Umutlar başka bahara kaldı

Seçimlerden bilmece çıktı. Tam dört bilinmeyenli bir denklem. Bakalım nasıl çözecekler. Sosyalizm bu seçimlerde de, ne yazık ki, siyasi öznelerden biri olamadı. AKP’yi gerileten %60’ın içinde yer almakla avunup, aktif bir seyirci olarak sermayenin kendisine yer açmasını bekleyecek.

Tek partili iktidar dönemi şimdilik sona erdi. Uzlaşmalar, koalisyonlar çağına girildi. AKP karşıtlığı dışında ortak paydası olmayan partilerin bir araya gelerek hükümet kurması kolay değil. Yüzeysel bir bakışla bile birbirlerine, AKP’ye olan uzaklıklarından daha uzak oldukları görülüyor.

HDP ile MHP’nin hangi amaçla olursa olsun bir araya getirilmesi bugün için oldukça zor. MHP’nin tabanı, AKP’ye de yakın hissedebiliyor kendini; HDP ise çözüm süreci beklentisiyle uzaklaşamıyor bir türlü. Bu yüzden AKP dışı seçeneklerin başarı şansı pek yok ve kadrolarının “biz olmadan olmaz!” demesi boşuna değil.

Ama AKP, tam bir ateş topu. Bu durum, dokunan yanar sözleriyle tanımlanıyor. Seçmenlerine kurtaracağız sözü vererek oy toplayan partiler, AKP’ye hayat vermelerine mazeret bulmakta zorlanacaklar. Seçimlerin yenilenmesi ise hem zaman alıcı, hem de belirsizlikler içeriyor. Taktik olarak gündemde tutulsa da pek arzulanmadığı anlaşılıyor. Üstelik piyasa tanrısının gecikmeye tahammülü yok, yeni hükümetin kurulmasını sabırsızlıkla bekliyor. Birinin çıkıp “ülkenin yüksek çıkarları” uğruna kendini feda etmesi gerekiyor.

Sermaye paçaları sıvadı, AKP’ye eş arıyor. En uygun bileşimin AKP ile birlik olmaktan geçtiğine; zaten başka çare de olmadığına seçmenlerini ikna edip partilerin yükünü hafifletmeyi becerebilirse, başarmış olacak.

Sermaye denildiğinde hemen akla TÜSİAD gelmesin. Göreli olarak daha küçük boyutlu grupların oluşturduğu MÜSİAD da kendine en uygun koalisyonun peşinde. Onun gönlü AKP-MHP birlikteliğinden yana. MHP kadrolarından AKP ile koalisyona yüksek itirazlar geliyor görünse de, satır aralarında yumuşayabileceğini gösteren izler yok değil: “Ver Bilal’i al iktidarı”  diyor. Koalisyonda yer almasa bile güven oylamasına katılmayıp dolaylı destek vermeyi en uygun çözüm olarak görebilir. AKP, açık etmeye utanıyor olsa da Bilal’i vermeye dünden razı ama MHP, toplumda rahatlama duygusu oluşturmaya uygun özelliklerden yoksun. Adı bile geniş bir kesimde gerginlik yaratmaya yetiyor. Bu yüzden MHP’den, AKP’li koalisyonlara oy devşirilmesi amacıyla yararlanılması daha uygun bir seçenek gibi duruyor. Bu görev, önemli olduğu kadar MHP’nin tarihsel misyonuna uygun. Başarılabilir ve AKP-CHP ya da AKP-HDP’li bir hükümet kurulursa, çok kişi ülkeyi MHP’nin içinde olduğu bir koalisyondan kurtardığı için partisine minnet duygularıyla bağlanacak. MHP’ye de yaptığı hizmetlerin karşılığı bir biçimde ödenip iş bitirilecek.

TÜSİAD ise gerek boyutları, gerekse uluslararası sermaye ile kurdukları ilişkiler nedeniyle siyasette başat bir rol alabilecek düzeyde ve AKP-CHP koalisyonundan yana tavır koyduğunu gizlemiyor.

Tayyip Erdoğan, kontrol edilemiyor. Bu durumuyla partisine de, sermayeye de zarar vermeye başladı. Anayasal sınırlarına çekilmesi; AKP’nin de CHP eliyle dizginlenmesi gerekiyor. Ama bütün bunlar “istikrara” zarar vermeden gerçekleştirilmeli. Sermayenin istikrarı, nüfusun %1’inin milli gelirin %50’sine el koymasının güvenli ve huzurlu bir ortamda sürdürülmesi anlamına geliyor.

CHP, böylesi bir görev için yıllarca hazırlık yaptı. 24 Ocak kararlarında tuzu bulunduğu ortaya çıkan; 2000’li yıların başındaki “güçlü ekonomiye geçiş projesinin” mimarı olan Kemal Derviş’le görüşülüp AKP’li bir koalisyonda yer alacağı Dünyaya ilan edildi. Uyumlu çalışabilecek kişiler Partinin kilit noktalarına getirildi. Asgari ücret, çalışanlara ikramiye gibi sosyal politikalara ilişkin sözler verilip, olası direnç odaklarının seslerini çıkarmayacakları bir ortam oluşturulmaya çalışıldı. Kısacası her şey hazır.

Meclis aritmetiğine takılıp kalmak doğru değil derken bunları anlatmak istemiştik.

Umutlar başka bahara kaldı.