Gerçeğe Küskün İdeal

Sokrates, Menon'un hizmetk&acircrlarından birini &ccedilağırtır ve &quotS&oumlyle yavrum,&quot der, &quotşu d&oumlrt kenarlı şeklin kare olduğunu biliyor musun?&quot Bi&ccedilare k&oumlle nereden bilsin, verdiği &quotEvet&quot yanıtıyla, &quotd&oumlrtgenin ikileştirilmesi&quot olarak tanımlanan g&uuml&ccedil bir geometri problemini &ccedil&oumlzmeye doğru yola &ccedilıkacağını...

Bu, Platon'un anamnesis (anımsama) ya da r&eacuteminiscence (belirsiz anımsayış) teorisinin, yani &quotPlatoncu bilgi teorisi&quotnin temelinin atılışıdır. K&oumlle, adım adım, kendisine sorulanlara verdiği basit mantıksal &ccedilıkarım yanıtlarıyla problemi &ccedil&oumlzer. Bu nasıl m&uumlmk&uumln olmuştur?

Platon'un, belki kendisinden de &uumlnl&uuml &quotidealar kuramı&quotna g&oumlre, i&ccedilinde yaşadığımız nesnel d&uumlnya, duyularla algılanamayan ruhlar/idea/form d&uumlnyasının bir yansıması, bir &quoteksik/g&oumllge&quot kopyasıdır. Her insanda, idealar d&uumlnyasında gezindiği zamanlardan kalma, &quothen&uumlz bir ruh&quotken edindiği bilgiler mevcuttur, fakat maddi d&uumlnyada bu bilgilerin &uumlzeri &oumlrt&uumllm&uumlşt&uumlr. Ve, akıl y&uumlr&uumltme, &oumlğrenme dediğimiz şey de, daha &oumlnceden sahip olunan bu bilgileri anımsamaktan başka bir şey değildir. Platon/Sokrates'in yaptığı da, k&oumllenin &quothen&uumlz bir ruh&quotken &oumlğrendiği şeyleri anımsamasına, sorularıyla yardımcı olmaktan ibarettir.

Marangozun yaptığı masa, Platon'a g&oumlre, masayı masa yapan ideal formu, başka bir deyişle &quotmasa ideasını&quot, yani tahtadan ya da başka bir maddeden, bacaklar ya da herhangi bir y&uumlkselti &uumlzerine oturtulmuş bir tabla bi&ccediliminin ya da bu bi&ccedilimin zihinsel &ccedilağrışımının &oumltesinde kalan &quotmasa kavramı &oumlz&uuml&quotn&uuml bi&ccedilimde taklit etmek, ona benzetmeye &ccedilalışmak &ccedilabasıdır. Ama, hi&ccedilbir zaman, o masa ideasının yerini tutamayacak, en fazla, algılanabilir cisim olarak ona yaklaşacaktır. Burada, zihin jimnastiği ama&ccedillı bir &quotanlatılan forma uygun olan, ama, masa olmayan şeylerin m&uumlmk&uumlnl&uumlğ&uuml&quot t&uumlr&uumlnden &quotderinlere&quot dalmanın anlamı yok tabii.

Platon'un masa ideasına &quotteori&quot, marangozun yaptığı masaya da &quotpratik&quot, ya da nesnel şartların belirleyiciliği diyelim ve bunu somut tarihimize uygulayalım mı? O zaman, ş&oumlyle bir şey olur:

İnsanların değil, yalnızca eşyaların y&oumlnetildiği b&uumly&uumlk uyum d&uumlnyası: bir ideal! Nesnel d&uumlnyada, bu ideale ulaşmayı hedefleyebilir, onu ger&ccedilekleştirmeye &ccedilalışabiliriz. Ama, pratik dediğimiz bu s&uumlre&ccedil, hi&ccedilbir zaman, idealin &quotsaf&quot haline tıpatıp uymaz. Bir t&uumlr Hegelci yabancılaşma! Fikir, fikir olarak yaşamını s&uumlrd&uumlr&uumlrken, sınırsız bir alanda dizginsizce at koşturabilir. M&uumlkemmelliğin, sorunsuzluğun tasarımlanması hem m&uumlmk&uumlnd&uumlr, hem de, aksayan y&oumlnler &oumlnemsizdir, zihin d&uumlnyasında gelişmenin sonu yoktur. Ama, fikir kendini somut d&uumlnyaya, nesneler d&uumlnyasına sı&ccedilrattığı anda, kendi maddi suretine dışarıdan bakarken, yabancılaşması ka&ccedilınılmazdır. O somut olan, zihinsel olanın dışında bir şeydir artık. Zihninizde s&uumlrekli geliştirebileceğiniz halde, ger&ccedilekliğe d&oumln&uumlşm&uumlş olanı r&oumltuşlamak, pek o kadar kolay olmayacaktır artık. Bir sanat&ccedilının, kafasında kurguladıklarını pelik&uumlle, k&acircğıda, sahneye, tuvale aktardıktan sonra, karşıdan bakıp, &quottasarladığım, &ccedilok daha g&uumlzeldi hayal ettiğimin ancak bir kısmını ger&ccedilekleştirebilmişim&quot demesi gibi. Zihinsel malzeme, somut malzeme gibi engeller dikmez ki insanın &oumln&uumlne. Bir t&uumlr Hegelci yabancılaşma demiştik. Tasarının, tasarlayan ve ger&ccedilekleştiren eliyle, kendi cisimleşmiş halini yadsımasıyla biten bir s&uumlre&ccedil ya da...

