veren olaylardan yola çıkarak çektiği iddia edilen “Denizin Ortasında” filmini izlediniz mi? Moby Dick romanında geçen balina türünün Kaşalot (Physter macrocephalus) olarak adlandırıldığını, Ege ve Akdeniz’in belirli bölgelerinde, derin sularda görülen yerli türlerimizden biri olduğunu “Akdeniz’in marangozu” isimli yazımda (http://haber.sol.org.tr/yazarlar/ozgur-kesapli/akdenizin-marangozu-63605) da belirtmiştim.

İddia ettiği “gerçekleri” değiştiren, işine geldiği gibi kullanan Howard ve ekibi, filmin sonunda aslında saygısızlık ettikleri Moby Dick romanının İlyada ayarında bir destan olduğunu belirtiyor ama bir süre en büyük balina avcı filosuna sahip olan ABD’nin yaptığı balina kıyımınından, zaten sadece 30 yıl önce olduğu için kimi türlerin (mesela Moby Dick balinası olan kaşalotun) özellikle büyük erkek bireylere yönelik seçici avdan, izleri hala belirgin olarak etkilenmiş olduklarından falan söz etmiyor. Pluton’un fotoğrafları, eşcinsel evliliğin onaylanması, büyük Moby Dick romanının -üstün teknolojiyle üstelik- hatırlatılması, karadelikler falan derken balinaların kurtulduğu ölüme bu kez insanların, tam da şimdi yakalandığına kimse yeterince dikkat kesilemiyor. Bunu balinaları, insandan daha değerli görmeye bağlayabilir miyiz sadece? Balinalar temiz, tehlikesiz sularda mı yaşıyor? İnsanlar balinaları korumak için her şeyi yapıyorlar mı?

(Howard’ın filmi eleştirisiyle başlayan, balina avcılığı tarihine, balinaların ne için avlandığına değinen yazımda da sordum benzer soruları, tartışma umuduyla. Aşağıya bir bölümünü aktaracağım “Denizin, Akdeniz’in ortasındaki Mocha Dick” isimli yazımın bütününü, Azizm Sanat Örgütü’müzün e-dergisinde (3) okuyabilirsiniz).

***

Jacques Cousteau ve Yves Paccalet `Balinalar` isimli kitaplarında balina yağı sayesinde yanan mumlardan, ısınan evlerden yola çıkarak şöyle yazmış “...Aydınlanma Çağı’nın balina yağı lambalarının çağı olduğunu unutmayalım. Swift ve Voltaire’in ironisi, Newton ve Buffon’un bilimi, Kant’ın felsefesi ve Jean-Jacques Rousseau`nun düşünceleri için biraz da bu kuzeyli balinalara teşekkür borçluyuz”.

Makina yağı olarak; aydınlatma, ısınma gibi amaçlarla kullanılan balina yağının yerine petrol ve türevleri geçmiş. Ancak her türden “aydınlanmaya” rağmen balinalar hâlâ, nerdeyse tümü insan kaynaklı nedenlerle yaşam savaşı veriyor. Ya mideleri plastik poşetle dolu olarak vuruyorlar kıyıya, ya da denizlerdeki askeri tatbikatlarda kullanılan sonar nedeniyle gözlerinden, burunlarından kan gelmiş olarak. Zamanında gemiler ağaçtan yapıldığı için de biraz da, balina çarpması sonucu batma vakası daha çok oluyormuş. Nerdeyse tüm denizlerde yoğun bir deniz trafiğinin yaşandığı günümüzde bu tür kazalar (ki çoğu teknolojisini balinaları zamanında tespit etmekte kullanamayan insanın hatası) sonucu zarar gören nerdeyse her zaman balinalar oluyor. Üstelik görme duyusundan çok işitme duyusuyla beslenen, hareket eden yunus ve balinalar için deniz trafiği aynı zamanda gürültü kirliliği demek. Denizlerin kimyasallarla kirletilmesi, balıkçı ağlarına takılarak boğulma, gösteri parkları için avlanma ve elbette iklim değişikliği gibi tehditler de var.

