Enflasyon artışıyla baş edemeyen ücret artışları, kitlesel tensikatlar yaşanmadığı sürece örgütsüz emekçi kitlelerin sabır çıtasını zorlasa da eşiği aşmayı engelliyor.

Nebati’den Şimşek’e patronların gözünde hiç sönmeyen ışıltı

Patronların gözündeki ışıltıyı gözümüze sokan kişi, bir önceki Hazine Maliye Bakanı Nurettin Nebati’dir.

Göreve gelir gelmez rabbine şükür, Erdoğan’a minnet tiviti atmış, sonra soluğu işin esas sahiplerinin kapısında, yani patron örgütlerinde almıştı. Adına “Yeni Ekonomik Model” denilen ve kimi sermaye çevreleri tarafından kuşkuyla yaklaşılan programın aslında onlara ne kadar çok kazandıracağını anlatmak için yurt içinde ve dışında tura çıktı.

Önce TÜSİAD’a gitti. Peşinden MÜİSAD’a. Ardından tüm önemli sanayi ve finans şirketlerinin üst düzey yöneticilerini Dolmabahçe Sarayı’nda ağırladı. Bu toplantıları “gözlerinde parıltıyla ayrıldılar” diye anlattı. Işığı ilk orada gördü.

Sonra İngiltere’ye gitti, yatırımcılarla buluştu. Işığı orada da gördü. Gördüğünü “gözlerden anlıyorsunuz, gözler gerçekten önemli” diye canlı yayında halkımızla paylaştı. Hazine'nin başındaki adam ayaklarına kadar gelmiş, memleketin malını mülkünü önlerine sermiş, teşvikler imtiyazlar o biçim, karşısındakiler göz mü süzecekti?

“Nebati'ninki de cıvıklık” diye düşünenler olmuştur mutlaka. Gözler, ışıltılar falan…  Oysa kendisinden iki önceki bakan Damat Berat’ın performansı düşünüldüğünde, Nebati devlet adamından bile sayılabilirdi. Öteki daha çok yurt dışında eğitimini tamamlayıp babasının fabrikasına genel müdür olarak gelen ailenin küçük şımarık çocuğu gibiydi.

Yine de patronlar Nebati’den pek hazzetmediler. Ama bunun nedeni Nebati’nin cıvıklığından çok, patronlara istif istif kazandıracak olmasını ay sonunu getirmek için kırk takla atan milyonlarca emekçinin gözüne sokmasıdır.

Nitekim Dolmabahçe’ye davet edilenler de İngiltere’de ziyaret edilenler de Nebati’nin görevde kaldığı bir buçuk yılda öyle böyle kazanmadılar. Şirket bilançoları muhteşem oldu, her çeyrek bir önceki çeyreğin kâr rekorunu kırdı. Bu arada emekçi halkımıza da seçim kaybettirmeyecek kadar kırıntılar dağıtıldı.

Nebatili dönemde olan bitenin çok daha fazlasını birkaç hafta önce Fatih Yaşlı yazdı. Memleket böylesini de gördü diye tarihe not düşülmüş oldu.

Zenginin keyif, yoksulun şükürle geçirdiği bu dönemin sonunda devletin kasası boşaldı. Merkez Bankası’nda döviz eksiye düştü. Hazine borca battı, bütçe dağıldı.

Sonra seçim bitti, Nebati gitti. Hazine'nin başına Mehmet Şimşek oturdu. Devir teslim töreninde “Türkiye'nin rasyonel bir zemine dönme dışında seçeneği kalmamıştır” diye konuştu.  Nebati yalnızca “oh be” diyebildi.

Şimşek de geleneği bozmadı ve hemen patronları turlamaya başladı. Önce ihracatçılara gitti. Sonra yine TÜSİAD’a. İçerideki turu bitince Birleşik Arap Emirliği’ne.

Şimşek bu turlardan sonra Nebati gibi patronların gözlerindeki ışıltıdan bahsetmedi. Çünkü ona gerek kalmadı, ışığı patronların kendisi anlattı. TİM başkanı “çok heyecanlıyız” dedi. TÜSİAD YİK başkanı programın istikrara katkı sağlayacağına duyduğu güvenin altını çizdi. Amerikan ve AB tekelleri hem Hazine'nin hem MB’nin başına “kendilerinden” birileri geldiği için zaten çok keyifli olduklarını hiç saklamadı. Bir de Arap sermayesi var ki onlar da Şimşek’in son ziyaretinde Varlık Fonu şirketleri için kendilerine yapılan teklifle avuçlarını ovuşturuyor olmalı.

