Daha çok Aydınlanma

Aydınlanmanın klasik tarifi, insanlığın başına gelen birçok insanlık dışı belanın, aklın başkalarına teslim edilmesinden,akıldışılıktan ve her türlü gericilikten geldiğini gösterir. Aklın, dar ya da geniş, bireysel,örgütsel ya da toplumsal gölgelenmesi de akıldışılığın ve gericiliğin dışavurumu. Akıl cinliği ile başka insanları kandırabileceğini sanmak da aydınlanmanın düşmanı.

Eğitime saldırılmasının, eğitim ve öğretime akıl cinliğinin ve gericiliğin, özellikle de dinciliğin yerleştirilmesinin nedeni aydınlanmanın köreltilmesi. “Varmış” gibi gösterilecek ama ya insanlığa saldıracak ya da insanlık düşmanlarının, sömürücülerin maşası olacak bireyleri yaratacak bir eğitim. Bir de, tıpkı kimlik kartlarında olduğu gibi öğrencileri, aileleri, çevreyi ve halkı inançlarına göre tasnif etme tehdidi.

Eğitimin bir ayağından devam edersek, zorunlu din dersi aydınlanmanın en sancılı sorunları arasında duruyor ve bu dayatmaya karşı mücadelede önemli hukuksal ve siyasal başarılar elde ediliyor. Bu başarının anlamı, genç beyinlerin gericilik zorbalığından kurtulup aydınlanma ile buluşabilmesi.

Zorunlu din dersi konusundaki durumu şöyle özetleyebiliriz:

  • “Din kültürü ve ahlak bilgisi” adıyla verilen “din eğitim ve öğretimi” dersi (kısaca bir dini öğretme dersi), Anayasa’nın 24. maddesindeki “zorunlu” ders değil, talebe bağlı olan derstir. Anayasa’ya göre din dersini almama asıl, alma isteğe bağlıdır.
  • Anayasa, bir dini öğreten dersi değil, dinler tarihine objektif bakan, ahlakı da din ile sınırlamayan “din kültürü ve ahlak öğretimi”ni zorunlu dersler arasında saymıştır. Bu zorunlu ders, herhangi bir dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri öğretmeyi kapsamayacağı gibi, “ahlak” öğretimini de herhangi bir dinle bağlantılı olarak ya da din bağlantılı olarak yapmayı kapsamaz.
  • Talep olmaması halinde din dersi verilemez. Fiili durumda ise Anayasa’nın tersine, din dersi zorunlu verilmekte; talep halinde muafiyet uygulanmaktadır.
  • Muafiyet talebi, ilgili okul müdürlüklerine ya da ilgili milli eğitim müdürlüklerine (İdareye) yapılır. İdare, Anayasa’nın 24. maddesi gereği bu talebi kabul etmek zorundadır.
  • Kabul etmediği ya da talebe 60 gün içinde yanıt vermediği durumda, ret işlemine karşı idare mahkemesinde dava açılır. İdare mahkemesi tarafından, İdareninret işlemini iptal eden kararların sayısı her geçen gün artmaktadır.
  • İdareye yapılan başvurunun kabulü ya da idare mahkemesinin iptal kararı sonucu, öğrenci din dersinden muaf olur.
  • Din dersi; not ortalaması ve yılsonu başarı puanları hesaplamasına, ağırlıklandırılmış ortak sınav puanı hesaplamasına ve bunların ortalamasıyla bulunan “yerleştirmeye esas puan” hesaplamasına dahil edilen derslerden biridir.  Resmen alınmayan din dersi, bu hesaplamalara dahil edilemez.
  • Uygulamada,hukuksal durum ile fiili durum arasında farklılıklar olduğu görülmektedir.Bu farklılık, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ve/veya okul yönetimlerinin, din dersi muafiyetini yaygınlaştırmamak için veliler ve öğrenciler üzerine açık ya da örtülü baskılarından, hesaplama oyunlarından kaynaklanmaktadır. Öğrencinin zarar görmesi ve çaresizlik varsayımına bağlı bu baskı ve çelişkili uygulamalar kabul edilemez, edilmemelidir.
  • Devlet tarafından yaratılan bu fiili durumun,  öğrenciler ve veliler tarafından öngörülmesi beklenemez. Eğitim öğretim sırasında ortaya çıkacak hukuksuzluk öğrenciler yönünden giderilmesi olanaksız sonuçlar doğuracaktır. Bu nedenlerle, din dersi muafiyeti için İdareye başvuru ve/veya dava yollarının, yalnızca dersi almama gibisoyut muafiyet talebi yönünde kullanılması yeterli değildir.İdarenin öğrenciler açısından telafi edici tedbirlere başvurmamış ya da tedbirlerin eşitsizliği giderememiş olması karşısında, talebin bu yönden de kullanılması, muaf olunan dersin tüm sonuçlarıylamuafiyete dahil edilmesinin ve eşitsizliğin giderilmesinin talep edilmesi gereklidir.
  • Din dersi muafiyetinde hukuksal durum ile fiili durum arasındaki çelişkilerin ve keyfiliğin tüm sonuçlarıyla giderilerek mağduriyet ve eşitsizliklerin giderilmesi, Milli Eğitim Bakanlığı’nın da Anayasa ve hukuk çizgisine çekilmesi zorunludur.
  • Sonuç olarak, zorunlu din dersi dayatmasına karşı çıkılmalı; anayasa gereği, din dersinin ancak “isteğe bağlı” olarak alınması, istekte bulunmayanlara din dersinin zorla verilmemesi konusuna ağırlık verilmelidir.
  • Okullara ve Milli Eğitim Bakanlığı’na yapılacak din dersi muafiyeti başvurularında, din dersinden muaf olanlar ile olmayanlar için “ders saatleri, sınav soru sayıları ve yanıt süreleri, puan hesaplama katsayıları” aynı olacak şekilde önlem almaları; sınavlarda, “ders alınan farklı alanlardan denk/eşdeğer sorular” hazırlamaları konusunda çağrı yapılmalıdır.

