'Temsil ettiğin sınıfı seveceksin! Erdoğan da öyle. Zengini seviyor, onu temsil ediyor ve temsil ettiği sınıfın çıkarı için çalışıyor.'

Patrona kâr patlaması, memura zam yerine sosyal yardım

Kimin ne kadar kazandığına dair “resmi” sonuç niteliği taşıyan İSO birinci ve ikinci 500 şirket listesi Eylül ayında açıklanacak. “Gayrı resmi” sonuçları bilme şansımız yok. Onların şirket ortaklarının banka hesaplarında, tapularında ya da dünyanın dört bir tarafındaki yatırım araçlarında, kendilerine ve ailelerine kazandırmaya devam ettiğini tahmin edebiliriz.

Biz şimdilik kamuoyuna açıklananlarla yetinmek durumundayız.

O bile yeterince göz kamaştırıcı.

ISO’dan önce Amerikan Fortune dergisinin 500 şirket Türkiye listesi geldi. Böylece ülkede süren büyük pahalılık ve yoksullaşma dalgasına rağmen patronların durmaksınız nasıl semirdiklerini Eylül ayını beklemeden görmüş olduk.

Özet olsun…

Türkiye’de Fortune 500-TR sıralaması 16 yıldır yapılıyor. Son sonuçlar, tüm zamanların zirvesi.

Net satışlardaki bir önceki yıla göre artış %149. Bunun bir rekor olduğunu söylüyorlar.

Bu artış yaklaşık 8 trilyon lira net satış geliri demek. Sıkı para.

Bu parayı yılın üretici fiyat endeksinden arındırdığınızda %26 reel artışa takabül ediyor ki bu da muazzam bir oran.

İhracatta da durum benzer nitelikte. Kabaca 129 milyar dolar. Türkiye’nin toplam ihracatının neredeyse yüzde 40’ını kapatıyor. Tekelleşme diyoruz.

Ve net kâr pozisyonu. 500’ün 466’sı kâr açıklamış. Kaybeden yok denecek kadar az. Kazananlar ise önceki yıl 158 milyar lira olan kârlarını 545 milyar liraya uçurmuş. İki buçuk katından fazla.

Türkiye’nin en büyük 500 şirketinde, “üretiyor, değer yaratıyor, istihdam sağlıyoruz” diye ülke kaynaklarının üstüne çökmüş, her gün servetine servet katan ve sayıları birkaç yüzü geçmeyen aile….

Bu da özetin özeti olsun…

***

Fortune 500-TR listesinden bir gün sonra merakla beklenen Haziran ayı enflasyon rakamları açıklandı. Merakla bekleniyordu çünkü, altı aylık enflasyon oranı memur ve emekliler için yıl ortası zammına referans olacaktı.

TÜİK yanıltmadı, Haziran ayı enflasyon rakamını beklentinin altında 3,92 olarak açıkladı.

Oysa Mayıs ayına göre Haziran ayında sadece akaryakıt ve otomotivdeki fiyat artışlarının enflasyon rakamına 2 puana yakın etkide bulunması bekleniyordu.

Buna bir de seçim sonrası döviz kurundaki artışın fiyat endeksine etkisini ekleyin.

Hikaye tabii... Kim takar gerçek durumu.

Gerçeğe yakın olanı yine DİSK-AR’ın her TÜİK açıklaması sonrası “resmi enflasyon ile emekçilerin enflasyonu arasındaki fark” adıyla yayımladığı raporda gördük. TÜİK’e göre 53,9 olan yıllık gıda enflasyonu, emekli ve dar gelirlilerde yüzde 66-85 aralığında.

Bu ne anlama mı geliyor?

Memlekette emekli olup ayakta kalmaya çalışan ya da ücretiyle ay sonunu getirmek için kırk takla atan milyonlar, girdiği markette birkaç yüz lira ödememek için reyonda kireç ayarında peynir ararken, az önce bahsettiğim Fortune 500-TR’ın birkaç yüz kişilik aile topluluğu servetine servet katmayı sürdürüyor.