Sonra hızla “ekonominin rasyonel zemine dönüşü” için adımlar atıldı.

Önce Merkez Bankası’nın başına Amerika’dan ithal başkan getirildi. Şimşekle güzel takım oldular. Batılı finans merkezlerine yarandılar.

Kademeli faiz artışına geçildi. Yeni ekonomi yönetiminde yapılan ilk PPK toplantısında, politika faizi 8,5’tan 15’e çıkarıldı. Ama faiz artışı kuru frenlemediği gibi fırlamasına neden oldu. Artışa yüzde 20 ile başlanacağını düşününler biraz hayal kırıklığı yaşasa da hem döviz kurunun hem piyasada yüzde 40'a dayanmış mevduat faizinin yükselmeye devam etmesinden ceplerini doldurmayı ihmal etmediler.

Nebatili dönemin “irrasyonel” uygulaması diye eleştirilen ama döviz mevduatı sahiplerine deli kazandıran KKM’nin (kur korumalı mevduat) devam etmesine karar verildi. Kurun yükselişini kontrol altında tutmak için uydurulan fakat döviz yükselse de düşse de parası olana para basan böyle bir enstrümana daha önce pek rastlanmamıştı. Buradaki vurgunun büyüklüğünü anlamak için KKM’nin uygulama konduğu günden bu yana geçen 17 ayda bütçeden ödenen tutarın 100 milyar liraya yakın olduğunu, seçimden hemen sonra fırlayan kur nedeniyle sadece bu ay ödenecek paranın 70 milyar liranın üstünde olacağının tahmin edildiğini belirtelim.

Tabi tüm bunlar için para lazım. Şimşek’in bu konudaki en hızlı çözümünün elde avuçta ne kaldıysa satmak olduğu kısa sürede anlaşıldı.  Şu sıralar Arap sermayesi Türkiye ekonomisinin rasyonelleşme adımları çerçevesinde Şimşek’in Varlık Fonu şirketleri için kendilerine yaptığı teklifle avuçlarını ovuşturuyor olmalı.

Şimşek’in rasyonel ekonomisindeki ücretler hesabına gelince…

Temmuz ayı asgari ücreti, döviz kurunu yükselten PPK’nin faiz artışı kararından sadece birkaç gün önce belirlendi. Böylece ihracatçı için asgari ücret iki günde Avrupa’nın en düşük düzeyine çekilmiş oldu. Üstelik kur kasmadan yükselişini sürdürecek. Bu sayede işçilik maliyetinin yıl sonuna kadar sürekli düşmesi patronlar için güvence altına alınmış oldu.

Önümüzdeki yerel seçimler bu planı ne kadar bozar bilemiyoruz fakat iktidarın öncekinden edindiği tecrübe, işçi, memur ve emekli ücretlerine yapılan artışların treni sallamayı mümkün kıldığı. Enflasyon artışıyla baş edemeyen ücret artışları, kitlesel tensikatlar yaşanmadığı sürece örgütsüz emekçi kitlelerin sabır çıtasını zorlasa da eşiği aşmayı engelliyor. Şöyle de söyleyebiliriz, rasyonel ekonomik zeminin bir çıktısı da “öldürmeyip süründüren gelir düzeyi” olacak.

Fakat…

Son asgari ücret belirlendikten sonra TİSK başkanı “şimdi çalışma yaşamının diğer sorunlarına odaklanmalıyız” demişti. TİSK ve TÜSİAD başta olmak üzere patron örgütlerinin yaptığı listenin başında kıdem tazminatının tasfiyesi ve esnek çalışma olduğu gizli bilgi değil. Seçimi bekleyecekler mi bilemiyoruz, ama sermaye sınıfının “rasyonellik anlayışı” kıdem tazminatsız ve işçiyi koruyan her türlü kuralın esnetildiği bir çalışma yaşamı arzusu anlamına geliyor.   

Bu listeye bir süredir yeniden bölgesel asgari ücret eklendi. Özellikle tekstil patronları Anadolu kentlerinde işçileri asgari ücret altındaki ücretlerle çalıştırabilmeyi yasal zemine kavuşturmak istiyor.

Ekonominin rasyonel zemine dönmesinden işçi sınıfının payına düşenler de bunlar oluyor.

Ne demişti TÜSİAD?

“Genel kabul görmüş iktisat bilimi kurallarına hızla dönülmeli!”

Buyurun.

Dönüyorlar işte.

Şimşek’in rasyonel ekonomi programından Nascı Erdoğan madara oluyor diye kıs kıs keyiflenenlere duyurulur.