Hukuksal mücadeleyle eş zamanlı olarak siyasal mücadele yaygınlaştırılmadıkça, hukuksal kazanımlardan bütünsel yararlar sağlanması zor olacaktır ki, bugünün OHAL’li Türkiye’si örgütlü siyasal mücadeledeki eksiklik nedeniyle AKP ve OHAL’e teslimiyetten kurtulmakta zorlanmaktadır.

Zorunlu din dersinden, bir dinin yanıltıcı ve aklı köreltici söylemlerinden kurtulan her öğrenciaydınlanma kulvarına yerleşir. Bu yerleşmenin, aydınlanma yönünden aritmetik değil geometrik etki yaratacağı açıktır.

Yaz dönemi durağan ve sessiz geçirilmemeli. 2017-2018 eğitim öğretim dönemine daha çok dava açılarak, daha çok dava kazanılarak, daha kararlı ve yaygın mücadele birlikteliğinde örgütlenerek, zorunlu din dersi baskısından kurtulmuş olarak girilmeli.

Kız ve erkek öğrencilerin ayrı sınıflarda eğitimi, bir yandan ayrılmış eğitim talebi sürerken diğer yandan artan çocuk istismarı, müfredat ve ders saati oyunları aynı gericiliğin ürünü. Sözde, çocuğu çocuğun istismarından kurtarıp büyüklerin istismarını hoş görmek, hatta bu istismara hukuksal kılıf aramak ancak aydınlanma düşmanı çarpık/sapık kafaların işi olabilir.   

Kapitalist/emperyalist kriz derinleştikçe, sömürücüler çıkmaza girdikçe milliyetçilikten, gericilikten ve savaşlardan destek alma ihtiyaçları artıyor. Çetelerle sürdürülen sürekli savaş planları da bu ihtiyaçla uyumlu. Egemen sınıfın bu dünyası, halkı aydınlanmadan uzaklaştırmayla, eğitimi dinsel temellere dayandırmayla, ülkeyi dinsel kurallarla yönetmeyle yaşatılabiliyor.    

Aydınlanma ama düzenin istediği kadarla, etnik ve dinsel ayrımcılıkve kuşatmalarla, yanılsamalarla, dayatmalarla sınırlı değil; daha çok aydınlanma....

Daha çok aydınlanma ama aklı, “öteki dünya”dan ve “sömürü düzeni”nden kurtarıp dünyayı değiştirmeye yöneltecek kararlılık ve eylemlerle bütünleşmiş aydınlama...

Salt aydınlanma değil, kişiliksiz bir aydınlanma taklitçiliği değil; gericiliğin “dünyanın içine işlemesine” olanak sağlamayan, bu yönüyle de sömürücülüğe ve savaşa geçit vermeyen aydınlanma...