'Sırbistan sermayesi bir yandan Rusya’nın ekonomik koridoru içinde yer alıyor, bir yandan Yugoslavya’yı parçalayan AB’ye girmeye çalışıyor.'
Avrupa ülkeleri kaynıyor. Her ülkede sermaye sınıfının kendi içinde ve ülkelerin sermaye sınıfları arasında çelişkiler büyüyor. Temel soru şu, Ukrayna-Rusya savaşıyla başlayan süreçte ABD’nin koşulsuz peşinden gidilecek mi?
Bu soruya önümüzdeki haftalarda eğilebiliriz.
Ancak bir de ABD’nin tetikçisi olan ülkeler var. Litvanya örneğin.
Rusya ile kara bağı olmayan ve Rusya’ya ait Kaliningrad’a ulaşımının Litvanya tarafından engellenmek istenmesi görülmedik boyutta bir kışkırtmaydı. Hiçbir hukuka sığmayan bu engelleme girişimi muhtemelen diğer Avrupa devletlerinin müdahalesi ile şimdilik ertelenmiş gözüküyor.
Litvanya Tayvan meselesi en kızışmış haldeyken ve Çin donanması daha Tayvan’ın etrafında askeri manevra yaparken resmi bir heyet ile Tayvan’ı ziyaret etti.
Öte yandan Avrupa’da öyle bir coğrafya var ki ABD’nin tetikçisi bile denemez, sanki bir sömürgesi. Yugoslavya ABD ve AB emperyalizmi tarafından parçalanırken Kosova’yı ABD kendine ayırmış gözüküyor.
Geçen hafta birden Kosova Sırbistan sınırı gerildi, sınırda Kosovalı Sırplarla Arnavutlar arasında neredeyse çatışma çıkacaktı. Gerginliğe yol açan yeni bir uygulama aslında, Kosova Sırbistan’dan girecek araçlara geçici Kosova plakası takılmadan izin vermiyor, kişilerin de pasaportları dışında bir Kosova kimliği taşımalarını zorunlu kılıyor.
Olayın arkasındaki yakın tarihe bakmak gerekiyor kışkırtmanın boyutunu anlamak için. Plaka ve kimlik uygulaması Eylül ayına ertelendi. Yine de daha sonra olayları birbirine bağlayabilmek için bir bellek tazelemeye gereksinim var.
Aşağıdaki haritada görülen Sırbistan, Kosova, Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Kuzey Makedonya ve Karadağ yarım yüzyıl boyunca İkinci Dünya Savaşı sonrası tek bir cumhuriyet altında birleşik yaşadı. Bu çok etnik yapılı coğrafya Yugoslavya olarak adlandırılıyordu ve halkları bir arada tutan şey işçi sınıfının zaferle sonuçlanan hem faşizme hem kendi feodal sınıflarına karşı verdiği mücadeleydi.
Sosyalizm bu coğrafyada etnik ayrımcılığı ve ulusal bencilliği engelleyen bir zamk gibiydi. Ancak bir paradoks olarak Yugoslavya sosyalizminin burjuva düşüncesinin kolayca uyanmasını sağlayan liberal ve bölgeler arasında toplumsal eşitsizlikleri engelleyemeyen zaaflı yanı kolayca parçalanmasının da nedeni oldu.
1989 sonrası ABD ve AB Yugoslavya’nın üzerine çullandılar. Bir yandan Alman bankalarının kredileri, bir yandan halkların milliyetçilikle kışkırtılmaları, bir yandan dinci gerici çetelerin devreye sokulması ve henüz buna hazır olmayan toplumun medya tarafından büyük bir yalan havuzuna batırılması…
Çoklu iç savaşa NATO müdahalesi ile Yugoslavya’nın parçalanması 1990’ların başında gerçekleşti.
Kosova ise Arnavut ağırlıklı nüfusu ile idari olarak Sırbistan’ın içinde özerk bir bölgeydi. ABD Arnavut milliyetçiliğini kullanmaya başladı, Kosova Kurtuluş Ordusu (UÇK) tarafından gerçekleştirilen katliamlar bir iç savaşı körüklüyordu.
Fransa’nın Rambouillet kentinde ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya ve Rusya’nın katılımı ile 1999’da toplanan konferans Kosova temsilcilerinin ABD ve İngiltere ile bir anlaşma imzalaması ile son buldu. Anlaşma Kosova’ya NATO birliklerinin yerleştirilmesini öngörüyordu. Sırbistan NATO tarafından silahsızlandırılmayı kabul etmeyince ABD öncülüğünde NATO operasyonu başladı.
Sırbistan ve özellikle Belgrad’ın acımasızca üç ay bombalandığı hikâyeyi biliyorsunuz. Sırbistan’ın bütün alt yapısını çökertmeyi amaçladılar. ABD’nin daha sonra yapacağı Afganistan, Irak, Suriye, Libya operasyonlarından aşina olduğumuz katliamlar yaşandı. ABD ordusunun ırkçı, faşist, mağrur kafası sivil konvoyların, hapishanelerin, hatta yanlışlıkla (!) Çin büyükelçiliğinin vurulmasına yol açtı. Kullandıkları tonlarca seyreltilmiş uranyumlu bombalar yüzünden hala çocuklar sakat doğuyor ve insanlarda daha çok kanser görülüyor.
Türkiye’nin bir F-16 filosuyla bu bombardımana katılmış olması tarihimiz yeniden emekçi sınıflar tarafından yazıldığında son derece utanç verici bir olay olarak anılacak.
ABD daha saldırı başlamadan Kosova topraklarında dev bir askeri üssün planlarını hazırlamıştı. Savaştan sonra 460 bin metrekarelik alana Bondsteel üssü inşa edildi. Yüzlerce kilometrelik alanda yolların, köprülerin kontrolünü ABD kendi üzerine aldı.
Bu üssün aynı zamanda bir CIA hapishane ve işkencehanesi olarak kullanıldığına dair şaibeler bulunuyor.
Kosova’da uluslararası bir NATO gücü görevlendirildi. Türkiye’den askeri birlikler 1999’dan beri bu söz konusu emperyalist barışı koruyorlar.
Kosova 2008’de tek taraflı bağımsızlığını ilan etti ancak halen bu bağımsızlığı tanımayan birçok devlet var. Birleşmiş Milletler’e ise Rusya’nın vetosu yüzünden üye olmadı. Sırbistan ise Kosova’yı kendi toprakları içinde sayıyor.
Kosova’nın bağımsızlığı tam olarak tutmadı ama suç örgütlerinin merkezi olarak ün yaptı. Uyuşturucu, insan ve organ kaçakçılığının başlıca merkezi olarak biliniyor. Halen bin kadar genç kayıp insanın organları alındıktan sonra oraya buraya gömüldüğü tahmin ediliyor.
Kontr-gerilla kökenli Türkiye mafyatik sağının da gözde ülkelerinden bir olduğunu söylemeye gerek yok.
Sırbistan ise Balkanlar’da NATO’ya üye olmayan tek ülke olarak kaldı. Sırbistan sermayesi bir yandan Rusya’nın ekonomik koridoru içinde yer alıyor, bir yandan Yugoslavya’yı parçalayan AB’ye girmeye çalışıyor.
Hal böyleyken bu bölgenin emperyalist planlar dâhilinde bir kargaşa, kışkırtma ve savaş bölgesi olup olmayacağını izleyeceğiz.