Bu noktadan sonra, &quottasarı&quot s&oumlzc&uumlğ&uumln&uuml de, &quot&oumlzlem&quotle, &quotdilek&quotle değiştirmek gerekiyor, şimdiye kadar s&oumlylediklerimizden, bir aydın tipinin eleştirisine ge&ccedileceksek. &Oumlyle ya, tasarlamak, hayata ge&ccedilirmeyi i&ccedileren, realize etmeye y&oumlnelik bir başlangı&ccedil evresidir. Oysa, bir d&oumlnem, geniş bir aydın &ccedilevrenin tasarısı olan b&uumly&uumlk uyum d&uumlnyası, ger&ccedilekleşenin ka&ccedilınılmaz doğum lekeleri nedeniyle, yadsınmış ve temennilerde yaşar hale gelmiş durumda. &Oumlyle bir d&uumlnyanın d&uumlş&uumln&uuml kurmak, ya da, kendi mikro evreninde, &quothi&ccedil kimse duymadan&quot yaşamakla yetinilir oldu. Ş&oumlyle de s&oumlylenebilir: Zihin, somutu yadsıdı. D&uumlş&uumlnce, eylemi arzu, hayatı tanımazdan geldi...

Platon, bilgi teorisinin eksenine, idea'yı oturtuyordu. Kendiliğini maddi d&uumlnyada yaşaması olanaksız bir tinsel olguydu, &oumll&uumlml&uumllerin ancak anımsayarak, benzerlerini &uumlreterek temas edebilecekleri şeyler &acirclemi... Bu idealizmin doruğunda bile, &quottaklidini, benzerini&quot olsun ger&ccedilekleştirmeye a&ccedilık kapı bulunduğunun altını &ccedilizmekte fayda var.

Mekanik ya da kaba materyalizm, zıt bir kutup olarak, bilincin, d&uumlş&uumlncenin &oumlzerklik alanını ortadan kaldırmaya y&oumlnelik sığlığıyla, en az idealizm kadar, hayatı a&ccedilıklamaya ve değiştirmeye pranga vurabilmişti. Bunun siyasete yansıması, pratiğin teoriyi besleyen ve &oumln&uumln&uuml a&ccedilan bir nitelik taşımasının &uumlzerinden atlayarak, teoriyi gereksiz malzeme deposuna kaldırıp atmanın gerek&ccedilesine d&oumln&uumlşt&uumlr&uumllmesi oldu. Bu da, konumuz a&ccedilısından, ideallere, hedeflenenlere, tasarlananlara veda edebilmenin, ger&ccedilekleşmiş olan &oumln&uumlnde diz &ccedil&oumlkerek, reel politikerliğe yuvarlanmanın, hayatı kabullenmenin malzemesini sundu...

İşte bir sarka&ccedil... Dalgalar halinde gidip gidip geliyor aydınlar, h&acircl&acirc &quot&uuml&ccedil&uumlnc&uuml halin imk&acircnsızlığı&quotnı kanıtlarcasına... Ama bir sarka&ccedil, her iki uca sallansa da, o salınım, sarkacın bir merkezde sabitlenmiş halde hareket ettiği ve durduğunda, o merkezin hizasında kalacağı ger&ccedileğini degiştirmez. Nedir o merkez nokta? İdealar d&uumlnyasının tasarılarını doğası gereği zihinde yaşatmak, &oumlte yandan, o tasarıların &ccedilok uzağındaki, var olan ger&ccedilekliği kabullenmek...

Bilimsel sosyalizm, başka bir deyişle, praksis felsefesi, tasarlamanın, o insanı insan yapan, diğer canlılardan ayıran en &oumlnemli &oumlzelliğin, pratikle ayrılmaz bir b&uumlt&uumln oluşturmasıdır. İsterseniz, praksis kelimesini, inat kelimesiyle değiştirin, tam karşıladığını g&oumlreceksiniz. İnat: K&uumlsmemek, geri &ccedilekilmemek, bıkmamak, realiteyi kabullenmemek... Praksis, d&uumlş&uumlncenin, &oumlzlemin, yaşanılan somutluk kılınması felsefesidir. Yaşanılan somutluğun da, yeniden ve yeniden analizi, değiştirilmesi, tasarlanana her seferinde biraz daha yaklaştırılması i&ccedilin teori &uumlretmenin felsefesidir.

