Büyüdük mü, şiştik mi?

Obez derecesinde tüketim bağımlısıyız. Sermayenin “talep” gereksinmesini karşılayalım diye hastalık bulaştırdılar hepimize. Daha çok tüketebilmemiz için ellerinden geleni esirgemediler. Gelirlerimizi; birikimlerimizi; geleceğimizi ipotek etmek karşılığında aldığımız borçları; daha ne bulduysak hepsini derleyip toplayıp tüketimin hizmetine sunduk.

Ülkeyi paraya boğmuşlardı; piyasanın canlanmasını büyümemize/kalkınmamıza yorduk. Üretmeyen bir toplum, tüketim girdabına sokulursa başına neler gelir? henüz bilmiyorduk. Kimi sorunlarla karşılaşıyorduk ama çoğumuz bunu, yaşamın olağan akışı sanıyordu.

Şimdi sular çekilmeye başladı. Büyümediğimizi, şiştiğimizi artık net olarak görebiliyoruz.

TÜİK’e göre Türkiye ekonomisi 2018 yılı birinci çeyreğinde %7,4 büyüdü. Büyürken, yıllık %12 enflasyon; 57 milyar dolar cari açık üretmişiz. Karşılığında olumlu denebilecek hiçbir şey almadık.

Şiştikçe batmışız!

Dövizle borçlanmaksızın ne üretim ne de ihracat yapabiliyoruz. Hiçbir şey üretmeyeceğim, dükkânı kapattım, deseniz bile, bu yıl yaklaşık 240 milyar dolar borç ödenmesi gerekiyor. Ayrıca otoyollara, köprülere kâr garantisi olarak milyarlarca dolar ödenecek.

Kredi Garanti Fonundan 467 bin firmaya 227 milyar TL tutarında kefalet desteği verildi. Bunun da bir bedeli olacaktı elbet. Nitekim 2018 yılı başında fiilen batık durumda olan kredilerin yeniden yapılandırılması amacıyla 50 milyar liralık bir dilim eklendi. Bunun yanısıra kamu bankalarına, batağa düşme riski olan kredileri yeni kredilerle çevirme görevi verildi.

Kamu bankaları, emirle iş yaptıkları için AKP’ye sorun yaşatmıyor. Zarar ettiklerinde “görev zararı” yazılıp geçiliyor. Zaten doğru düzgün denetleyen, hesap soran da yok. Ama özel bankalar öyle değil; ucunda kâr olmayan işe bulaşmak istemiyorlar. Üstelik hemen hepsinin, hesap vermesi gereken yabancı bir ortağı var.

Ekonominin bırakın yürümeyi, ayakta durabilmesi için bile dövize gereksinmesi var. Ancak uluslararası derecelendirme kuruluşları bankaların kredi notlarını düşürdü. Bu nedenle dışarıdan para bulma şansları pek kalmadı.

Alacaklarını da tahsil etmekte zorlanıyorlar. Çok sayıda yeniden yapılandırma taleplerini karşılamak zorunda kalıyorlar ve bu durum mali yapılarını zayıflatıyor.

Batık kredilerin tutarı da giderek artıyor.

Varlık yönetim şirketleri derneği başkanı, takipteki alacaklar hesabında muhasebeleştirilen batık kredilerin aktiflerinin %6-7’sine ulaştığını söylüyor. Başkana göre, kamu bankaları dışarıda tutulduğunda Nisan/2018’de yaklaşık 100 milyar lira; “tahsili gecikmiş alacak pastası” var.

Kısacası, işler hiç de iyi gitmiyor. Yabancılar doğrudan yatırım yapmıyorlar. Taşınmaz almak için getirilen 3-4 milyar dolar dışında ülkeye para gelmiyor. Varlık barışlarından beklediklerini de bulamadılar.

Üstelik fon çıkışı hızlandı. Yabancılar “Risk iştahımız köreldi deyip” paralarını alıp, ülkeyi terk ediyorlar.

Mehmet Şimşek, dün yaptığı basın açıklamasında; kervana bizim patronların da katıldığını söyledi. Meğerse onlar da yurt dışından 3-5 milyar dolara şirketler alıp ufak ufak ülkeyi terk etmeye başlamışlar.

IMF böyle havaları çok sever. Ve emperyalist düzenin geleceğini tehdit eden yapıları gidermek için görevlendirileceği günleri hazırda bekler. Bunu hiç unutmayalım.

24 Haziran seçimlerinde birinci hedefimizi Tayyip Erdoğan’dan ve AKP’den kurtulmak olarak belirledik. Kurtulalım TAMAM.

Ancak, emperyalizm açısından tükenmiş ve kullanılabilirlik özelliği kalmamış kadrolarla çok da zaman yitirmeyelim. Hedefimiz emperyalist düzenin gerekleriyle mücadele olsun.