Diri diri gömmek

Bu ay ABD emperyalizmi sanık sandalyesinde! ABD nihayet vahşi adalet sistemiyle ilgili bazı konulara açıklık getirmek zorunda bırakıldı. ABD’li yetkililer, 12-13 Kasım tarihlerinde Cenevre’de, ABD hapishanelerinde hücre hapsinin çok fazla uygulanmasının İşkenceye Karşı Komite kararlarına  (Convention Against Torture) uygun olup olmadığı konusunda savunma vermeye zorlandılar.

Hücre hapsi uygulamasının çok yaygınlaşması ve aynı zamanda hapiste uzun süre kalmanın ABD’de çok yaygın olması göz önüne alındığında, hücreye ya da “deliğe” gönderilmekten “diri diri gömülmek” olarak bahsedilmesi popüler kültürde pek yaygın değil.

Ancak Avrupa Konseyi’nin 2011’de, hücre hapsinde 14 günden fazla tutulmanın zararlı olduğunu ifade ettiğini hatırlatmak gerek. Kelepçelenmiş ve Zincire Vurulmuş (Shackled and Chained) adlı kitabımda tarif ettiğim genel koşullar göz önüne alındığında bu hiç de şaşırtıcı değil:

Mahkumlar tek kişilik hücrelerde günün 22 ila 24 saati tutuluyorlar. Genellikle bunun bir saati egzersiz saati oluyor. Hücredeki mahkumlar genellikle haftada bir kere duş alabiliyorlar. Yemeklerini hücrelerinde yiyorlar. Hücrelerin büyük çoğunluğu ağır kilitli kapılar ardında ve penceresiz. Buralarda izole edilen mahkumların zaten kısıtlı olan eğitim programlarına katılmalarına neredeyse hiç olanak tanınmıyor. Televizyon izleme ve radyo dinleme olanağı da bulunmayan mahkumların okumaları için sağlanan materyaller de oldukça kısıtlı. Arkadaş ve aileleriyle görüşmeleri de bir hayli sınırlandırılıyor, hatta bazı durumlarda tamamen engelleniyor.

Bu insanlık dışı koşullar açıkça ABD hapishanelerinde her gün uygulanan ve çok uzun süren bir tür işkencedir.  Veriler, Virginia’daki Take Red Onion State hapishanesinde hücrede tek bir kişinin ortalama 2.7 yıl kaldığını ortaya koyuyor. Texas’ta bir kişinin ortalama kalış süresi 5 yılı buluyor. Pek çok cezaevinde hücreler bir “kontrol” yöntemi olarak kullanılıyor. Birilerini muhbirlik yapmaya itmek için sağlam temellere dayanmadan “çete üyesi” olarak etiketlemek, izole etmek dışındaki tek “kontrol” yöntemi.

Muhtemelen ABD kendisini Cenevre’de hücre hapsinin bir işkence metodu olarak yaygın uygulanan bir yöntem olmadığını iddia ederek savundu. Cezaevleri ve gözetim altında tutma faaliyetlerinin günden güne uluslararası bir utanç tablosuna dönüştüğü düşünülürse bu hiç şaşırtıcı değil.

Dünyadaki hapishanelerin yüzde 25’inin yer aldığı ABD’de, uzun hapis cezalarına karşı çıkma konusunda halk son birkaç yılda büyük ölçüde bilinçlendi. Mahkumların çoğunluğunun siyahi ya da Latin Amerika kökenli olmasının gözetim politikalarının ırkçı karakterini açık bir şekilde ortaya koyması bunda büyük rol oynadı. Protestolar, münazaralar, mektup yazıp iletme eylemleri düzenlenirken, halkta genel bir öfke oluşurken, en muhafazakar siyasi aktörler bile reform çağrısı yapma gereği duydu.

Hem seçilmiş hem de kapitalistler tarafından desteklenmiş olan ABD iktidarının temel politikası, bir yandan halkın öfkesini bastırmak için yeni reformlar üretmeye çalışırken diğer yandan tüm bu pisliği diğer ülkelerin huzurunda reddetmek gibi gözüküyor. Ancak sorun, genel politikalarından kaynaklanıyor.

1970’lerde dünya kapitalizminde dengeleri yerinden oynatan büyük krizlerin sonucunda ABD, tartışmalardan baskın çıkan sosyal demokrasi kavramı arayışından uzaklaştı. Onun yerine, emek örgütlerine ve sosyal haklara doğrudan saldırılarda bulunarak yoksulları disiplin altına alma arayışına girdi. Toplu mahkumiyetler bunun bir aracı oldu.  Hapishaneler bu devletin “istenmeyen” şahısları doldurdukları depolar haline geldi.

Günümüzde ABD’deki sermaye sınıfı, işçi sınıfının yaşam standartlarını daha da düşürmeye ve hatta sosyal haklarını en aza indirmeye teşebbüs ediyor. Diğer bir deyişle, kapitalistler kârlarını artırmak için saldırmaya devam ediyor; zayıf emek hareketiyle ve küçük kabul edilebilecek komünist hareket ile uzlaşma sağlama tavrını sürdürüyor.

ABD, halk kitlelerini disiplin altına almak için en kullanışlı mekanizmalardan biri olarak gördüğü cezaevi sistemini ortadan kaldırmıyor. Özellikle de dışlanmış kesimlerin son derece sahici öfkesiyle başa çıkmaya çalışıyorken, bunu neden yapmıyor?

Henüz bir cevapları yok. Bu sebeple cezaevi reformu ülke çapında çok istikrarsız. Kapitalist düşünce kuruluşları ve yetkililer her gün yeni bir çözüm ortaya atıyorlar, ancak bunların hiçbiri doğrudan suçun kökenine inmiyor. İşçi sınıfının yaşam standartlarında 35 yıldır yaşanan gerileme yalnızca birçok şeyden mahrum kalınmasına yol açmadı, bir de çok sayıda siyahi yoksulun yönelmek zorunda kaldığı bir kara borsa ve enformel piyasa yarattı. Bu nüfusun kapitalist ekonominin içine tekrar çekilebilmeleri amacını güden planlar -düzgün ücretler ve emekli aylıkları vermek gibi-  olmadığı için denklemin değişmesi pek muhtemel değil.

Adaletsiz koşulları, işçi düşmanı ve ırkçı karakteri ile cezaevleri sorunu, çözümünün yalnızca biz devrimcilerin elinde olabileceği alanlardan biri olarak önümüzde duruyor.