Saman Adam ve saksıdaki çiçekler

Karşısındakileri fikren “bitirmek”, tartışmada mat etmek için olmadık yöntemler kullanır kapitalist medya. Hatta bunların ilmi, “propaganda teknikleri” olarak öğretilir. En geniş çaplı uygulanır anasının gözü uzmanlarca. Gerçi o tekniklerin hemen hepsi sıradan vatandaşın gündelik tartışmalarda denediği taktiklerden türetilmiş, geliştirilmiştir. Bakkala borcunu ödemekten kaçmaya çalışan Ahmet efendi veya rakip takımın taraftarını küçük düşürmeye niyetli bıçkın Veli kardeşimiz de benzer yollara başvurur.

Sol içi tartışmalarda bile bazen CIA’nin ilgili şeflerininkine taş çıkartacak hinlikte hileler denenir. Tüm bu aldatma teknikleri yamuk kişilerin bayağı bir işine yarar, sağın halkı aldatmasını kolaylaştırır da, sola faydalı olduğu görülmemiştir. Çünkü sol gerçekten değil, gerçeği çarpıtmaktan medet ummaya başladığında zaten bitmiş, çoktan sağlaşmış demektir.

Tartışmada rakibi hileli yolla alt etmenin en etkili yöntemlerinden biri “saman adam” yaratma taktiğidir. Karşıt düşünceyi veya kişiyi zayıf veya ikincil önemde bir noktasından yakalayarak onu küçük düşürürsünüz. Rakibin güçlü önermelerini, somut tez ve kanıtlarını kasıtlı olarak yok sayarsınız. Karşıdaki kişinin aslında hiçbir önemi bulunmayan, ama izleyenlerde şüphe uyandıran bir sözünü veya davranışını öne çıkarırsınız, böylece onun tüm tezini çürütmüş olduğunuzu iddia edersiniz.

Veya karşıdaki kişinin ifade ettiklerini çok zayıf bir içerik ve biçimde yeniden üretirsiniz, bu yeni formu küçük göstererek onu mat edersiniz! Daha da etkilisi: Hitap ettiğiniz kesim için asla kabul edilmeyecek bir tutumu saptar ve tartışmadaki rakibinizin böyle bir tutum içinde olduğunu savlarsınız. Örneğin solcular için döneklik veya işbirlikçilik böyle tutumlardır. Rakibiniz hakkında büyük kuşku uyandırırsınız. Tüm bunlara “saman adam yaratma” taktiği denir.

Buna benzer birçok teknik vardır, bilmeden veya bilerek kullandığımız. Örneğin karşınızdakinin yazmadıklarını yazmış gibi, yazdıklarını yazmamış gibi gösterirsiniz. Karşınızdakinin size sorduğu soruyu hiç duymamış gibi yapar, ona sorarsınız. Karşınızdakinin söylediklerini dinlemez, yazdıklarını okumaz ya da okumamış gibi yaparsınız. Karşınızdaki “ama onu okumamışsınız” dediğinde, “sizin yazdıklarınız da amma önemliymiş, okumak mı zorundayız!" der, onunla dalga geçer, büyüklük takıntısı içinde bulunduğunu ima eder, puan alırsınız. Ancak okumadığınız ya da çarpıttığınız metinler üstünden rakibinizi aşağılamaya devam edersiniz.

Olayı kişiselleştirirsiniz. Kendinizi kamu adına konuşur, sağduyu adına yazar gösterirsiniz, karşınızdakinin tezininse kişisel kaygılardan kaynaklandığını sezdirirsiniz. Onun meselesi şahsi meseledir, sizinki ise ortak aklın yansımasıdır. Kişisel konuşan daima daha az puan toplar.

Karşıdaki size karşı somut konuşuyor, maddi deliller gösteriyorsa bunları ya hiç görmezden gelerek herhangi bir ayrıntıdan devam eder, olayı yine taraftar toplayacak hakim önyargılar üstünden saptırırsınız veya söz konusu somutluğun, maddi delillerin abartılı, paranoyak, romantik veya anarşizan duygulardan kaynaklandığını belirtir, çoğunluğun saygı gösterdiği bilimin, aydınların, medyanın vs. bunları reddettiğini söylersiniz. Olguyu tek kişinin şahsi kaprisleri gibi gösteremediğinizde rakibin marjinal bir grup olduğunu ileri sürersiniz. Marjinal gruplarsa daima yanlış yoldadır.

“Tıp Bu Değil”le ilgili tartışmalarda tüm bu taktiklerle karşılaşmaya başladık, daha gelişmişleriyle de karşılaşacağa benzeriz. Ne ki saman adam yaratmanın ara sıra rastlanan tehlikeli bir yanı vardır. Saman adam kolay tutuşur ve yaratanın elinde tutuştuğunda onu da yakabilir. Örneğin bizim elimizde de, şimdiye dek açıkladığımız ve açıklamadığımız çok yüklü miktarda somut bilgi bulunmakta. Bakan’a şöyle demişiz böyle demişizin ötesinde laf düzeyinde değil nesnel düzeyde olgulara ilişkin bilgiler. Gayet açık seçik bağlantı şemaları, gerçek ve sürekli ilişkiler, yazışmalar, hesaplar, isimler isimler… Tıp tarihinin ve Türkiye hekim hareketi geçmişinin nesnel bilgileri, dökümleri…

Biz solcular olarak halkçı olmak zorundayız. Halkçılık damarını yitirmiş bir sol, sol olamaz, olsa da başarılı olamaz. Biz bazı söz ve davranışlarımızla bazı solculara yaranabiliriz, kendi dar sol çevrelerimizde birbirimize şirin görünebiliriz, ama halka yakın olmak arzumuzda samimi görülmediğimiz sürece asla halkla birleşemeyiz.

Tarlaya serpilmiş tohumlar gibi olmak zorundayız. Ancak böyle yeşerir, çiçeklenir tarla, varsa özümüzde bir değer. Tarlanın değişik yerlerine konuşlanmış saksılardaki birbirimize hayran hayran bakarsak, yanılsamalı bir mutluluk yakalarız belki, bu tarlada çiçekler var diye kendimizi aldatırız, ama hiçbir zaman toprağa yayılamayız.

Sağlıkta halkçı duruş önemlidir. Tüm alanlarda halkçı duruş. Yoksuldan, güçsüzden yana duruştan uzaklaştığımızda, kimse anlamaz zannederiz, ama herkes bal gibi fark eder. Ondan sonra saksıda bile çiçek açamayız.