Alkol: Haram İçilir mi, Yenir mi?

Bilindiği gibi üç “semavi” dinden içkiyi tek yasaklayan İslam. Hıristiyanlar şarabı ayinlerinde kullanıyorlar, dahası kutsal sayıyorlar. Hıristiyanlara göre şarap Hz. İsa’nın kanı. Bu önerme size hiç bilimsel gelmese de yabana atmayın. Sanırım büyük bir gerçeklik payı içeriyor. Özellikle dindar Hıristiyanlar arasında üç dört kadehi geçtikten sonra kendini Hz. İsa sanmaya başlayanlar pek de nadir görünmüyor. Şarap dozu ile kimlik değiştirme sıklığı arasında anlamlı bir ilişki saptıyor araştırmalar.

Pek çokları bilmez. Hz. Muhammed devrinde şarap dinen serbestti uzun süre. Öyle ki Kuran bu konuda bazı düzenlemeler bile buyuruyordu: “Ey iman edenler, sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar (…) namaza yaklaşmayın.” (Nisa Suresi-43) Başka deyişle büsbütün sapıtmamışsa kişi, içkili vaziyette namaz bile kılabiliyordu. Söz konusu kısıtlamanın da sarhoşken namaz kıldıran Abdurrahman b. Avf adında bir şahsiyetin dilinin sürçmesi üzerine getirildiği söylenir. Bu imam “Ey kafirler, sizin taptıklarınıza ben tapmam, siz de benim taptığıma tapmazsınız” demek yerine, “Ey kafirler, sizin taptıklarınıza ben taparım, siz de benim taptığıma” deyivermiş.

Sonra yine epeyce bir süre şarap serbestçe içilmiş. Bu kez de Sa’d b. Ebi Vakkas adlı geveze bir Mekkeli şair Medinelileri yeren bir şiir okuyunca bir mecliste, tüm o sarhoşlar arasında büyük arbede çıkmış, pek çok kişinin kafası gözü yarılmış. İşte bunun üzerine Maide Suresi’nin 90 ve 91. ayetleriyle içki hepten yasaklanmış.
Buradan bazı sonuçlara varabiliriz: 1- İçmesini bilmeyenler her toplumda çıkıyor ve dahası etkisi yüzlerce yıl devam eden zararlara yol açabiliyor. 2- Şairlerin çoğu o zaman da içmesini bilmiyor, kolayca sapıtıyor, türlü densizlikler yapabiliyorlarmış. 3- Söz konusu iki şahsın ölçüsüzlüğünün, İslam’ın kişisel yaşama, günlük hayata daha çok karışıcı bir konuma evrilmesinde tetikleyici rolü bulunabilir.

Öyle ya, o güne dek sadece Hz. İsa’dan yana bile 600 yıldan fazla zaman geçmiş, yasak yok, o tarihte yasak konuyor demek ki insanın bu işi idare edemeyeceği hükmüne varılmış.

İnsanın idare edemediği pek çok şey var aslında. İnsan arabayı idare edemiyor örneğin. Aklı buna yetmiyor. O yüzden dünyada her yıl 100 bin kadar insan ölüyor trafik kazalarında. Alkolün yarattığı ölümlerden fazla.

Silahlar… Bombalar… İnsan silahı bulmuş, ama aklı onu idare etmeye yetmiyor. Silahların yol açtığı ölümler alkolün neden olduklarından yüzlerce kat fazla. Neden yasak getirilmiyor motorlu araçlara ve silaha? Benim aklım bunu almıyor.

O devirde bilinen ve yaygın kullanılan en önemli sarhoş edici madde şarap. O yüzden şarap yasaklanmış.

İslam’da eroin, LSD, vsd… den bahsedilmiyor. Koyu dindarlar bunların da yasaklar kapsamında bulunduğunda birleşiyorlar ancak. Tütün de öyle. Bahsi geçmiyor, ama yasak. Başka ayetlere dayandırılarak. İnsanın bedenini, sağlığını koruması açısından. Şaraba benzerlikleri açısından. Sıkı müminler bu yüzden tütün de kullanmaz. Yine de o noktada ciddi bir boşluk bulunduğunu kabul etmek zorundayız. Çünkü insanoğlu kanun-kural-emir delmekte büyük maharet gösterir ve her şeyi kılıfına uydurur. Hele ki, o konuda çok açık bir ifade yoksa.

O yüzden alkolden daha fazla zarar vermesine karşın, yüz milyonlarca beş vakit namazında Müslüman tütün kullanıyor. Esrar, hap, çiğneme otu vb. kullanan da pek çok.

Yukarda bahsettiğim gibi bunlar bir şekilde dinsel mantığa uydurulabilir, ancak bir şeyin çözümünü kesinlikle bulamıyorum:
Alkol içmek haram, tamam da, alkol satmak daha da haram olmalı. Ceza kanununda bile eroini kullanmanın cezası görece hafif, satmanın cezası çok ağır. O yüzden dinlerinin gereğini titizlikle yerine getiren Müslümanlar alkol kullanmadıkları gibi, asla alkol satmazlar. Ama devlet satar. Satmasa da daha kötüsünü yapar, bundan vergi alır. Bu “haram” parayı da her türlü “helal” işte kullanır. Acaba şimdiki iktidarın laikliği az buçuk savunuyor gibi yapması sadece bu yüzden mi? “Haram” parayı rahatlıkla alıp, yiyip, sonra suçu laik devlete atmak için mi?

