Yunanistan Komünist Partisi, SYRIZA’nın yerinde olsaydı ne yapardı?

Yunanistan'da SYRIZA hükümeti, yeni memorandum ile birlikte halk düşmanı "reformları" uygulayacağına dair söz verirken, Yunanistan Komünist Partisi (KKE) halkı bir kez daha "hayır" demeye çağırıyor. KKE'nin günlük gazetesi Rizospastis'te yayımlanan aşağıdaki makale, "KKE, SYRIZA'nın yerinde olsaydı ne olurdu?" sorusunu yanıtlıyor. Gazetedeki…

çev. Tulga Buğra Işık

Sıklıkla şu iyi niyetli sorunun sorulduğunu duyuyoruz: “Eğer SYRIZA hükümetinin yerinde siz olsaydınız ne yapardınız?”

Soru mantıksız değil. Ancak öncelikle soruya doğru perspektiften bakmalıyız.

Eğer biz, Yunanistan Komünist Partisi (KKE), SYRIZA’nın “yerinde” olsaydık, yani burjuvaziyi idare eden konumda olsaydık, sermayenin kendi karlılığının restore edilmesi yönündeki çıkarını savunan konumda olsaydık, AB, avro bölgesi ve daha genel olarak Avro-Atlantik ittifaklar ve NATO’nun içerisinde sermayeye sağlanan avantajları kullanmaya çalışan bir konumda olsaydık; eğer tekellerin iktidar aracı olan bir hükümet “konumunda” olsaydık; eğer AB, avro bölgesi ve diğer emperyalist örgütler ile yuvarlak masa etrafında oturup Yunan kapitalizmi adına pazarlık eden “konumda” olsaydık…

SYRIZA'NIN AYNISI
Eğer o “konum”da olsaydık, SYRIZA'nın şu anda yaptığından daha fazlasını veya azını yapmazdık. Biz de çaresizce aynı ikilemlere sahip olurduk: avronun içinde mi devam etmeliyiz yoksa, kontrollü veya kontrolsüz olarak iflasa ve drahmi tabanlı bir Yunan kapitalizmine mı gitmeliyiz? Neyin kapitalizmimizin çıkarına olduğunu tartardık ve seçimimizi buna göre yapardık. SYRIZA da bunu yaptı.

Ancak eğer biz o “konum”da olsaydık, artık bir Komünist Parti olmazdık, işçi sınıfının ve halkın partisi olmazdık; farklı bir parti olurduk ve onlar adına mücadele etmemiz mümkün olmazdı.

2012’den beri bunu açıklamaya çalışıyoruz, işçiler iyi niyetleriyle bizden SYRIZA ile koalisyon hükümetine “girmemizi”, onu desteklememizi ya da en azından 5-10 meselede hoşgörmemizi istediklerinde bunu açıklıyoruz.

BURJUVAZİNİN HÜKÜMETLERİ VE İYİ NİYET
O zaman da açıklamıştık ki burjuva yönetiminin tüm hükümetleri, niyeti, beyanları ve öz nitelikleri ne olursa olsun, ne niyetle gelirlerse gelsinler, nesnel olarak belirli bir halk karşıtı yola zorlanırlar, çünkü böylesi bir hükümet sermayeden, sermayenin iktidarından, emperyalist örgütlerden, AB’den kopuşun ürünü değildir.

Bugün, “ulusal para birimi”, kapitalist “üretimin yeniden inşası”, “dürüst ödün” gibi türlü türlü kopuş karikatürü paçavralarla gerçeği örtmeye çalışsalar bile, şeylerin başka türlü olabileceğine dair sanrılar ve yanılgılar gözümüzün önünde çökmekte; ne kadar yeniden makyaj yapıp bize satmaya çalışsalar da, SYRIZA’nın politikalarına öfke duyanları, bu politikalar sebebiyle hayal kırıklığına uğrayanları kapana kıstırmaya çalışsalar da, onları Yunanistan’ın avrodan çıkmasını savunan gemi sahipleri, ilaç endüstrisi, ABD ve Alman sermaye merkezleriyle aynı çizgiye getirmeye çalışsalar da gerçek ortaya çıkıyor.

GERÇEK DEĞİŞİM
Ancak soruyu tersine çevirelim:

Eğer kuvvetler dengesinde işçi sınıfının ve yoksul halk kesimlerinin lehine radikal bir değişim olsaydı ne olurdu, eğer kapitalist iktidarın bir aracı olan bir hükümetin burjuva yönetimi yerine gerçek bir işçi ve halk hükümeti olsaydı, komünistlerin tabii olarak belirleyici bir rol oynayacağı, işçilerin ve halk kesimlerinin iktidar aygıtı olsaydı o zaman ne olurdu?

Böylesi bir hükümet AB, Avrupa Merkez Bankası ve IMF gibi emperyalist örgütlerle yapılan halk karşıtı anlaşmaların çıkmaz sokaklarında kısılıp kalmazdı. Son 5 aydır yaşamakta olduğumuz türde bir süreci başlatmazdı bile.