Pek çok balinanın canına mal olarak ulaşılmış Aydınlanma Çağı, insanlık için büyük adım elbette ama bu kadar kısa sürede geldiğimiz en “ileri” nokta bu mu? Balina yağları sayesinde Voltaire yazar, Newton bilimsel denklemlerini çizerken bizler gece, gündüz, uçakta, otobüste kullanabildiğimiz, internete bağlanıp kitap, makale okuma imkanına sahip olduğumuz cep telefonlarıyla ne yapıyoruz? 3 cümleden fazlasını okuyamıyor, bizimkinden farklı görüşler içeren yazılara, eleştirilere gelemiyoruz. Atmosfere iklim değişikliğine neden olan gazlardan sala sala geziyor; pazarlardan açık aldığımız nice ürün, sırayla plastiğe sarılı olarak marketlere giriyor, yeterince tepki göstermiyoruz. İklim değişikliğinin deniz sıcaklığını, tuzluluğunu ve kimyasalların ve besinlerin hassas dengesini değiştirerek yarattığı tehdit, yunus ve balinaları olumsuz etkilediği her gün haber olurken dünya liderlerinin kutuplarda petrol çıkarma, Ortadoğu’yu yeniden şekillendirme hevesleri bitmiyor. ABD halkı her yere çoğunlukla tek başına arabayla gitmeye alıştırılmış. Örneğin yaşadığım Juneau’da (Alaska’nın başkenti), pazar günleri akşam 6’dan sonra otobüs yok! Akıllı telefonlarımızı çalıştıran enerjinin bir balinanın katledilmesi sonucuyla elde edilmediğini bilmek, enerji kullanımındaki sorumsuzluğumuzun yeryüzünü ne denli etkilediğinin farkında olmamak, kuşkusuz bizleri düzenin istediği insanlar haline getirmiş.

***

Artvin’de maden şirketlerine direnişleriyle hepimizin umudunu diriltenler, Alaska’nın Bristol Körfezi’nde, başta somonları tehdit eden altın ve bakır madenlerine karşı direnenler (www.savebristolbay.org/)...Aslında kim nerede yaşıyorsa oradaki tüm canlıların, ekosistemin sağlığını etkileyen her bir tehdit büyük, her direniş önemli.

Değinmesem olmaz, eşim bakırdan, gümüşten takı yapıp satıyor. Kira ödeyebilmek için mi yapıyor, dünyayı gezmek için mi? Alaska’nın en büyük geliri petrol ve turizm. Sonuncusunda “trophy” avından gelen gelir de var.

Sonra komünistlerin açıklamasında net şekilde yer alan ABD, bildiğim kadarıyla özellikle AB, ülkemizdeki doğa çalışmalarına destek olması konusu var. Bu ucu, milyonlarca insanın öldürülmesi, evinden olması, işte sularımızda boğulmasının unutturulmasına kadar giden kirli bir iş birliği sayılmaz mı? Bu fonlarla önemli çalışma yapan, solcu olmasa da liberal olmayan kişi ve kurumlar yok mu? Devlet fonlarında Ortadoğu insanının kanı, petrolünün izi yok mu?

Bu konular derin, kısaca değinmek mümkün değil ama hepimizin enerjiyi nasıl kullandığı hep gündemde kalması gereken bir soru çünkü ne insanı, ne hayvanı, ne suyu, ne ormanı sömürmeden elde edilecek enerjinin (yaşam döngüsünün yol açacağı payı unutmadan) ancak düzenin sıfırlanmasıyla elde edilebileceğini vurguluyor.

[email protected]

www.facebook.com/okesapli

1) http://haber.sol.org.tr/turkiye/komunistlerden-ortak-tepki-emperyalist-s...

2) http://haber.sol.org.tr/dunya/cin-petrol-icin-ortadogu-siyasetinde-aktif...

3) https://issuu.com/azizm/docs/azizmsanatedergi98