Bir başka çok ciddi sorun daha mevcut: Bahsi geçen ayetlerde sadece içki haram kılınmıyor. Kumar da haram kılınıyor. O “yuvarlanan zarların” baştan çıkarıcılığından, dinden çıkarıcılığından söz ediliyor. O halde şu yuvarlanan toplarla devletin örgütlediği loto ve piyango çılgınlığını nereye koyacağız?

Faiz meselesine ki, alkolden kesinlikle çok daha ağır bir yasak getiriliyor ona, cezası daha ağır Kuran’da, başka bir yazıda değinirim belki. “Faiz vermiyorum, ama kar payı dağıtıyorum, normal!” kandırmacası, tıpkı “Alkol mü, zinhar kullanmıyorum, ama kokain serbest, ara sıra çekiyorum” akla uydurmasından daha az uyanık işi değil.

Peki sosyalistlerin tutumu ne olmalı alkol üzerinde?

Alkole karşı en etkili mücadeleyi veren odaklardan biri de sosyalist devletler. Tarihte bu böyle olmuş. Başarı düzeyi hiç parlak sayılmasa da. İşte bak, İslam devletleri o konuda hiç değilse daha başarılı diye kimse övünmesin. Evet, sınırlı bir üstünlük görülüyor, ama tam bir çözüm hiçbir yerde, hiçbir zaman yok. Zenginler, devletin başındakiler, ayrıcalıklı sınıflar dilediklerinde bolca tüketebiliyorlar içkiyi en koyu İslam idarelerinde. Halkın gizli içmesini de kimse önleyemiyor. Karlı çıkan karaborsacılar. Bir de halk daha ucuz ve daha sağlıksız keyif vericilere yöneliyor bu sefer.

Peki sosyalistler neden alkole karşı mücadele vermeli? Hem insanın kişisel yaşam biçimini seçme haklarını savunmalılar, hem de bu konuda bazı kısıtlamaları desteklemeliler. Neden? Alkol az alındığında kimi faydaları ve kimi zararları bulunan bir madde. Az alındığında faydaları zararlarını aşabiliyor. Hiç içmemek yine de bir kenarda tavsiye edilmeli. Çünkü bu bir zehir sonunda. Alınan alkol miktarı arttıkça da zararları faydalarına iyice üstün geliyor ve kişi açıkçası zehirleniyor.

Alkolizm yaygın bir toplumsal sorun. Bağımlılık anlamında. Alkolün arttırdığı depresyon başlı başına bir sorun. Saldırgan kişiliklerde saldırganlığı artırması bir sorun. Yol açtığı trafik kazaları çok ciddi bir sorun.

Şu anki iktidar bu zararları öne sürerek alkolü sınırlamaya çalıştığını ilan ederken aslında seçmeninin daha da gözüne girmeyi, kişisel yaşamı baskı altına alıcı düzeni daha da sıkılaştırmayı hedefliyor. Elbette az da olsa bir halk sağlığı kaygıları vardır, ama işin o yanı pek inandırıcı görünmüyor az çok bilinçli vatandaşlar katında.
Dinsel esasa göre örgütlenip çalışan bir iktidarın en büyük açıklarından biri de dinsel alanda düştüğü açıktır. “Allah’ın Birliği”ni ileri sürüp iktidara gelenler her yana hakim “Sermaye Tanrısı”nı alt edemediler. Alt etmek ne kelime, her icraatlarıyla ona kulluğu güçlendirdiler.

“Sermaye Tanrısı” diyor ki, “Kumarı oynatacaksın. Faizi işleteceksin. Yoksullar kardeşin değildir, iliğini sömüreceksin. Alkolün üstüne gider gibi yap, bırak yüksek yargıdan dönsün, suçu onlara atarsın. Fazla da üstüne gitme, çünkü kişisel yaşamı kısıtlamak sermaye hareketini de kısıtlar, bir yerde duracaksın.”

Buyruklar yerine getiriliyor. Ama korkarım onlar açısından sonuç felakettir. Bunun sonu komünizme varır!
Benim hikayem o doğrultuda ibretliktir: Biz çocukken babam komşu aile meclislerinde kağıt oynardı. İş biraz heyecana binsin diye de azcık para koyarlardı ortaya. Babam zaman zaman üç beş kuruş kazanırdı oradan. Ama inançlı bir insandı, kumar parasını ev için kullanmak istemezdi. Bize verirdi, gidin bir şeyler alın, mesela kitap alın, yiyecek için kullanmayın derdi. Biz de gider kitap alırdık bu paralarla. “Haram” paranın sonucu ne oldu biliyor musunuz?

O kitaplar, o haram kitaplar bizi komünist yaptı!