Aydınlanma içeri gericilik dışarı

AKP, “aydınlanma dışarı gericilik içeri” diyerek tersini yapıyor.

Aklını paraya teslim edenler, dinselliğe tutsak yapanlar var. Para ve din, amaç birliği yönünden iyi ortaklar. Ortaklığın ve teslimiyetin adreslerikapitalizm ve emperyalizm… Adrestekilerin kriz dönemlerinde ortaklık sıkılaşıyor, bağımlılık haline getiriliyor. Yalnızca düzenin aktif bireylerinden değil, ailelerden ve okullardan başlatılan, tüm günlük yaşama işleyen bir bağımlılıkla karşı karşıyayız.

Ortaklığın “aydınlanma ve eğitim” yönüne bakarsak, artık eğitimde aydınlanma dışı, akıl ötesi din dersleri ve müfredat değişikliğiyetmez hale geldi. Bir yandan da zorunlu din derslerine iptaller peş peşe gelmeye başladı.  O dersleri çocuklar ve gençler yönünden günlük yaşama monte etme, yaşamın parçası yapma ihtiyacı duydular. Okullarda abdesthane ve mescit açılması girişimiyle, gericiliğin halkaları birleştirilmeye devam ediyor.

Amaç, dersin tatbikatı ya da pratik değil; gencecik, olgunlaşmamış, aklını kullanma ehliyeti yok ya da zayıf beyinlerin içine yapılan müdahaleyleyaşama da müdahale: Abdestini alacak, namazını kılacak, mistik dünyanın içine dalıp köktendinciliğe bağlanacak ve dinselliği yaşam tarzı, kuran ve seccadeyi mütemmim cüzü yapacak. Başkalarının “düşün” dediği kadar düşünebilen, yap dediği kadar yapabilen çocukluk ve gençlik. 

(Resimde görüldüğü gibi demirbaş numaralı çekmecelerdeki Kuran ve seccadeyi okullarda ve her yerde her zaman bulmak olası…)

İmam hatipleştirilen, zorunlu din dersiyle boğulan eğitime ve dinsel kurslara ek olarak, okullara, sosyal tesislere, kamu ve özel işyerlerine ve mahallelerde apartman altlarına açılan mescitlerle, rant hesaplarıyla seçilmiş yerlere sıklaştırılarak yapılancamilerle din esaslı yaşam tarzına, şükür esaslı kulluğa itiliyor halk.

Gerçeklerden uzaklaştırılarak, akıl dışılıkla kıstırılarak mistik dünyaya itilen insan topluluğu ne yapar? Mücadele değil şükreder. O şükür de egemenin aklına hizmet eder.

Ne eşitsizlikle ve zulümle ilgilenilir ne de korku imparatorluklarıyla. Ne yaşam çelişkileriyle ilgilenilir ne de sınıfsal karşıtlıklarla. Sınıf yerine cemaat aidiyeti, mücadele yerine itaat yerleştirilir. Siyaset, tüm hızıyla sürdürülerek dinle özdeşleştirilir. Siyasi mücadele alanları yerini ibadet ve vaiz alanlarına bırakır.

Anayasal güvence altındaki “eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi”nin temel ilkelerinden biri “laiklik”… Eğitim ve öğrenim ile bilimsellik arasındaki olmazsa olmaz bağ, ancak laiklikle olası. Laikliğe aykırı eğitim ve öğretim yeri açılmaması, laikliğe aykırı eğitim ve öğrenim yapılmaması, Anayasa’nın buyruğu. Tıpkı, devletin sosyal, ekonomik, siyasal ve hukuksal temel düzeninin “din kurallarına dayandırılmaması” gibi, eğitim ve öğrenim de dayandırılamaz. “Her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri” istismar ve kötüye kullanma yasağı eğitim ve öğrenim için de geçerlidir.

Anayasa’nın 2., 10., 24. ve 42. maddelerinin, laik hukuk devleti, dinsel ayrımcılık yasağı, din ve vicdan hürriyeti; dinin devlet, siyaset, toplum, eğitim ve öğrenimden tamamıyla ayrık tutulması konularında bütünselliği, laiklik konusunda duraksamaya yer bırakmayacak şekilde açıktır. Ve bu ilkeler aynı zamanda evrenseldir.

