İnsan: Umutsuzluktan umut çıkaran…

Yaşar Kemal çok tekrarlardı bu sözü…

“İnsan” derdi, “Umutsuzluktan umut çıkarandır…”

Devam ederdi sonra: “Yaşam umutsuzluktan umut üretmektir. İnsan umutsuzluktan umut üreterek bugüne kadar gelmiştir…”

Hemen Edip Cansever geliyor aklıma… “Mendilimde kan sesleri” şiirindeki o dize: “Bilmezlikten gelme Ahmet Abi / Umudu dürt / Umutsuzluğu yatıştır…”

1 Kasım seçimleri sonrası ülkeye hâkim olan o yılgınlık, o yorgunluk, o bıkkınlık havası var ya… Umudunu yitirmiş insanlar cehennemi mi olacak bu ülke?

Hayır. Asla.

Kendi adıma bir itirafta bulunayım… 1 Kasım seçimlerinin sonucu, beni en ufak bir karamsarlığa, yılgınlığa, umutsuzluğa ve inançsızlığa itmedi. 2007 ve 2011 seçimlerinden sonra az da olsa hissettiğim o bıkkınlıktan, yılgınlıktan, kırıklıktan eser bile yoktu bu kez.

Yanlış anlaşılmasın: AKP karanlığının reel gücünü önemsemiyor değilim… İslâmofaşist sermaye diktatörlüğünün neler yapabileceğini son 13 yılda fazlasıyla gördük. “Yok artık” dediğimiz, “O kadar da olmaz” dediğimiz her şeyi oldurdular, her yıkımı yaşattılar, her acıyı çektirdiler.  

Ama artık neredeyse bilimsel kesinlikte kanıtlanan şu gerçek var: Düşmanımızı tanıyoruz, düşmanımızı yaratan sermaye düzenini biliyoruz. Bu düzen değişmeden, AKP ve benzerlerinin gitmeyeceğini biliyoruz. Ama asıl, onlarla asla uzlaşmayacağımızı biliyoruz. Davutoğlu o gece Mevlâna müzesinin önünde "Herkesi kucaklayacağız" dedi ya... Biz kendimizi kucaklatmayacağımızı da biliyoruz. Gitsinler, "Bu gayrimeşru seçim hükümsüzdür" bile diyemeyen Kemal Kılıçdaroğlu'nu, Selahattin Demirtaş'ı, Metin Feyzioğlu'nu, Doğan Grubu’nu, sağlı sollu liberalleri kucaklasınlar! Ak faşizmi "milli irade" diye allayıp pullayıp hazır ola geçenleri kucaklasınlar! Biz o karanlığa, o yobazlığa, o gericiliğe, o sermaye diktatörlüğüne karşı mücadele edeceğiz. Artık saflar daha net. Mücadele mevzileri daha belirgin. İşimiz bundan sonra hem daha kolay, hem daha zor. Tarikatlara dayalı islâmofaşist sıcak para diktatörlüğü madem bizi kavgaya davet ediyor, davetleri kabulümüzdür.

İşte insanları karamsarlığa, yılgınlığa, umutsuzluğa, inançsızlığa itmeyen bilinç, bu inanç, bu umut.

Seçimden sonra siyasetteki iki haftalık tablo da aynı inanca ve bilince götürüyor bizleri.

Ne var seçim sonrası tabloda?

Sıra sıra dizilenler var: AKP’den çözüm ve müzakere bekleyenler… Yeni anayasa isteyenler… AKP’yle “diyalog” arayıp “memleketi istikrara kavuşturalım” diyenler… “Milli mutabakat” severler… Seçim sonucuna sonsuz hürmet gösterenler… “Milli irade” edebiyatına fit olanlar… Bini bir para!

Ben AKP’nin çok oy almasından değil, asıl işte bu tablodan umutsuzluk duyarım. Yani… Sahte umut tacirlerinden kaygı duyarım. Muhalefetlerini “Tayyip Erdoğan karşıtlığına” kadar daraltanların “muhalif” diye ortalıkta dolanmasından tedirgin olurum.

Bu gayrimeşru, hükümsüz, “seçim olmayan seçim”in sonuçlarına dayanarak, gerici, piyasacı, karanlık, ucube bir anayasa yapmak isteyenlere “meşruiyet” sağlayacak olan düzen muhalefetinden endişe duyarım.

Her şeye rağmen… Bu ülkeden umudu ve inancı söküp alamıyorlar…

Ne yapalım çok oy almışlarsa…  Onlar çok oy aldıysa, biz de çok mücadele edeceğiz demektir. Daha örgütlü, daha kararlı, daha çok mücadele. "Saygı"yı parlamentodakiler duysun. Bizim kimseye verilmiş sözümüz, istikrar fetişimiz yok. Kaybedecek bir şeyimiz de yok. Hırsıza, katile, yobaza, islâmofaşist karanlığa "saygı" duyacak kadar da omurgasız değiliz. Biz işimize bakarız.

İşimiz mi? İşimiz örgütlü mücadele...

Umutsuzluktan umut üretmektir bizim işimiz: İktidarıyla muhalefetiyle, sandığıyla seçimiyle, anayasasıyla babayasasıyla, hırsızıyla katiliyle, yobazıyla liberaliyle bu düzenin yıkılacağına, yenisinin kurulacağına dair o derin, o köklü, o kararlı inanç, inat ve umut…

“Umut fakirin ekmeği, ye Memet ye” diyerek umudu küçümseyen atasözlerine inat, umutsuzluktan umut çıkarmaya devam edeceğiz.

Düşmana inat… Mücadeleye inanacağız.

[email protected]

twitter.com/_ahmetcinar_