Hesabı hep birlikte soracağız!

Mersin’deki Gezi eylemlerini duymuştum ama nasılsa, o gün ağzına sıkılan biber gazı nedeniyle kanser olan bir güzel insanımızdan haberim olmamış. Bir insanla ölümü nedeniyle tanışmak ne acı.

Bir cümlelik bir haber olarak okusaydım bile kahrolurdum ama Mehmet İstif’in gözlerini gördüm. Doğrudan gözlerimin içine bakan gözlerini… Ve yüzünü gördüm. Acı ve yorgunluktan önce kızgınlığa benzer bir duygunun izlerini taşıyan yüzünü. Kaşları çatılmış, alnında damarı belirginleşmiş bu yüze, yatakta yumruk yapılmış ele, üzülerek, acıyarak bakmak mümkün değildi. Ölmüş olduğu dışında hakkında nerdeyse hiçbir şey bilmediğim bu insan, mücadeleye devam etmemizi söylüyordu sanki.

Biber gazının neden olduğu dil kökü kanseri nedeniyle İstif, dilinin dörtte birini kaybetmiş. Konuşmakta ve yemek yemekte güçlük çekmiş. Odatv’nin haberinde İstif’in Barbaros Şansal’a okuttuğu mesajını dinledim. Alkışlara birçok fotoğrafında olduğu gibi barış işaretiyle yanıt veren İstif’in mesajı şöyle:

“Bu halkın sokakta verdiği mücadele, Tayyip’in, İmamın Ordusu sayesinde şiddetle bastırıldı. Ama inanıyorum ki Nisan’da seçimlerden sonra, daha bilinçli daha örgütlü ve daha siyasal taleplerle bu halk tekrar sokağa dökülecek ve bu faşist iktidarı devirecek. Umarım Nisan’da iyileşmiş olurum ve bu AKP’den hesabı hep birlikte sorarız.”

İstif’in yüzünden, belli ki iyileşip hesap sorma isteği de yansıyordu.

İstif’in fotoğrafının etkisinden çıkamamıştım ki Soma faciası oldu. Sermayenin gözünde hiçbir değer taşımayan yüzlerce can aynı anda toprağa giriverdi. “Kullan, at” dünyasındayız nasıl olsa, yerlerine yenilerini bulmak hiç zor olmayacak. Hükümeti sermayeyle kol kola girmiş bir ülkede yüklü tazminatlardan kaçmanın bir yolu da tabii ki bulunacak.

İşçiler güvenilirlik testlerinde kum torbası niyetine kullanılabilirler, traktörlere istiflenerek tarlalara götürülebilirler. Test başarısız olur boğulurlar, traktör devrilir ezilirler. İşçiler ölebilirler. Hem bazen yüzlercesi hep birlikte, patronları göğü delen binalar dikerken yerin dibinde, kapkara yüzlerle ölürler. İşçiler insandır ya, fıtratlarında ölmek vardır!

Soma faciasına yol açan nedenlerle ilgili (taşeronlaşma, işçilerin güvenliği vs) bu konularda yetkin olanlar ayrıntılı değerlendirmeler yapıyorlar. Ben de günlerdir okuyor, bilgileniyorum. Ne yazık ki ne çok şey tanıdık. Tek tek işçi ölümleri, pek çok alanda çalışan işçilerin ölümleri, hatta genel can güvenliğini düşününce bu konularda ülkemize hiçbir zaman güvenmediğimi düşünüyorum. Sonra bilimle ilişkimiz geliyor aklıma, güven kırıntısı varsa bile kalmıyor. Hangi konuda olursa olsun bilim bize yardımcı ama ondan yararlanmıyoruz. Görüş bildiren bilimcileri, uzmanları dinlemiyoruz.

Çok kısa bir süre önce CHP madenlerdeki kazalar ve güvenlikle ilgili meclise bir önerge sunmuş ancak AKP’li milletvekillerinin oylarıyla reddedilmiş. Pamukova hızlı tren örneğinde de bilimciler dinlenmemişti.

Emre Kongar “Yürek yakan Soma notları” başlıklı yazısında çok haklı olarak “Kömür madenlerindeki güvenliği sağlayamayan devlet, 2 tane nükleer santral kurmaya girişiyor!” demiş.

Benim aklıma da hemen 3.havaalanı örneği geliyor. Süzülerek göç eden kuşların darboğazlarından biri olan İstanbul’da, kuşların yoğun geçiş yaptığı bir bölgede yapılması planlanan bu havaalanının olası kuş-uçak çarpışmaları nedeniyle insanlar için de tehlike oluşturduğunu uzmanlar söylüyor ama dinleyen var mı?

Üst geçitlerin ancak üstüste ölümler olunca yapılması gibi, yetkililer pek çok konuda sorumluluklarını yerine getirmeleri için birilerinin ölmesini bekliyorlar. Hatta o zaman bile yalnızca birkaç gün içinde sönen, göstermelik adımlar atıyorlar.

Soma faciasının hesabını sormalı paranın candan, emekten daha değerli olduğu bu düzeni alaşağı etmeliyiz. Maden işçilerine, Mehmet İstif’e olan borcumuzu başka nasıl öderiz?
İstif’in ve maden işçilerinin ailelerine başsağlığı ve sabır dilerim.