DİSK umuttur

Tam 47 yıl önce bugün 13 Şubat 1967’de, Türkiye işçi sınıfının sendikal alandaki atılımlarından belki de en önemlisi yaşandı. Türk-İş’ten ayrılan bir grup sendikacı Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu, DİSK’i kurdu.

DİSK varlığını Türk-İş’in taşıdığı uzlaşmacı sendikal anlayışın reddi üzerine kurdu.

Sermayeden, sermayenin temsilcilerinden ve devletten bağımsız sendikacılık…

İşçi sınıfının DİSK’le elde ettiği en büyük kazanım, işte bu anlayıştır. DİSK’in kuruluşu patronların işçi hareketini kontrol altına alma çabasını boşa çıkarmıştır.

Bu nedenle Türkiye işçi sınıfının 1967 yılındaki bu çıkışı büyük bir kopuşu temsil etmektedir.

DİSK’in kurucu kadroları, kesintili ve zorlu tarihine rağmen TKP’nin 1960’ların sonlarına devrolan kadrolarıdır. 1960’ların başında işçi sınıfının bir başka atılımı olan Birinci TİP’i kuran sendikacılarıdır. Ve elbette onlarca fabrikada, atölyede ve işlikte işçilere önderlik eden öncü işçilerdir.

Bu nedenle DİSK, Türkiye sosyalist hareketinin işçi sınıfı içindeki birikiminin yarattığı sürekliliktir aynı zamanda.

DİSK değerlidir.

Bugün sendikal hareketin içinde bulunduğu durum dikkate alındığında bu değer daha iyi anlaşılır.

İşçilerin yıllarca “sarı” sıfatıyla tanımladığı sendikalar, 11 yıllık AKP iktidarında yandaş sendika haline geldi. AKP, sendikaları teslim aldı. Yandaş sendikalar, hükümetin tam kontrolünde ve patronların taşeron örgütleri gibi çalıştı.

Bu çok büyük bir kuşatmadır. Bu nedenle DİSK’in kuruluşundaki sendikal anlayış, değerli olduğu kadar günün acil ihtiyacıdır.

DİSK işyeri örgütlenmesidir. DİSK işçilerin, onları patronlara karşı güçlü kılan fabrikalardaki “örgütlü” varlığıdır. Bugünün ihtiyacı tam da budur.
DİSK, işinin işyerindeki sorunlarının kaynağını sorgulamasıdır. Bugünün ihtiyacı sınıf bilincinin yükselmesidir.

DİSK, işyerinde “örgütlü” olan işçinin düşünce evreninin, işyeri sınırları dışına çıkmasıdır. Bugünün ihtiyacı işçi sınıfının ufkunun genişlemesidir.

DİSK, işçi sınıfının örgütlü kitle eylemi geleneğidir. 15-16 Haziran direnişinden fabrika işgallerine, 1 Mayıs kutlamalarından kitlesel grevlere, işçilerin sermaye sınıfı karşısındaki somut varlığıdır. Günün ihtiyacı işçi sınıfının, sınıf kimliğiyle sahneye çıkmasıdır.

Peki bugünün DİSK’i bu değerleri taşımıyor mu?

DİSK’in genel başkan yardımcılığından Meclis’e sıçrayıp, büyük yolsuzluklarla Oleyis’i Hak-İş’e götürenler bu değerleri elbette taşımadı. Ülkede milyonlar hükümete karşı sokakları doldurduğunda, Lastik-İş Sendikası’nın bayrağını hükümete destek için yapılan Rabia eylemlerinde dalgalandıranların bu değerleri taşıdığı söylenebilir mi?

Bunlar sadece DİSK’in “tarihteki arızaları” olarak kayda geçecek. Başka hiçbir değeri bulunmuyor.

DİSK bugün hala işçi sınıfının biricik örgütü olma vasfını koruyor. Ama miras gittikçe tükeniyor. DİSK’in yaşadığı sıkışma bu mirasın yeniden ve yeniden pratikte örgütlenememesindedir.

1960’ların sonundaki “bağımsız” kopuştan, 1970’lerin ortalarındaki sınıf ve kitle sendikacılığına uzanan anlayış ve pratik…

DİSK üye sayısını arttırmak, yeni sektörlerde tamamen örgütsüz işçilerin adresi olmak, bir kez daha güçlü bir şekilde işyerlerindeki örgütlülüğe yaslanmak için bu anlayışı terk etmeden yenilenmek zorundadır.

Çünkü DİSK umuttur.