'İşçiler örgütsüz kaldıkları sürece bir kalabalıktan öteye geçememekte ve aptallığın her türü egemenliğini ilan etmektedir. İşçilerin gücünün anahtarı örgütlenmektir.'

Hep işçinin yokluğundan…

Sevgili Alpaslan’ın (Savaş) söylediğini dile getirmek çok zor mudur? Hatırlayalım: “4 bin 250 liralık asgari ücret demek, Türkiye’de ücretli çalışanların çok büyük bir bölümünün 1 Ocak itibariyle asgari ücretli haline gelmesi anlamına geliyor. İşçilerin örgütsüzlüğüne güveniyorlar.” 

Körlerle sağırların birbirini ağırladığı bir ülkede asgari ücret başlığı, kim bu düzenden kopuşu göze almamışsa onun ayağına dolandı. İşçinin yokluğu varsayılınca işçi yok olmuyordu çünkü…

Kuşkusuz asgari ücretin belirlenme süreci ülkenin en büyük toplu sözleşme görüşmesine denk düşer. Ancak günümüz Türkiye’sinde nasıl emekçilerin küçük bir oranı toplu sözleşme kapsamına girecek kadar şanslı olabiliyorsa, bu büyüklükte bir görüşmenin de toplu sözleşme adabına uygun yaşanmasına izin verilemezdi. Yıllardır da izin verilmiyor. 

Zam oranının ilan edilmesinin bir hafta öncesine ait haberdir: Türk-İş’in talebi en az 3900 TL’dir. O gün itibariyle AKP kaynakları 4000’in üstünü çoktan işaret etmişti. DİSK 5200 TL talebini geçen Pazar Kartal mitinginin ana sloganları arasına soktu: “Asgari ücret - 5200 net!

Demek ki bir toplu sözleşme veya görüşme masası hiç kurulmamıştır. Körlerle sağırların birbirini ağırladığı ülkede, muhalefet yapmanın üçle beşle ölçülmesi mümkündür ve bu anlamda Türk-İş’ten daha muhalif karakter taşıdığını kabul edebileceğimiz CHP de tartışmaya katılmıştır. Kemal Kılıçdaroğlu aşağı yukarı adı geçen iki konfederasyonun açıklamalarıyla eşzamanlı olarak 5376 TL telaffuz etti. Asgari ücretin dolara göre yılbaşındaki değerini korumasını öngören 5376, DİSK’in 5200’ünden yüksekti. DİSK araştırmacılarının hata yaptığını söylemiyorum. Mesele sabitlenmeye çalışılan çıtanın zıp zıp zıplıyor olmasındadır. 

Ekonominin zıplaması işçilerin yokluğu veya aynı anlama gelmek üzere örgütsüzlüğü varsayımıyla birleşince herkes saçmalar. Saçma sayılara göre kimin daha sol veya muhalif olduğunu hesaplamak mümkün olsaydı, ortaya ilginç sonuçlar çıkardı. Tayyip’in 4253 TL’si kesinleştikten sonra CHP’li belediyelerde asgari ücretin 4500 olmasına karar verildi. Anlaşılan aradan geçen bir hafta içinde işçilerin emek güçlerini yeniden üretmek için ihtiyaç duyacakları minimum aylık gelir 5376’dan 4500’e düşmüştü! Demek ki AKP’ninkinden 250 lira yüksek olması CHP’yi kesinlikle daha solcu kılmaktadır. Veya neo-liberal/şeriatçı çizgiyle merkez/sosyal demokrat çizgi arasındaki mesafe lira cinsinden 250, daha doğrusu 247’dir!

AKP’nin son patron bakanını ise muhtemelen birtakım bozguncular yanıltmış bulunuyor. Eline tutuşturdukları kira-asgari ücret notu, aslında okuyanın bir daha insan içine çıkamamasını gerektirir. 1261 liraya hangi kent merkezinde nasıl bir ev tutulup içinde ne yapılacağı büyük bir muammadır. Aslı şudur: İşçi yok sayıldığına göre olmayan kent merkezlerinde olmadık kira bedelleri uydurulabilir. İşçi yoksa evi olur mu?

