Yeni Çağın Hastalığı: Dikkat Eksikliği, Hiperaktivite

Son yirmi yıldır çocuklara etiket yapıştırır gibi rasgele konulan bir tanıdan söz edeceğim: Dikkat eksikliği-hiperaktivite sendromu. Toplumda %5 oranında bulunduğu bildiriliyor. Oranın artacağı görülüyor. Bir süredir sadece çocuklar değil, yetişkinler de yükselen bir sıklıkla aynı tanıyı alıyor. “Dikkat” çekmek istediğim şey, konunun bizleri yakından ilgilendiren siyasi boyutudur.

Hastalığın giderek artan sıklığı iki şeyden kaynaklanıyor: 1- Ticari tıp yeni hastalıklar yaratmaya bayılır ve oradan epey para kazanır. Halkın sorgulama yeteneği çok düşüktür, her türlü normalden sapmayı hastalık olarak gören tıbba kolayca inanır. 2- Az sonra aşağıda sıralayacağım “hastalık” belirtileri, çocuklarda, gençlerde ve yetişkinlerde gerçekten artıyor. Bunun başlıca nedenleri şunlar: Gerekli gereksiz uyaranların bombardımanı kapitalist kültürün, parasal, politik, ideolojik nedenlerle bu bombardımanı artırması şekere dayanan kötü beslenme…

Burada hemen, evrimsel olarak gelişerek bugünkü durumuna gelmiş insan aklının bu kadar yoğun uyaran bombardımanını asla kaldıramayacağını vurgulamalıyım. Bombardımana gösterilen doğal ruhsal tepki, kendini bir yandan dikkat eksikliği, öte yandan ilgisizlik ve kronik depresyon olarak açığa vuruyor. Özellikle otuz kırk yıl önceki daha yavaş kültür ve eğitimden nasiplenmemiş yeni kuşaklar bu toplumsal hastalıktan çok ciddi biçimde etkileniyor.

Sözünü ettiğim sorun muhalif sosyalist örgütlenmeyi de ciddi biçimde vurmakta.
Hastalığın, (ben bunu yaygın kültürel özellik anlamında, kişisel hastalıktan çok toplumsal hastalık olarak görüyorum), dikkat eksikliğiyle ilgili belirtileri şunlar:

Çoğu zaman dikkatini ayrıntılara veremez ya da okul ödevlerinde, işlerinde ya da diğer etkinliklerinde dikkatsizce hatalar yapar. Üzerine aldığı görevlerde ya da oynadığı oyunlarda dikkati dağılır.

Doğrudan kendisiyle konuşulduğunda çoğu zaman dinlemiyormuş gibi görünür.

Çoğu zaman yönergeleri izleyemez ve okul ödevlerini, ufak tefek işleri ya da iş yerindeki görevlerini tamamlayamaz. Üzerine aldığı görevleri ve etkinlikleri düzenlemede zorluk çeker.

Sürekli zihinsel çaba gerektiren görevlerden kaçınır, bunları sevmez ya da bunlarda yer almada isteksizdir.

Üzerine aldığı görevler ya da etkinlikler için gerekli olan şeyleri kaybeder.

Çoğu zaman dikkati dış uyaranlarla kolaylıkla dağılır.

Günlük etkinliklerinde çoğu zaman unutkandır.

Sorunun aşırı hareketlilikle ilgili belirtileri:

Çoğu zaman elleri, ayakları kıpır kıpırdır ya da oturduğu yerde kıpırdanıp durur.

Çoğu zaman sınıfta ya da oturması beklenen diğer durumlarda oturduğu yerden kalkar.

Uygunsuz olan durumlarda koşuşturup durur ya da tırmanır (ergenlerde ya da erişkinlerde öznel huzursuzluk duyguları…)

Sakin bir biçimde boş zamanları geçirme etkinliklerine katılma ya da oyun oynama zorluğu vardır.

Çoğu zaman hareket halindedir ya da bir motor tarafından sürülüyormuş gibi davranır.

Çoğu zaman çok konuşur.

Kapitalist-emperyalist sistem söz konusu kültürel durumu bir yandan kendiliğinden (yapısı bunu gerektirdiğinden) örgütlüyor, öte yandan gayet bilinçli-planlı şekilde. Egemenler, böyle bir uyaran sağanağı altında, bu kadar hızlı değişen gündemler içinde, yoksulların, emekçilerin asla sağlıklı düşünemeyeceğinin gayet iyi bilincindeler.
Yakın çevremdeki genç ve yetişkinlerde gözlemlediğim daha somut örneklerse şunlar:

Hiçbir yazıyı baştan sona dikkatli okuyamamak (buraya kadar gelmişseniz durumunuz fena sayılmaz). O yazıdan kapılan birkaç cümleyle, çoğu kez önceki kalıp yargı doğrultusunda ve genellikle yanlış bir yorumda bulunmak. Bir iş yaparken aynı anda çok sayıda işin, uyaranın etkisi altında bulunmak. Düşünecek, okuyacak ve yazacak zaman bulamamak. En acil işlerin, en yaşamsal işlerin peşinde koşmak, geliştirici işlere zaman ayıramamak. Mükemmeliyetçiliğin yok olmaya yüz tutması. Her işi yarım yamalak yapmak, önemli ayrıntıları sürekli unutmak. En önemlisi: Kişilerin ancak kaldırabilecekleri kadar işi üstlenmeyi reddetmeleri, kaldıramayacakları kadar fazla ilgi alanlarına dağılmaları… Herkesin her şeyi bildiğini iddia etmesi. Bu tavrın bir yaşam anlayışı olarak meşrulaşması.
Biz sosyalist muhaliflerin önlemleri neler olmalı?

Üç yol geliyor aklıma: 1- En başta sorunu kabul edip, aklı ön plana çıkararak gerekli düzenlemeler yapmak ve bu düzenlemelerin sürekli takipçisi olmak. 2- Yavaşlama ve derinleşme. “Yavaş düzgündür, düzgünse hızlıdır” sözünü burada yineliyorum. Felsefede, siyasette, bilimde, sanatta derinleşme ve derinlemesine eğitim olmazsa uyaran bombardımanının etkisi ve tahribatı büyük olur. Biz solcular çoğu zaman devingen muhalefetin cazibesine kaptırıyoruz kendimizi. Oradaki doğru ölçü iyi saptanmalı. 3- Halka verilen uyaran sağanağının aralarına onların dikkatlerini çekecek daha kuvvetli uyaranlar yerleştirmek. (Akıllıca sloganlar, görsel malzemeler, akıl çelici çıkışlar, daha önce denenmemiş eylemlilikler…)