Değişen bankalar yasası mı?

20 Ekim günü AKP’liler Meclis Başkanlığı’na Bankalar Yasasında değişiklikler öngören iki ayrı yasa değişikliği önerisi verdi.

AKP’li 64 Milletvekilinin imzasını taşıyan teklif, iki maddeden oluşuyor. İlk maddesinde TMSF’ye devredilen bankaların satış yöntemi yeniden düzenleniyor ikincisinde ise kamu sermayesiyle katılım bankası kurulmasının ilkeleri belirleniyor. Fonun elinde bugün için yalnızca Adabank var ve satılmasında güçlükler yaşanıyor. Teklif yasalaşırsa, Devlet eliyle kurulacak katılım bankasına, daha açık deyişle şeriat bankasına devredilip eritilmesiyle sorun çözümlenecek. Bunun yanısıra getirilen yeni yöntemle Fona daha sonra devredilecek bankaların elden çıkarılması da kolaylaşacak. Biliyorsunuz Cemaatin olduğu öne sürülen Bank Asya üzerinde kara bulutlar dolaşıyor.

Üzerindeki damgadan teklifin 23 Temmuz günü hazırlandığı anlaşılıyor. Üç ay bekletildikten sonra Meclis Başkanlığı’na verilmiş. Cumhurbaşkanlığı seçimleri arifesinde Bank Asya üzerinden cemaate karşı yeni bir cephe açılması sakıncalı görülmüş olmalı.

Bakanlar kurulunca verilen tasarı ise aynı konuları içermekle birlikte çok daha geniş kapsamlı. 60 maddeden oluşuyor ve torba yasa niteliğinde 17 Yasa ya da KHK’da değişiklik öngörülüyor. Bu iki önerinin üstelik aynı günde verilmiş olması AKP’lilerin birbirlerinden haberleri olmadığının bir kanıtı neredeyse. Çünkü tasarıda yer alan düzenlemelerin benzerleri, teklifte de yer alıyor.

Tasarı ve teklifin ayrıntılarına burada girmeyeceğim. Önemli görülen düzenlemeler basında yeterince yer aldı zaten. Daha geniş bilgi için Cemaat medyasını öneririm. Kaynaklarının kurutulması tehdidi altında oldukları için çok kaygılılar. Bu nedenle de önemsiyorlar.

Ama yine de onların eleştirileriyle yetinmemek gerekiyor. Çünkü yalnızca kendilerini ilgilendiren boyutuyla ilgileniyorlar.

Burada tasarının önemli olmakla birlikte dikkatleri pek çekmeyen Vakıflar Bankası ile ilgili düzenlemelerinden kısaca söz etmek istiyorum.

Vakıflar Bankası, genel yargının tersine kamu bankası değil. Sermayesinin yaklaşık %60’ı Vakıflar Genel Müdürlüğünce yönetilen mazbut ve mülhak vakıfların kaynaklarından oluşuyor. Vakıflar Bankası çalışanlarının oluşturduğu yardım sandığı vakfı da ikinci büyük pay sahibi olarak dikkat çekiyor.

Osmanlı döneminde hanedan, cemaat ve ailelerin kurduğu vakıflar, Devlette merkeziyetçi eğilimin gelişmesiyle 1800’lü yıllarda kurulan Evkaf Nazırlığı’na devredilerek yönetilmeye başlanmıştı. Cumhuriyet döneminde ise bu görevi Vakıflar Genel Müdürlüğü yürütüyor. Osmanlı döneminde kurulmuş kimi vakıflar ise kurucuların soyundan gelenlere bırakıldığı için bunların mütevellileri var. Belirli kurallara uymaları koşuluyla mütevellileri eliyle yönetiliyor. Ancak bunların sayısı çok fazla değil.

Vakıflar Bankası özel bir banka olduğu için iştahları kabartmakla birlikte özelleştirme kapsamına alınamıyordu. Bu tasarıyla önce kamulaştırılması, sonra özelleştirilmesi öngörülüyor. Ancak bunun için bedel ödenmesi gerekiyor. Tasarıda nakit, kira sertifikası ve karşılığında yeni taşınmaz verilerek ödenmesi öngörülüyor. Böylelikle Bankanın vakıflarla ilişkisi koparılacak ve gönül rahatlığıyla satılabilecek.

Çalışanlarının kurduğu vakıf sandığının payları sorun elbette. Bunun için de şöyle bir yöntem öneriliyor: Sandık yönetimi 120 gün içinde başvuru yaparsa hissesi karşılığında Hazine Müsteşarlığı özel tertip Devlet iç borçlanma senedi çıkarılarak sandığa ödenip payları satın alınacak.

Kira sertifikası sukuk olarak adlandırılıyor. Katılımcı bankacılıkta olduğu gibi faizsiz finans sağlanmak amacıyla çıkarılıyor. İslami kurallara uygun olduğu için körfez ülkelerinin rağbet edeceği düşünülüyorsa da, onların faizi tercih ettikleri belirtiliyor. Finans işlemlerinde kira sertifikasının payı %20’lerde kalıyormuş. Kira sertifikası yöntemini yaygınlaştırmak amacıyla Hazine Müsteşarlığı Varlık Kiralama A.Ş adlı bir şirket kuruldu. Hazine taşınmazlarını satın alıyor ve karşılığında sertifika veriyor. Vakıflar Bankasına kira sertifikası verilerek satın alınması aynı zamanda bu yöntemin yaygınlaştırılması amacına da hizmet edecek.

Kamulaştırma karşılığında verilecek taşınmazların değerlerinde anlaşmaları çok zor olmayacağı açık. Nasıl olsa sonuçta ikisi de Devlet kuruluşu ikisi de aynı gelenekten geliyor. Kıyıda köşede kalmış, pek itibar edilmeyen taşınmazları vererek işi bağlamalarının önünde hiçbir engel yok. Üstelik tasarıda devredilecek taşınmazların çevre düzeni, nazım ve uygulama imar planları ile parselasyon planlarının Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca yapılması ve konut, ticaret, akaryakıt istasyonu, turizm alanına dönüştürülmesi öngörülüyor. Nüfus yoğunluğu artırılarak taşınmazın değeri istenildiği kadar artırılabilir. Kentlerin giderek bozuluyor oluşu umurlarında bile değil. Onların sözleriyle “önemli olan ekonomiye kazandırılması”