Çünkü din, düşünme, sorgulama, bilgi ve bilimin değil itaatin aracıdır. Laikliğin, Anayasa Mahkemesi’nin dönemsel kararlarıyla “din ve vicdan özgürlüğü” içine sıkıştırılması da bu gerçeği değiştirmez.

Yine güncel bir örnekle bakarsak, soyut hedefli adalet yürüyüşü sürerken, eğitim, hukuk desteğiyle alabildiğine gericiliğin göbeğine itiliyor. Yani adaletin köküne kibrit suyu dökenler ve ortakları olan gericiler daha hızlı yürüyor, hem de daha somut adımlarla.

Bilimsel temeller üzerine kurulması gereken eğitim ile maddi gerçek üzerine oturması gereken yaşam, dinselliğe, hurafeye, cinlere, perilere, akıl dışılığa teslim ediliyor. Din ve parayla esir alınmak istenen toplum, kendisini karanlıktan ve bataktan kurtaracak akıl ve aydınlanma mücadelesinden soğutuluyor. Bunun işçi sınıf yönünden anlamı, sınıf mücadelesinden soğutma…

Dinsel gericilik, düzenin zaaflarını örterek yerini sağlamlaştırmaya yarıyor. Tüm kötülükler, eziyetler, zulümler, istismarlar, tecavüzler, hırsızlıklar, katliamlar ve hukuksuzluklar dinsellikle bir çırpıda perdeleniyor yanılsaması dine sarılmanın bir başka nedeni haline geliyor. Bu perdeleme eşitsizliğin ve adaletsizliğin de payandası… “Yaptım, ibadet ettim, bağışlandım” diyen diyene… 

Her yanı kuşatan gericiliğin, hem toplumun kolay yönetiminde hem de kapitalist ve emperyalist ilişkilere kolay uyum sağlanmasında çok yönlü ve kalıcı işlevi gözönünde bulundurulduğunda, yalnızca bugünün değil, geleceğin de ipotek altına alınması ihtiyacı, eğitim ve din buluşmasını, eşzamanlı olarak da çocuk/genç ve din buluşmasını kaçınılmaz hale getiriyor.

Din, aydınlanmayı değil cehaleti besliyor; cehalet de sömürüyü. Sömürücü, kapitalist eğitim sistemi içinden kendisine yarayacak, kul olacak akılları seçip alıyor; ötekilerle ilgilenmiyor. Çoğunlukta kalan ötekileri zapturapt altına alacak, mücadelesizliği meşrulaştıracak, yaşam tarzını baskılayacak en iyi formül de din…

“Otoriter yönetim” için hukuksal ve polisiye önlemlere milliyetçilik ve dinsellik eklendiğinde, “susma ve kabul” işi de tamamlanmış oluyor. Yönetimin işi kolaylaşıyor. AKP’nin OHAL’le besleyerek yaptığı budur. Eğitime yapılan dinsel yatırım ise ne zaman biteceği bilinmeyen bu İslami faşizmi, geleceğe yönelik projelendirmektir.

Sömürenlerin kaçınılmazı olan bu karanlık ve balçık cephesi, sömürülenler yönünden sınıfsal mücadelede sermaye sınıfıyla birlikte dinselliği ve gericiliği de hedefe koymayı kaçınılmaz kılıyor.

Aydınlanma ve sınıfsallık, en geniş ve derin mücadele birlikteliği…    

Dinselleşmeden ve gericilikten kurtulmanın yolu, Aydınlanma Hareketi’nin de işaret ettiği ve yaptığı gibi, sömürü düzeninden kurtulmayla özdeş olup sosyalizm mücadelesi içinde toplumsallaşmadır.  

Aydınlanma Hareketi, “gericiliğe karşı mücadelenin sınıf temellerini güçlendirecek, laiklik ve aydınlanma kavramlarını sosyalist iktidar perspektifine yerleştirecek bir birikime sahip” olarak “gerçek bir ihtiyaca” denk düşmektedir. Siyasal ve örgütsel kazanımlarla sosyalist iktidar mücadelesini güçlendirerek, sosyalist toplum seçeneğine en etkin katkıyı sağlayacak olan da bu sınıfsal birikimdir.