Laiklikle barışamayanlar!

Camiye de gidiyormuş, cemevine de, kiliseye de…

Cuma namazına da gidiyormuş, bayram namazına da, sabah namazına da…

“Sosyal demokrat siyasetçiler olarak camileri çok boş bıraktık” diyor.

“Alevi olduğum kadarıyla sünniyim, sünni olduğum kadar hıristiyanım, hıristiyan olduğum kadar müslümanım” diyor.

Soru soruyu, laf lafı açıyor: Ahmet Hakan soruyor, Maltepe’nin CHP’li Başkanı Ali Kılıç yanıtlıyor.

Ahmet Hakan’ın arayıp da bulamadığı siyasetçi tipi… Hem laik değil, hem liberal. Hem laikliği bilmiyor, hem gericiliğe teşne. Ali Kılıç konuştukça Ahmet Hakan keyifleniyor, Ahmet Hakan keyiflendikçe yeni sorular yöneltiyor.

Uzun, upuzun söyleşide bahsi açılmayan, adı anılmayan tek kavram: Laiklik.

Söyleşiyi yapanın da, söyleşi yapılanın da gündeminde laiklik yok. Olması da beklenemez zaten: Biri, laikliği “kriminalize” eden, “suç” sayan, itibarsızlaştıran bir geleneğin has ve asli temsilcisi, diğeriyse o gerici geleneğe payanda olmaktan bir an bile çekinmeyen sosyal demokrat bir partinin belediye başkanı… Al gülüm ver gülüm…

Maltepe’de yahudi, şinto, hindu, budist, sih ve zerdüştler yaşasa, sosyal demokrat başkan sinagog, kamidana, mandir, wat, gurdwara ve ateşgede gezecek anlaşılan… Söylediklerinden çıkan o!

“Aleviyim” diyor, “Sünniyim” diyor, “Hıristiyanım” diyor, “Camiye gidiyorum” diyor, “Cemevine gidiyorum” diyor, “Kiliseye gidiyorum” diyor…

Sosyal demokrat başkanın ağzından çıkmayan tek sözcük: Laiklik…

“Ben bir belediye başkanıyım, neye inandığım ya da inanmadığım, hangi dinsel kökenden olduğum ya da olmadığımın zerre kadar önemi yok” demiyor örneğin. Diyemiyor.

“Kamusal bir alanda kamusal bir hizmet yapıyorum, dinsel ve mezhepsel kimliğimden kime ne” demiyor örneğin. Diyemiyor.  

“Siyasal ve kamusal alanda dinselliğin rolü olmamalıdır” demiyor örneğin. Diyemiyor.

Ali Kılıç konuştukça, Ahmet Hakan’ın keyfi yerine geliyor, söyleşiyi okurken hissediliyor bu… Gericiliğe Karşı Aydınlanma Hareketi’ne akıl vermeye kalkışan, “Gericilik demeyin, karanlık demeyin, kara çarşaf demeyin” öğütü veren Ahmet Hakan; sosyal demokrat başkanın hem camiye hem cemevine gitmesinden, hem Cuma namazına hem kiliseye gitmesinden, hem nalına hem mıhına vurmasınden memnun olacak elbette!  

Söyleşinin başlığı da: Perşembe cemevi, cuma cami, pazar kilise…

Laiklik olmasın da… Her türlü dinselleşmeye fitler…

İnsanlığın en önemli kazanımlarından biri olan laikliğin tanımı net oysa: Dinin, dinsel olanın, dinsel referansın siyasal ve kamusal alandan tamamen çıkarılması… Siyasal ve kamusal zeminin, dinsel üniformalardan, vesayetlerden, baskılamalardan tamamen arındırılması…

Onsuz bir saniye bile yaşayamayacağımız kavram laiklik.

Laik bir toplumda siyasal ve toplumsal alan, dinsel referanslarla düzenlenemez. Eğitim, sağlık, ekonomi, güvenlik, hukuk, iç politika, dış politika gibi alanlarda hiçbir dinsel yasanın/referansın/kuralın esamisi okunmaz. Hiçbir inanç grubunun lehine ya da aleyhine bir tasarrufta bulunulamaz.

Laiklik tanımı üstündeki tüm çarpıtmaları, manipulasyonları, kandırmacaları yok etmek zorundayız. Tayyip Erdoğan örneğinde olduğu gibi bir dinin bir mezhebinin tüm ülkeyi dizayn etmesi ile Ali Kılıç örneğinde olduğu gibi siyasetçinin tüm dinleri eşit olarak siyasal-kamusal alana sokması arasında öyle zannedildiği gibi çok da fark yok. Sonuçta her ikisinde de, din, dinsel inanç, dini belirlenim; siyasal-kamusal alanda var oluyor: Siyasal-kamusal alan dinselleşiyor. Din kendi rengini ve karakterini, toplumsal olana ve alana çalıyor. Tayyip Erdoğan-Ali Kılıç karşılaştırmasından yola çıkarsak, liberal safsata; Tayyip Erdoğan’ınkine “baskıcı-otoriter” diyor, Ali Kılıç’ınkine “demokrat-özgürlükçü” diyor.

Laiklik ise başka bir şey söylüyor ve çok net söylüyor: Din siyasal alandan dışarı. Din kamusal alandan dışarı. Din ana sınıflarından, liselerden, üniversitelerden dışarı. Din parlamentodan, devlet dairelerinden dışarı. Din hastaneden, postaneden, dersaneden dışarı...

Ali Kılıç’ın partisi, geçtiğimiz haftalarda, “Laiklik anayasada olmasın” diyen TBMM Başkanı’na şu yanıtı vermişti: “Dinimiz asla halkı sömürme aracı olarak kullanılamaz.”

Selahattin Demirtaş da, “Dinimize göre birini öldüren bütün insaları öldürmüş sayılır” diyor. “Dinimizi öğrenmek isteyen devlete değil, seydalara baksın” diyor.

“Dinimiz” tanımını kullanan bir siyasi parti! Kimin dini, neyin dini, ne dini? CHP’nin resmi bir dini mi var? CHP açıklama yaparken ne hakla “dinimiz” ibaresini kullanıyor? HDP’nin resmi bir dini mi var? Demirtaş ne hakla ikide bir “dinimiz” diyor?

Ali Kılıç ne hakla camiye, cemevine, kiliseye gittiğini ballandıra ballandıra, üstelik de bir marifetmiş anlatıyor?

Din bezirgânının, siyasal İslamcının, aydınlanma düşmanının, padişah bozuntusunun çarkına, tezgâhına, düzenine çomak sokmaya değil; ekmeğine yağ sürmeye çalışan bir “muhalefet” bu!

Dini kural ve referansların, dinsel bakış ve anlayışın siyasal-kamusal alana girmesine vesile olan, neden olan, özne olan; hangi partiden ve kim olursa olsun, tarihsel/felsefi/ideolojik olarak gericidir.

“Alevi bir siyasetçiymiş ama cumaya da gidermiş.”

Bize ne! Kime ne!


[email protected]

twitter.com/_ahmetcinar_