Bir grevin hatırlattıkları: Takiyecilikten diktatörlüğe RTE

Dün Darphane ve Damga Matbaası işçileri greve çıktı. İşçiler Türk-İş’e bağlı Basın-İş Sendikası’nda örgütlü.

Grev sessiz sedasız başladı. Oysa bu grev birçok açıdan ilgi çekiciydi. Çünkü Darphane işçileri sıradan mallar üretmiyor. Onlar altın ve bozuk para basıyorlar, nüfus cüzdanı, pasaport, ehliyet gibi değerli evrakları üretiyorlar. Kısacası para basıyorlar.

Darphane işçileri 25 yıl önce bir kez daha greve çıkmıştı. 23 Haziran 1988 tarihinde başlayan grev üç buçuk ay sürmüş, 89 Bahar Eylemleri öncesindeki önemli grevlerden biri olmuştu. 12 Eylül faşist darbesinin ardından reel ücretlerindeki inanılmaz erimeye karşı kayıplarını telafi etmek için grev silahına başvurmuştu.

1988 Darphane grevinde devletin grev kırıcılığı tarihe geçmişti. Özal hükümetinin görevde olduğu grev sırasında Merkez Bankası, madeni paraların Meksika’da bastırılması için Meksika hükümetiyle bir protokol imzalamıştı. Özal, böylece 12 Eylül öncesi MESS’in başındayken organize ettiği onlarca grev kırıcılık faaliyetini, 12 Eylül sonrası devletin başındayken uluslararası boyuta taşıma “başarısını” göstermişti.

1988 Darphane grevinin ilgi çekici bir diğer özelliği, o dönem Refah Partisi İstanbul İl Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı grev ziyaretidir.


(Üst sıra tam ortadaki R.Tayyip Erdoğan. Sağ alt köşe Mehmet Ali Şahin. Kesin olmamakla birlikte solda ayaktaki ilk kişinin Şevki Yılmaz, onun yanındakinin Kadir Topbaş, RTE’nin sağındaki kişinin ise Melih Gökçek olduğu söyleniyor)

Bu ziyarette RTE, grev defterine “dayanışma” duygularını yazıyor ve defteri arkadaşlarıyla imzalıyor.


(RTE takiye belgesi: 1988 Darphane grevi anı defteri)

RTE anı defterinde, grevi “kararlı ve haklı bir direniş” olarak tanımlıyor, grevcilerin alınterinin kutsallığından bahsediyor ve grevcilerin “her zaman ve her zeminde” yanında olduğunu ifade ediyor.

RTE tarafından 25 yıl önce grev anı defterine yazılanlar “takiyeciliğin belgesi” olarak tarihi değer taşıyor. Takiyeciliğin boyutunu ise aradan geçen zamana ve Darphane işçisinin bugünkü durumuna bakarak anlayabiliyoruz:

RTE, bu defteri yazdığı tarihten 14 yıl sonra ülkenin başbakanı oldu. Darphane de dahil olmak üzere kamu kuruluşları, onun hükümetinin sevk ve idaresine geçti. 2013 yılında ise Darphane işçileri bir kez daha greve çıktı.

RTE’nin ve onun hükümetinin, kurumu sevk ve idare ettiği 11 yılın sonunda Darphane işçisinin ortalama ücreti 1.562 liraya geriledi. Üstelik bu rakam, ortalama kıdemi 15 yıl olan işçinin ücreti. Yani neredeyse RTE hükümetinin iktidarda olduğu yıl kadar.

RTE, anı defterine yazdığı “modern köleliğin ikame edilmek istendiği ülkemizde” ifadeleriyle dönemin hükümetini eleştiriyordu. Oysa bugün, Darphane işçisine kölelik koşulları dayatılıyor. Sendika, işletme yönetiminin, işçilerin bir atölyeden diğerine geçişini yasaklayarak bir araya gelmelerini engellediğini, işçilerde meslek hastalıklarının arttığını, işyerindeki güvenlik önlemlerinin işçileri rencide edici hale getirildiğini ifade ediyor.

***

Galiba takiyeciliğin sınırı yokmuş…

1988 yılındaki grevde Özal hükümeti açıkça grev kırıcılığı yapmıştı. Ancak son dönemde RTE’nin özellikle Çaykur ve THY’de yürüttüğü grev kırıcılığı uygulamaları, Özal dönemine dahi rahmet okuttu. Devlet olanaklarıyla Çaykur’da grev kırıcılığı için milyonlarca lira harcandı. THY’de ise grev kırıcılığı mahkeme kararıyla tescillendi.

***

Takiyeciliğin belgesi de bal gibi oluyormuş…

RTE, grev anı defterinde “alınteriniz kutsaldır” diye bahsettiği işçilere, Başbakan olduktan sonra özelleştirdiği ocağın altında kaldıklarında “ölmek madencinin kaderinde var” diyor.

Fabrikası kapatılıp sokağa bırakılan Tekel işçisi, geleceği için Ankara sokaklarına dayandığında, “Bu ülke yolgeçen hanı değildir, bu ülkenin sahipleri var” diye buyuruyor.

Aynı defterde “Omuz omuza mücadelede birlikteyiz” dediği işçilerin sendikaları 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamak istediğinde, “Ayakların baş olduğu yerde kıyamet kopar” diye kin kusuyor.

***

Takiye, Türk Dil Kurumu Genel Türkçe Sözlüğü’nde “olduğundan farklı görünme, gizleme” olarak tanımlanıyor. RTE’nin 1988 yılında grev anı defterine yazdıklarının, bu tanıma uygun olarak, “olduğundan farklı görünme”, gerçek muradını “gizleme” çabası olduğu bugün çok daha net görülüyor. Daha o defter yazılırken RTE, Özal’ın devamcısı ve sermayenin temsilcisi olmaya soyunmuştu bile.

***

2013’de devam etti RTE. Bu sefer takiyeciliği aştı. “Polis” dedi, “gaz bombası da atar, cop da kullanır. Gerekirse kurşun da sıkar”. Polis bunların hepsini yaptığında “emri ben verdim” dedi.

İşte dün başlayan Darphane grevi bize RTE’nin, takiyecilikten diktatörlüğe uzanan bu hikayesini hatırlattı.

[email protected]