***

TÜİK bir hokkabaz!

Endeksleri biraz daha karıştırınca TÜİK’in 3,92’sinin, bir önceki yılın aynı ayında gerçekleşen 4,95’in altında kalmasının pek bir manidar olduğu anlaşıldı. Yeni ekonomi yönetimi henüz ilk ayındayken, üstelik 27 aylık aradan sonra ilk kez faiz artışına başlanmışken enflasyonun bir önceki yılın aynı ayına göre yukarı yöne dönmesi pek kabul edilebilir olmazdı.

Dün hokkabaz işbaşındaydı anlayacağınız.

Üstelik yalnız da değildi.

AKP’nin meclise sunduğu torba yasada memur maaş artışı düzenlemesindeki hile, TÜİK’in enflasyon rakamlarındaki oyununu aratmayacak cinstendi.

Öncesini kısaca hatırlayalım.

Erdoğan seçimden hemen önce en düşük memur maaşını 22 bin 500 liraya çıkarılıp diğer ücretlerde kademeli iyileştirme yapacağı vaadini vermişti. Sözünü tutup tutmayacağını göreceğimiz gün, Haziran enflasyonunun açıklanacağı gün olan dündü. Sözünü ettiğimiz torba yasa tasarısı dün meclise sevk edildi.

Hileye gelecek olursak…

Tasarı metninde memurlar için öngörülen seyyanen artışın “zam” değil bir “ilave ödeme” olduğu ortaya çıktı. 8 bin 77 lira olarak hesaplanan bu ödeme “sosyal yardım” gibi bir şeydi. Bu artış memurların kök ücretini yükseltmeyeceği gibi, ücret, tazminat, ödenek, döner sermaye, ikramiye gibi ödemelerde de dikkate alınmayacaktı. Memurun kök ücretine gerçekte sadece altı aylık enflasyon oranı kadar, yani %17,5 artış gelecekti.

Pes dedirten cinsten bir hokkabazlık gerçekten.

Aynı torba yasanın içine sokuşturulan motorlu taşıtlar vergisinin bu yıl iki kez ödeme zorunluluğu da işin tuzu biberi oldu.

***

Fortune 500-TR listesinde ilk on içinde KOÇ ailesinin şirketleri öne çıkıyor. Erdoğan başbakanlığı döneminde birkaç yıllık kârına gruba satılan TÜPRAŞ ve Demirel’in cumhurbaşkanlığında şirkete bedelsiz devredilen Marmara körfezinin en güzel lokasyonundaki SEKA fidanlığı üzerine kurulan Ford Otosan listenin üst sıralarında.

Listede KOÇ grubu şirketlerini görünce aklıma KOÇ ailesinin Erdoğan ile birkaç gün önce yaptığı görüşme takıldı. Görüşmeye dair tek kare bir fotoğraf dışında hiçbir açıklama bulunmuyor. Aradaki buzları eritiyorlar diyen de oldu, Erdoğan da bunlara niye yüz veriyor diye söylenenler de…

Baba oğul birlikte, sanayi ve ticaret bakanı hazır kıta, Erdoğan’la neler konuştular dersiniz?

Bu sorunun yanıtını değil ama “Ben zenginleri severim” sözünün Özal’a ait olduğunu biliyoruz.

Doğrudur. Temsil ettiğin sınıfı seveceksin!


Erdoğan da öyle. Zengini seviyor, onu temsil ediyor ve temsil ettiği sınıfın çıkarı için çalışıyor.

Önceki yıllara göre kırılan kâr rekorları, bir sonraki yılda en azından aynı kazancı tutturabilmeleri için seferber edilen kaynaklar, kelepir niyetine satılan dev devlet kuruluşları, teşvikler, imtiyazlar, hep bunun için.

Yani patronlara kaynaklar kepçeyle, emekçiye ücret zammı diye "tek seferlik" sadaka!

Sınıfını sevmek diye buna denir.