'BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in 'doğaya tuvaletmiş gibi davranmaya artık bir son vermeliyiz' demesi aslında el birliği ile dünyanın içine ettiklerinin itirafı sayılabilir.'

Dinozorun çılgın fikri

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı İskoçya’nın Glasgow kentinde Pazar günü başladı. Bu yıl 26’ncısı toplanan ve kısa adı COP26 olan konferansın gündemi “küresel iklim krizi”.

Konferansa yüzün üzerinde ülkeden devlet ve hükümet başkanı katılıyor. Bizimkini biliyorsunuz, nasıl bir araç konvoyu istediyse artık, “güvenlik taleplerimiz yerine getirilmedi” diye toplantıya katılmaktan son anda vazgeçti. Erdoğansız konferans 12 Kasım’da sona erecek.

İlk iki günkü liderler zirvesinden yeni bir şey çıkmadı. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in “doğaya tuvaletmiş gibi davranmaya artık bir son vermeliyiz” demesi aslında el birliği ile dünyanın içine ettiklerinin itirafı sayılabilir. Ama o kadar. Pisliğin nasıl temizleneceğine dair somut bir öneri, sadece genel sekreterden değil, kimseden gelmedi. Sanıyorum konferanstan böyle bir beklenti de bulunmuyor. Öyle olmasa konferansın en dişe dokunur konuşmasını bir dinozora yaptırmazlardı.

Başta ABD başkanı Biden olmak üzere “dinozor” sıfatını hak edecek pek çok lider vardı konferansta, onları kastetmiyorum. Sözünü ettiğim dinozor, BM Kalkınma Ajansı (UNDP) tarafından bu yılki konferans gündemi için başlatılan kampanya kapsamında hazırlanan bir animasyon. BM genel kurulu sırasında salona giren dinozorun, delegelerin korkulu bakışları arasında kürsüye gelerek yaptığı konuşmayı içeren bu kısa videoyu izlemenizi öneririm.

Kürsüyü ele geçiren dinozorumuz, toplantıya katılan ülke temsilcilerine dünyanın hızla bir iklim felaketine sürüklendiğini hatırlatıp, hükümetlerin halkın parasıyla her yıl yüz milyarlarca doları fosil yakıtları desteklemek için harcadığını söylüyor. Diyor ki, “Biz dinozorların dev meteorları desteklemek için her yıl yüz milyarlarca dolar harcadığımızı düşünün. Sizin yaptığınız şey işte tam da bu…” Ardından insanların yapması gereken “çılgın fikrini” kürsüden açıklıyor: “Yok oluşu seçmeyin, türünüzü, soyunuzu kurtarın!”

Olur! Öyle yapalım…

Peki bunu nasıl yapalım?

Yanıtı yine kürsüdeki dinozordan alıyoruz:

“Dünyanın her köşesinde yoksulluk içinde yaşayan insanlar var. Sizce onlara yardım etmek, kendi türünüzün yok oluşunu finanse etmekten daha mantıklı değil mi?”

İnsanın aklına Vizontele’deki “Deli Emin” geliyor. Televizyonu ilk kez gören Emin’in “şerefsizim bu benim aklıma gelmişti” dediği sahneyi filmi izleyenler hatırlar mutlaka. Televizyon bir resimli radyo idi ve bunu yapmak onun da aklına gelmişti. İmkân meselesi işte, Emin yapamadı ama Şablorenz yaptı.

Dinozorun “çılgın fikri” eş zamanlı olarak BM Dünya Gıda Programı Müdürü David Beasly’in de aklına gelmiş olmalı ki, COP26’dan bir gün önce CNN’e verdiği demeçte, Amazon’un patronu Jeff Bezos ya da Tesla’nın patronu Elon Musk gibi milyarderlerin servetlerinden minik bir paylaşımla küresel açlık sorununun çözülebileceğini söyledi. BM temsilcisine göre, Musk’un mevcut servetinin yüzde ikisi küresel ısınmanın da neden olduğu gıda kıtlığının üstesinden gelmek için yeterli olacak. Üstelik bunun için Musk ve benzer patronların “sadece bir kez öne çıkması” yeterli olacak!

BM temsilcisi mi, Deli Emin mi? Sizce hangisinin ufku daha geniş? Benim yanıtım tartışmasız resimli radyo olur.

Koca dünyanın süregelen açlığa, yoksulluğa, kapıya dayanmış iklim felaketine karşı bulabildiği çözüm önerisi zenginlerin servetini “bir kereliğine” ve “azıcık” paylaşması. Yüz milyonlarca insan açlık, yoksulluk, geçim ve gelecek derdiyle yaşamaya -buna yaşamak denirse tabi- çalışsın, onların ürettiği zenginliğe ve dünyanın kaynaklarına el koyan bir avuç sömürücü insafa gelsin, elini cebine atsın… Azıcık!

Bu konuda biraz daha “soldan” konuşanların ise önerisi aynı niteliğe sahip “servet vergisi” oluyor. Daha insaflılar, bir kerelik değil düzenli olsun diyorlar. Azıcıktan biraz fazla yani…

Zenginlik, elinde bulunduranlarda eksilmeden sürsün, diğerleri onların kırıntılarıyla idare etsin! Üstelik kendileriyle paylaşılan bu kırıntılara minnet duymaları beklenerek. Bugün kapitalist rejimlerin yönetici sınıfının dünyadaki iklim krizi ve yoksulluk sorununa karşı “çılgın fikri” bundan ibaret.

Bizim ise öyle çılgın falan olmayan bir fikrimiz var. Kırıntılar yerine hepsini alalım diyoruz. Musk’un, Bezos’un, Koç’un, Sabancı’nın, tüm patronların neyi varsa, hepsini... Sonra bunun kalıcı olması için insanın başka insanları sömürmesini yasaklayalım. Ne muazzam bir kaynak çıkacaktır ortaya bir düşünün. Bu kaynaklarla herkesin eşit haklara sahip olduğu, işinin olduğu, kimsenin barınma sorunu yaşamadığı, ısınma, aydınlatma, ulaşım, eğitim, sağlık gibi temel hizmetlere eşit ve ücretsiz ulaşabildiği bir merkezi planlama yapalım. Yani tüm kaynakları halk için kullanalım. Dini siyasetten, yargıdan ve devlet işlerinden tümüyle ayıralım, bağımsızlığı ve laikliği esas alalım. Bunları da toplumun yönetime okuldan, işyerinden, mahalleden başlayarak doğrudan ve örgütlü olarak katılmasını sağlayarak güvence altına alalım. Ne dersiniz?

Çünkü İNSANLIK İYİ ŞEYLERE LAYIKTIR(*) Kırıntılara değil.

(*) Bu slogan, Türkiye Komünist Partisi’nin 7 Kasım Pazar günü aynı saatte yüzden fazla noktada düzenlediği halk buluşmalarının başlığı. Aşağıdaki linke tıklayın ve size en yakın buluşmayı belirleyin. Ekim Devrimi'nin yıldönümünde, başka ve çok daha gerçekçi bir çözüm var diyenlerin, daha güzel bir ülke ve dünya için umudunu tazelemek isteyenlerin bir araya geleceği bu halk toplantılarında buluşmak dileğiyle…

https://www.tkp.org.tr/haberler/tkp-7-kasimda-turkiyenin-her-yerinde/