Medreseler açıldı haberiniz var mı?

Dikkatinizi çekti mi bilmem; Diyanet İşleri Başkanı (DİB) son günlerde çok sık “medrese” güzellemesi yapıyor.

Medreselerin bu denli gündeme getirilmesi pek hayra alamet değil.

DİB Başkanı 13 Eylül günü Türkiye Güzel Ezan Okuma Yarışması için Bitlis’e gitti. Polis evinde Kanaat önderleri ve STK temsilcileriyle buluştu ve medreselere şu sözlerle övgüler yağdırdı: “En zor zamanlarda Medreseler ilminin inkıtaya uğramaması için her türlü zorluğa ve sıkıntılara göğüs gerdiler. Özellikle bu bölgelerde Müslümanların çocuklarını, gençlerini aldılar, okuttular. Camiler o vesileyle imamsız, kürsüler vaizsiz, minberler hatipsiz kalmadı.”

Aynı gün, Bitlis Üniversitesi Rektörüne gitti, “bir şehre gelince ilk ziyaret edilmesi gereken yerin üniversite olması icap …(ettiğini)” söyledikten sonra şöyle bir cümle kurdu: “…medrese akademiden, akademi medreseden istifade etsin. Yani bu şekilde daha güzel ilmi faaliyetlere adım atılmış olsun”. Bu arada Rektörün görevini anımsatmayı ihmal etmedi: “Buna üniversite olarak sizler öncülük yapacaksınız.”

Diyanet Başkanının, neden önce üniversiteyi ziyaret etmesi icap ettiğini sonra sorarız. Önce şu medrese işini açıklığa kavuştursak iyi olacak. Bu memlekette medrese yok ki kiminle dayanışacaklar?

Üniversitenin konferans salonuna topladığı bürokratlara ve diyanet işleri memurlarına şu sözlerle seslendi: “Her cami aynı zamanda bir medresedir, bir mekteptir.”

Demek ki varmış!

Toplantıda din görevlilerine, “Sadece camilerde değil, okullarda olacaksınız, çocuklarımızı ziyaret edeceksiniz, öğretmenlerimizi ziyaret edeceksiniz, onlarla hasbihal edeceksiniz…” sözleriyle bir görev de verdi.

Konuşmasından, din adamlarının peygamberin varisi olduğunu öğrendik: “Madem ki Peygamberin varisleriyiz, o zaman Peygamberimiz gibi davranmak zorundayız…Peygamberimizin görevini bizler üsleneceğiz…”

Benzer sözleri 6 Eylül günü Kütahya’da İslami İlimler Fakültesinin açılışında da söyledi: “Dinin mekasıdı ile yükseköğretimin müfredatı arasında güçlü bir ilişki kurulması zorunludur…ilimleri dini/dini olmayan şekilde keskin çizgilerle tasnif …(edemeyiz) hayata bütüncül yaklaşmalıdır.”

Daha çok örnek verilebilir ama burada keselim.

Bu devletin anayasasında “laiktir” yazıyor. Diyanetin yasasında, görevlerini laiklik ilkesine uygun yürütmek zorunda olduğu belirtiliyor. Dahası, kendi hazırladıkları stratejik planlarında, laiklik ilkesine uygun davrandıklarını söylüyorlar.

Laiklik ilkesinden ne anlıyorlar acaba?

MEDRESELER YASAYLA MI YOKSA GENELGEYLE Mİ KAPATILDI?

Bu soruyu çok önemsiyorlar: 3 Mart 1924 günlü, 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat (Öğretim Birliği) Yasası, Anayasanın 174’ncü maddesiyle “inkılap kanunları” kapsamında korunuyor. Medreseleri yeniden açabilmek için; Yasada medreselerin kapatılmasına ilişkin bir kural olmadığını; Yasayla değil, 8 gün sonra çıkarılan Bakanlığın bir genelgesiyle kapatıldığını kanıtlamaya uğraşıyorlar.

Oysa “kapatılmıştır” yazmasına hiç gerek yok. Yasaya baktığınızda, bütün okulların Maarif Vekâlet’ine devredildiğini; din okullarını açmak/yönetmek görev ve yetkisinin Bakanlığa tanındığını; Bakanlığın örgüt yapısında ise medreselerin olmadığını görüyorsunuz.

Başka kanıt arayan olursa önce niyetleri sorgulanmalı.

Yakın gelecekte medreseler konusunun sıcak gündem maddelerinden biri olacağı anlaşılıyor. O nedenle düzenlemelerine kısaca göz atalım.

Yasa, yürütme ve yürürlük dahil 5 maddeden oluşuyor. Kritik düzenlemeleri şunlar;

  • “Türkiye dahilindeki bütün müessesatı ilmiye ve tedrisiye Maarif Vekaletine merbuttur. (Bağlanmıştır)”
  • “Şer’iye ve Evkaf Vekaleti veya hususi vakıflar tarafından idare olunan bilcümle medrese ve mektepler Maarif Vekaletine devir ve raptedilmiştir.”
  • “Maarif Vekaleti, yüksek diniyat mütehassısları yetiştirilmek üzere Darülfünunda bir ilahiyat fakültesi tesis ve imamet ve hitabet gibi hidematı diniyenin (din hizmetlerinin) ifası vazifesiyle mükellef memurların yetişmesi için de ayrı mektepler küşat edecektir.”

***

Cumhuriyetin kurucusu kadrolar, tarikatlar ile güçlerini tanrıdan aldıkları iddiası taşıyan şeyh, bey, mir gibi yerel otoritelerin egemenliğini kırmadıkça başarılı olamayacaklarının bilincindeydiler.

Aydınlanma mücadelesinde epeyce yol almışlardı…

Yazık oldu. Bugün 90 yıl öncesinin çok gerisindeyiz.