ÇERÇEVEYİ TANIMAMAK
Çünkü öncelikle var olan halk karşıtı ve işçi karşıtı çerçeveyi, kurumları ve yasaları tanımazdı, ne de anlaşmalarla ilişkili olan olmayan benzer yasaları tanırdı; sermayeyi savunan, onun kârını koruyan, şirket gruplarının akıl almaz ayrıcalıklarını tanıyan önlemleri de tanımazdı. Bunların hepsini kaldırırdı; bunları tersine çevirirdi.

Aynı zamanda AB, Avrupa Merkezi Bankası, IMF ve NATO’ya yapılan vaatleri de tanımazdı, bundan doğan “sorumluluklar” da tanınmazdı. Böylece ülkenin bu emperyalist gruplara katılımı sona ererdi. Onlardan ayrılırdı.

Ülkenin ekonomisinin anahtarları, üretim araçları, hizmetler, enerji alt yapısı ve bankalar, şirket gruplarının, tekellerin sermayesinin eline bırakılmazdı. Bir dizi önemli adım anında atılırdı, ülkenin ekonomisinin bilimsel merkezi planlaması temelinde kamulaştırma ve örgütlenme süreci başlatılırdı. Böylece ülkenin üretim kapasitesi kullanıma açılırdı, hem de şirket gruplarının ve sermayenin karlılık aracı olma temelinde değil, işçilerin ve halkın ihtiyaçlarını karşılama, geniş toplumsal ihtiyaçları karşılama amacıyla yapılırdı bu. Bu yol bizim krizden işçilerin ve sıradan halkın çıkarına çıkmamıza izin verirdi. Böylece şu anda AB’ye verilen taahhütlerden dolayı şu anda sınırlanmakta olan sektörlerin (tersanecilik, şeker, et üretimi gibi) eşit ve ölçülü gelişimi mümkün olurdu.

TAAHHÜTLERİ ORTADAN KALDIRMAK
Böylesi bir iktidar kamu borcunu da onu ödeme sorumluluğunu da tanımazdı. Bunun tek taraflı reddini ilan ederdi.

Böylesi bir iktidar ve hükümet geniş işçi sınıfının ve halk hareketliliğin ürünü olurdu, işçiler ve halk kesimleri iktidarın uygulanmasına dahil olurlardı, bu yıkıcı mücadeleden çıkan, burjuva siyasi sisteminin ve tekellerin “demokrasi”sinin çürümüş kurumlarının yerini alan yeni kurumlarla yapılırdı.

Böylesi bir iktidar ve hükümet anında diğer ülkelerle karşılıklı yarar sağlayacak uluslararası anlaşmalar yapardı, böylece ilaç, yiyecek, enerji alırdı, bunu yapabilirdi çünkü AB, NATO gibi emperyalist örgütlere taahhütleri olmazdı.

Bizim gelmek istediğimiz konum budur.

KUVVETLER DENGESİNİ İŞÇİ SINIFINDAN YANA DEĞİŞTİRMEK
Komünistlerin tüm mücadelesi buraya yöneliktir. Kuvvetler dengesini işçi sınıfının ve yoksul halk kesimlerinin çıkarına değiştirmeyi amaçlarlar, böylece ülkenin izlediği yolu da değiştirirler; avroya da drahmaya da bağlı olsa kapitalist kalkınma yolunu, krizlerini, sefaletini, sömürüsünü, haksız yaşamını, işçilerin ve halkın ihtiyaçlarının ihtiyaçlarının sermaye gruplarının kârlarına tabi kılınarak sınırlandırılmasını, kapitalist birliklere ve emperyalist ittifaklara verdiği taahhütleri bırakmak için mücadele ederler.

Bu yüzden KKE, insanları yalnızca basitçe SYRIZA-ANEL hükümetine, sermayenin yeni halk karşıtı ve işçi karşıtı saldırısına, AB’ye direnmeye çağırmıyor; mücadeleyi fırlatma rampası olarak kullanıp bunu işçi hareketinin yeniden örgütlenmesine doğru bir adıma dönüştürmeye çağırıyor, halk ittifakını güçlendirmeye çağırıyor; sermaye karşıtı ve tekel karşıtı hareketi güçlendirmeye çağırıyor, bunun gerçek düşmanın hedef alınarak yapılmasını isteniyor: tekellerin, sermayenin, patronların ve onların hükümetlerinin, partilerinin, onların AB-ABD-NATO ile uluslararası ittifaklarının hedef alınmasını istiyor.

Bu kuvvetler dengesinin halkın çıkarına değiştirilmesinin tek yoludur- halkın güçlü, kararlı bir kuvvet oluşturması, bununla bugünkü halk karşıtı saldırıyı engellemesi, onu yarın yenmesi, kendi çıkış yolunu uygulaması gerekmektedir. Ve bu yolla seçimlere gitmeliler, eğer seçimler yeniden olursa, onların nasıl oy verecekleri kuvvetler dengesini halkın yükselişini sağlamaya yardımcı olacak, halkı örgütleyecek ve kararlı biçimde geleceğini eline almasını sağlayacak kuvvetleri güçlendirebilir.