Ancak Türkiye dışında her yerde konut kiralarının asgari ücretin üstünde olduğu iddiasını yanıtlamaya soyunan HDP sözcüsünün durumu ne Nebati’den ne de diğer muhaliflerden iyidir. Meral Danış Beştaş hemen Düsseldorf’taki arkadaşını aramış ve gerçekleri ondan öğrenmiştir. Almanya’da kiraların asgari ücretin üçte birinden ibaret olduğu hakikatin küçük bir parçası olabilir ancak. Zira bu zengin ülkede nüfusun yüzde 16’sını aşan ve 13 buçuk milyona yaklaşan nüfus bölmesi yoksulluk konumundadır. Türkiye’de muhalefet yapmak için emperyalist ülkeleri övmek şart mıdır!

DİSK ise asgari ücret komisyonunun Bahar 2022’de yeniden toplanmasını talep etmiştir. Oysa komisyon yoktur! Sabah akşam tek adam yönetimi denildiğine göre biz “komisyon diye bir şey yok” dediğimizde kimse abarttığımızı söyleme hakkına sahip olmayacaktır. Komisyon yoktur ve Alpaslan’ın dediği gibi asgari ücreti büyük sermaye doğrudan belirlemiştir. Tek adam değil “tek adamlı sermaye” vardır ve bizi burada ilgilendiren asıl saptamayı tekrarlarsak, komisyon yoktur. 

Aslında asgari ücret çoktandır asgari falan da değildir. Çalışanların yarıya yakınının aldığı ücretin sıfatı asgari olabilir mi? Dahası; tam olarak hesaplanması mümkün olmayan kayıt dışı çalışanların oranının yüzde 30’un altında olmadığını SGK söylemektedir. Bunların asgari ücret falan almadıklarını tahmin etmek güç olmayacaktır. Yetmemektedir; yetkililerin ekonominin boğaz tokluğuna çalışan göçmenler olmadan ayakta duramayacağını ilan etmelerinin üstünden birkaç ay geçmiştir. Bunların kaçı asgari ücret alır? Ve patronlar pek cindir. Giderek çoğalan kuryelere “git şahıs şirketi ol, ben senden hizmet satın alayım” dedikleri birkaç haftalık haberdir. Bir de hızla yayılan bir galat-ı meşhur vardır ki, son günlerde bir işyerinde veya sektörde “en düşük” ve “en yüksek” asgari ücretten söz eden gazete haberlerine giderek daha sık rastlanabilmektedir. İnanmayıp Google aramasına başvuranları şu muazzam haber spotu beklemektedir: “En düşük asgari ücret maaşı ne kadar oldu?” 

Asgari ücret yalandır, ama işçi sınıfı gerçektir. Ücret yalanı işçileri gerçekliğe, ülkemizi işçi gerçeğine yaklaştırmaktadır.

Tekrarlarsak, bütün bunlar işçilerin örgütsüzlüğüne güvenmekten ileri gelmektedir. Bugün düzenin temel varsayımı işçi diye bir insan türünün göz ardı edilebileceğine dayanmaktadır. Bunun bir kısmı aptalcadır, çünkü her şeyi var eden kaynak emektir ve bu gerçek yalnızca aptallar tarafından unutulabilir. 

Bir kısmı ise bize çözüm anahtarını verir: Toplumun büyük çoğunluğunu oluşturan işçiler örgütsüz kaldıkları sürece bir kalabalıktan öteye geçememekte ve aptallığın her türü egemenliğini ilan etmektedir. İşçilerin gücünün anahtarı örgütlenmektir. Bu akıl ve insanlık dışı duruma son verecek olan da emekçilerin örgütlenmesinden başka bir şey değildir. Çok alametler belirdi.