Nice yıllara soL...

Kaan Arslanoğlu arkadaşım mızıkmış, demiş ki bana, “bıktım sokaktan, ben oynamıyorum”.

Çocuk yaştan beri, diyor, parti dedin, sokak dedin, aha yaş geldi kemale erdi, bir arpa boyu yol gidemedik, hâlâ aynı teranedesin, yeni yetme solcu heyecanıyla. Halbuki diyor, politbüro lafları etmeyi bırakmalı, sıkı örgüt demekten, eylemci gençliğe abartılı güzelleme yapmaktan vazgeçmelisin.

Niye bana çemkirdiğini de artık yaşını başını almışlıkla, deneyimle açıklıyor. Bir ümit okuyor, ama akıllanmadığımı görünce kızıyormuş.
Ben de “aklım sıra akıl vermeye” kalktığımdan tedirgindim halbuki, sinameki moruk edalı itidalden bahsedip dururken sokaktakilere. İyi, öyle algılanmamış demek.

Yazısının bundan sonrası, “kitleselleşmek için yapılması gerekenler” ki, AKP’nin tabanına seslenmek, CHP’yi kullanmak filan, siyaset teorisine girer işin orası, hem çok anlamam, hem uzar şimdi. Ben tatlı tatlı bana takıldığı noktada kalayım.

Bunları bir basamakta yazıyorum. Bir sahanlığa çıkan merdivenin bir basamağında. Tuşlara bastığım zaman itibariyle, dünya, doğduğum günden bu yana güneşin çevresinde attığı acımasız turun birini daha tamamladı. Kendimi durdursam da, bunu durduramıyorum maalesef ve hiç kabahatim yok yere, Kaan diyor ki, “yaşlandın, akıllan”. Şu halimi görse, kim bilir ne der.

Evet, doğum günümde, yani bir kez daha yaşlandığım günde yazıyorum bunları ama, siz ertesi gün okuduğunuzda, bu yazıda emeği geçen birinin doğum günü olacak. Bir gün arayla, ama yıllar olarak nereden baksan iki kuşak farkla doğmuşuz. Asena, bu yazıyı tashihten geçirecek aynı basamakta, yanımda oturarak. “Olmuş mu” diyeceğim.

Geçenlerde, bu basamakta, bir de Yalçın Cerit oturuyordu, iyi mi. Doktora görünmek için gelmiş, buraya uğramış, boş durmamak için almış eline bir sayfa, o da tashih yapıyor.

Şöyle bir baktım. İçeride masada, sandalyede de değil, sokak çocuklarının önümüzde bağırış çağırış oynadığı yerde, arada toplarına karışarak, bir basamakta dizilmiş kuşaklara...

Yalçın Abi’nin arkasına doğru baksam, insanlık tarihinden başlayan, 170 yıl öncesine uğrayan, bu topraklarda 94 yılı bulan bir geçmiş, Asena’nın önüne doğru baksam, yıllarca gelecek göreceğim...

Bir arpa boyu yol gidemediyse komünistler, bu ne peki? En yaşlı partinin, en genç kadroyu barındırması? Bu bayrak yarışında, kulvarın hiç boş kalmamışlığı, hep sizden alacak bir elin uzanmışlığı?

Varsayalım, çok daha önceden büyüdük, akıllandık, ülen bu iş böyle olmuyor, azıcık genel eğilime bel bükelim de, kitleden nasiplenelim dedik. Biraz dinden dem vurduk, biraz milletten, biraz sınıf uzlaşmasından, biraz katakulli filan. Merdiven basamağından, camlı odalara geçtik.
Geçmiş ve gelecek kuşaklarımız, neyi temsil edecekti?

Biraz ucuz işler yapıp piyasa kapalım, popüler olalım, sonra o kitleyi... Yok öyle bir dünya. Her seslendiğiniz yerde, bir de toplum inşa edersiniz. Önce şununla yaklaşalım dediğiniz ve biçimlendirdiğiniz kitleyle, asla “sonra da şuraya evriltiriz” aşamasına gelemezsiniz.

Onu bırakalım başkaları yapsın. Sonra geldikleri noktaya bakalım. Siyasetin teoriyi yemesi neymiş, oynanan kitle ve girilen siyasal konumlanma nereye evriltirmiş, oradan görelim.

Bunca zulümden geçip gelen, yok edilmeye çalışılmış bir gelenek, dimdik ayakta dediğimizde, toy solcu sloganı mı atmış oluyoruz, bir gerçeği mi dile getiriyoruz, bilemem. O boyun eğmeyiş ve kuşaklar boyu aktarılmış kavgadır, bugün iyiden ve güzelden yana olan ne varsa yaşatan dersek, heyecana mı seslenmiş oluruz, akıla mı, bilemem. Onur ve vicdan olup kötülüğü korkutan tek şey biziz desek, haddimizi mi aşarız, yaşananları mı açıklarız, bilemem.

Sokak, sürekli bir eylem heyecanı değil, “ıslah edilememek”tir. Sokağa akıl katarsınız, çember öyle çevrilmez dersiniz, ama “hadi eve girin artık geç oldu” teyzesi amcası olmazsınız. Sokak, geçen Ender’in yazdığı, “akıllı deli”lerce yaşatılır ki, kaytanlı topaç tekniği unutulmasın, mekanik kurmalısına yenilmesin.

Siz göremediğinize hayıflansanız da, görüleceğini bilerek güzel bir dünyanın, gözü açık gitmemektir sokak biraz da, o yüzden, umursamaz, fark bile etmezsiniz yaşlandığınızı. Ben eskiden sağ açıktım deyip çocukların topuna hamle ettiğinizde yaşadığınız kepazelik hariç! Bedenin beyinle dalga geçtiği anlar onlar...

Bir arpa boyu yol alamadık... Sağlık olsun, ama neysek o kalalım yahu, neysek onu yansıtalım, aktaralım.

Neyse, çok karıştı mesele, vazgeçip tatlı tatlı gidelim.

Şimdi Asena’nınkinde sorun yok da, benim yaşıma dikilecek mumları alacak bir pasta Guiness’i zorlar. O yüzden sembolik tek mum!

Ama reel yaşı simgeleyen tek mumlu bir pasta daha gelecek masaya, iki gün sonra.

O muma, hepimiz, geçmiş gelecek kuşaklar, aynı dileği tutmuş olarak üfleyeceğiz.

soL, ilk yaşını almış olacak. Bir yıldır sizinle buluşan bu gazete, yüzlerce yaş gördü aslında.

Önündeki sahanlıktan bir gazete binasına girdiğiniz basamakta kuşakları oturtan neyse, bu gazeteyi çıkartan da odur çünkü. Adıyla sanıyla sosyalizm mücadelesi. İki tutam şundan, üç ölçek bundan katmadan. Sek!

Ben yaşlanmışım! Belki pastanın iki mumlusunu göremem, nefesim olmaz aralarında. Dert mi yani? soL bir yaşında daha ve sokakta!

Nice yıllara soL! Dileğini paylaşıp mumunu üfleyenler çok olsun! Sokakta terlersen, sırtına havlu koyacaklar eksilmesin...