Bu basit ger&ccedilekleri bir kez daha yazmak neden gerekti diye sorulabilir haklı olarak. Andre Malraux'ya ayıp olmasın diye neden olacak... &quotFikirler, d&uumlş&uumlnmek i&ccedilin değil, yaşamak i&ccedilindir...&quot Marx da, &quotfelsefenin d&uumlnyalılaşması&quotnı, teorinin ayaklarını yere basmasını koşul olarak ileri s&uumlrm&uumlşt&uuml... Neyin koşulu? &quotD&uumlnyanın felsefeleşmesi&quotnin, hayatın arzu ettiğimiz y&oumlnde değişmesinin...

Bebek, doğum lekeleriyle gelmeseydi, sorun olmayacaktı... Ama bu, doğaya aykırı. B&uumly&uumlk uyum d&uumlnyasına bir &ccedilırpıda ulaşılsaydı, sorun olmayacaktı... Ama bu, hayata aykırı.

Platon, Marx'a galebe &ccedilalmış durumda kimi aydınlar nezdinde: İnsanlar d&uumlnyası, idealar d&uumlnyasına hi&ccedilbir zaman ulaşamayacak. İdealizmle bağlarını kopardığı savındaki aydınların, buna somut, d&uumlnyev&icirc bir gerek&ccedile de bulması gerekiyordu tabii. O da a&ccedilıktı: İktidar... Hi&ccedilbir iktidarı i&ccedilermeyen, insanların y&oumlnetilmediği bir evren tasarımının uygulanması, ka&ccedilınılmaz bir iktidar s&uumlreci yaşanmasıyla m&uumlmk&uumlnse, daha başlangı&ccedilta ideallere ters d&uumlş&uumll&uumlyor demekti ve buna ortak olunamazdı... Pratik, teoriyi ger&ccedilek, d&uumlş&uuml kirletiyordu...

Praksis, tertemiz ideallere kir sı&ccedilramasını g&oumlze almaktır. Kulağa g&oumlze hi&ccedil hoş gelmese de, bir yığın olumsuz &ccedilağrışım i&ccedilerse de, &oumlzlenen d&uumlnya, yaşanan d&uumlnyada kuruluyor ne yazık ki... B&uumly&uumlk uyum d&uumlnyası, seralarda yetiştirilemiyor, steril ortamlarda saklanamıyor. B&oumlyle bir &ccedilaba, ne kadar iyi niyet i&ccedilerirse i&ccedilersin, değiştirme eylemiyle vedalaşıyor. Platon, g&uumll&uumlms&uumlyor... Muhtemelen, vur deyince &oumlld&uumlr&uumllmesine g&uumll&uumlms&uumlyor...

Bir &oumlneridir ne de olsa. Dikkate alınabilir. Zamandan ve mek&acircndan azade, &oumlzenle pamuklara sarılmış bir tasarım, kişisel d&uumlnyalarda yaşatılabilir. G&uumlndelik hayat akışında, tasarımına uygun davranış motifleri sergileyen aydın, yery&uumlz&uuml k&oumlt&uumll&uumlklerine ortak olmaktan arınabilir...

Ama ah o praksis... Ah o &quotd&uumlnyanın felsefeleşmesi&quot inadı... Ah o kurulu d&uumlzenle uyumsuz aydın bireylerle yetinmeyen, ille de &quotb&uumly&uumlk uyum d&uumlnyası&quot diye tutturan k&uumlstah... Durup durup, &quoti&ccedilinde yaşayıp gittiğin hayata bak! onun insanlara &ccedilektirdiklerine, durmadan kirletişine bak!&quot diyen &ccediluvaldız...

Nasıldı o &ccedilocuk&ccedila tez? Elmayı değiştirmeden tanıyamamakla ilgili olan hani... Koca bir diş almadan, tadını, aromasını algılayamaz mıydık? Aklımızda b&oumlyle kalmış. Elma zedelenmesin diye, laboratuvar testleriyle yetinmek m&uumlmk&uumlnken, niye bunu yaparız ki? Ah o praksis... Kurulu d&uumlzeni tepetaklak etmenin, iktidar olmaktan iktidarın, siyasal &oumlrg&uumltlenmelerden ge&ccediltiğini geveleyip duruyor beynimizde... Bunu aşmanın, ge&ccedilersiz kılmanın bir yolu olmalı &oumlyle bir yol olmalı ki ama bu, kurulu d&uumlzenin de, kir sa&ccedilan hayatın da, Platon'un da y&uumlz&uumlndeki g&uumll&uumlc&uumlk donmalı... Var mı ki?