1 Mayıs'taki otuz bin hayalet

Taksim’de bu 1 Mayıs’ta komünizm hayaleti dolaştı. TKP saflarında otuz bini aşkın insan yürüdü. 1978’den beri, Kürt hareketi ve sosyal demokratlar dışında hiçbir sol parti bu kadar kitle toplayamamıştı. TKP’nin kendisi dahil kimsenin üstünde durmadığı rekor görmezden gelindi.

Maksadım ne grupçuluk yapmak, ne böbürlenmek. Söz konusu somut gerçekten yola çıkarak başka çok önemli birkaç noktaya dikkat çekmek istiyorum. Evet, grupçuluk bizden uzak kalsın. Uras tayfasını içinden atmış ÖDP’ye içtenlikle sempati duyuyorum. Halk Evleri’nin militan mücadelesini saygıyla karşılıyorum. EMEP’in ve başka irili ufaklı başka birçok sol grubun çabasını, sosyalizm gündemini öne çıkardıkları zaman ve o ölçüde duygudaşlıkla izliyorum.

Ayrıca bu 1 Mayıs’ın 200 bini aşkın insanın katılımıyla Taksim’de kutlanması, on yıllardır sürdürülen çileli bir mücadelenin sonucudur. Geçmişte bu mücadeleye katkıda bulunan herkese şükran duyduk, bugün de aynı teşekkürü yineliyoruz. Ölenler, kafası patlayanlar, ayağı kırılanlar, gaza boğulanlar, basınçlı suyla sürüklenenler, copla dövülenler, oraya bir şekilde gelme iradesi gösterenler, girmeye çalışanlar, barikatı delmeyi başarabilenler, sosyalizme 1 Mayıs’ta sahip çıkanlar. Pek çok sol gruptan on binlerce insan... TKP de bu çileli uğraşın içindeydi. 2007’deki gazileri, 2009’da en kalabalık grup olması bir yana, 2008’de Taksim’e çok yakın bir yasak sahada yürüyüş ve miting yapmayı başarabilmişti.

Fakat derdim, kimin bu işe daha çok hizmet ettiği sidik yarışını körüklemek değil. Varsın, DİSK ve öteki sol gruplarların gerisinde anılsın Parti. Hakikaten problem saymamalıyız. Fakat bu 1 Mayıs’ta TKP kalabalığını görmemek!..

İşte işaret etmek istediğim şeylerden ilki, görevi “haber vermek” olan medyanın bu haberi görmemesi. Cumhuriyet, 2 Mayıs’taki baş sayfasında durumu yansıtan büyük bir fotoğrafa yer verdi. Aynı gazeteden Miyase İlknur en görkemli grubun TKP olduğunu yazdı. Milliyet’ten Aslı Aydıntaşbaş’ın manidar bir yazısı TKP kalabalığının görülmeyecek gibi olmadığını kanıtladı. Başka da yok. İstikrarsız bir futbolcu gibi her güzel hareketinden sonra üst üste birkaç pozisyon topu ezen Enver Aysever, 1 Mayıs’ı değerlendirme programına onca devrimci parti yöneticisi dururken, alanda 666 kişi bile oldukları şüpheli Ziya Halis’i davet edip konuşturdu.

Medya’dan Ahmet’in, Mehmet’in ya da Ayşe’nin, Fatma’nın olguyu nasıl görüp nasıl gösterdikleri aslında umurumda bile değil, yanlış anlaşılmasın. Umurumda olan, halkın beyninin bu haber ve yorumlarla doldurulması. İnsanların bilgi işlem kapasiteleri bellidir dostlar. Aşırı ölçüde haber, bilgi, uyaran sağanağı altında halkın zihnine en önce ve en renkli biçimde ulaşan odak hazneyi doldurur, ötekilerin bilgi ve gerçekleri dışarıda kalır. Vatandaşın algısına ulaşamayana avucunu yalamak düşer. Oligarşi medyaya o yüzden olağan üstü bir önem verir. Bu hakikat, kuramsal bilgi birikimlerinin yansıması olduğu kadar, hakim sınıfların iki yüz yıllık pratik tecrübelerinden kaynaklanan doğal yönetme-yönlendirme reflekslerinin sonucudur. 1 Mayıs’ın başarısını kasten başka güçlere mal etmek, medyanın solu kime temsil ettirmek istediğiyle ilintilidir, o yüzden bizce önemsenmelidir.

Bir gün devrim yapsak, yandaş basın olayı şu şekilde verir: “AKP Devrime İzin Verdi!” Liberal basınsa şöyle der: “Kapitalist Sistem Kendini Yeniledi!” Espri gibi gelecek ama, dramatik bir gerçektir ki, medya uzmanlarının olayları nasıl yorumlayacaklarını umursamasak dahi, halkın büyük çoğunluğu bunlara inanır, inanacaktır.

Sonuçta Türkiye’de devrim yapmak için değil, siyasi gündemi belirleyebilmek için bile bunun on katı bir kitle gerekir. Onun için de bugünkünün en az on katı etkili bir medyamız bulunması zorunludur. Ekim devrimini yapanlar yayına çok önem verirlerdi. Ama bugün siyasi mücadelede medyanın kazandığı onlarca kat önem karşısında o üstün hassasiyet bile işe yaramazdı.

Yine de bardağın dolu yanını görürsek, Çarşamba günü Aydemir Güler’in belirttiği gibi, Türkiye’de solu ve sosyalizmi kimin, kimlerin temsil ettiğini dost ve düşman artık daha iyi görüyor. Kale surlarına merdiveni dayamışız, zorlu süreçte kırk basamağın ilkini aşmış, ikincisine yükselmiş durumdayız.